bannerbanner
Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev
Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev

Полная версия

Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
2 из 3

Nurpeyis Bayganin, Şaşubay.


Muhtar Avezov ‘Kazak halkının özellikle gelişmiş olan atışma (aytıs) geleneği, 19. yüzyıldan başlayarak diğer bölgelerde yavaş yavaş unutulmaya yüz tutarken, Jetisu, ülkenin Güney Bölgeleri ve Sirderya boyunda daha da güçlenmekteydi’ şeklindeki satırları kaleme aldığında büyük ihtimalle yukarıda anılan ozanlık sanatı ustaları ve o yıllardaki âşıklık geleneğinin genel durumunu göz önünde bulundurmaktaydı.

Yaşlılıklarında Sarı-Arka’dan Jetisu’ya Şöje ve Tübek, Talas’tan Mayköt daha sonra Şaşubay gibi ünlü ozanların yerleşmesini de büyük yazarın sözlerinin ispatı olarak görebiliriz. Bu şahısların Jetisu’ya yerleşmesi bölgedeki âşıklık geleneğinin yükselişiyle açıklanabilir. Yoksa neden bu bölgenin ozanlarıyla defalarca atışan anlı şanlı mürtecil âşık Mayköt, Talas’ın aşağı bölgelerinden Jetisu’ya gelip yerleşsin. Elbette akrabalarının izini sürmek veya konukseverliğini benmiş olduğundan kaynaklanmamaktadır. O bu uğurda Süyinbay’ın yurduna âşıklık geleneğinin geliştiği bu topraklara yır arayışıyla ozanlığı için gelmiştir. Şöje ve Mayköt ile birlikte her zaman sözün deryası Jambıl dolaşırdı. Daha sonra o da bu ozanlar çevresinin en güzel tekniklerini ve alışkanlıklarını kendi öğrencileri Ümbetali ve Kenen’e aktarmıştır.

Örneğin, yırlarındaki iğneleyici şakacı üslubu ile doğaçlama yeteneğinin inceliğini Ümbetali’ye aktarmıştır. Destanların ve efsanelerin uzun uzadıya anlatım üslubunu Ötep ve Sayadil’e, halkı birlik ruhuna çağıran nasihatçi ve cesareti ortak şarkı ve ezgilerle yüceltme yeteneğini de Kenen’e aktarmıştır. “Nazım anlatımda Jambıl, şarkıyla anlatım da Kenen, ritmin söz ustalığın da Ümbetali eşsizdir” diyen İlyas Jansügirov bu özelliklerine satırlarında vurgu yapmaktadır.

Jambıl’ın etrafında o günlerde var olan insanlar düşünceleri bu şekildeydi.


“Jambıl Şaşubay ozanı dinlerken”, B. Çekalin.


Hey, Orınbay, Şaşubay,Söz nehrine kaynak sayHaydi, salın şiiriHaydi, coşsun taşkın çayNartay, Kenen, NurlıbekMayasar, Kuvat, Jaksıbay!Şiir, şarkı söyleyinSesinizden korksun ayBu sözlerin gücündenHasmın nutku bağlansınŞiirleri işitenDostlar coşup eğlensin

Jambıl’ın ozanla çevresine baktığımızda; onun sanatsal doğası, kişiselliği, yeteneği, onun istidatlı ustaların çırağı olarak çıktığı yolda ustalık mertebesine taşıması, Jambıl’ın kaplanıyla tanışması anlamına gelmekteydi.

Bir gün Jambıl, öğrencisi ve kardeşi Kenen Azirbayev ile geniş yaylaları dolaşırken, Kulan-saz’ın yüksek sırtlarına gözlerini dikti:

– İlerideki buzullar ve kayalarla kaplı, Kumbel’den bu yana doğru harita gibi kat kat dökülen dağ yamaçları Karakiya’dır. Defalarca at koşturduğumuz yerler. Batıya doğru uzanan Şetendi sırtları Kırgızlarla sınırımız. Karakiya’nın yamaçları Karakastek’in duru sularıyla adeta kucaklaşmakta. Onun sağ eşiğinden bu tarafa doğru ise Karabastav, Kulansaz, Köktuma, Jeldisay uzanıyor. Bu tarafı Maytöbe’ye yaslanmaktadır. Yeşil kadife örtüyle kaplı kıvrımlı tepeler dinlenmeye çekilmiş kuzular gibi uzaklara devam edip gitmekte, üstlerinde serin rüzgâr esmektedir. Pırıl pırıl gökyüzü kimi zaman yerini birden koyu bulutlara bırakarak sağanak yağmurlar dökülür. Arada hortuma dönüşen bir yönü de vardır. “Her gün başına bulutlar toplanarak, zirvesini gökyüzüne okşatan, zaman zaman da silkeleyerek temizleyen bu dağ değil miydi?”



Bütün bu zirveler belli başlı boylara ve beylere aittir. Çoğu da varlıklıdır. On dört yaşından beri gördüğün bu toprakları nasıl tanımazsın ki. Şu ilerideki düzlük Karağaylı’nın, oradaki dağ geçidi ise Şaltabay’ın yerleşkesi. Maytöbe geçidi ise Jılkıbay’ın toprakları. Bütün bu insanlar 1929 yılında özgürleşerek rahata kavuştu” derlerdi.

Batıda ise, Jambıl’ın çok sevdiği ve şiirlerine de konu olan Kulansaz bölgesi adeta Maytöbe ile kucaklaşarak Suvıktöbe’nin zirvesiyle birleşmektedir.

Suvıktöbe’den sonra Alatav etekleri Korday sırtlarıyla kendini tamamlar. Şapıraştı-Ekeyler boyundan gelen halkı yaz aylarında Kulansaz ve Suvıktöbe yaylalarında sürülerini otlatır, kışı ise Bayğara ve Han Jambıl dağlarının eteklerinde geçirirlerdi.


Sarıbay Biy (Bey) Aydosulı

Kazak bahadırıdır. Çocukluğundan itibaren halkının azatlığı ve ülkesinin bağımsızlığı arzulamıştır. 1860 yılında General Kalpakovskiy ile birlikte Hokand Hanlığının hükümdarı Kudiyar’a karşı savaşmıştır. Dehası ve kabiliyetlerinden dolayı Kazak halkı onu kendine biy (bey) olarak seçmiştir. Herhangi bir anlaşmazlıkta Sarıbay sabrı ve adaletiyle öne çıkmıştır. Kazak halkında yaygın kullanılan “Sözün özü, altındır” şeklinde kullanılan halk sözünün Sarıbay Biy’e ait olduğu ileri sürülür. O gerçek bir söz ustası olmuş, halkı onun sözüne itibar etmiş, beyliğinde hiç kimse onun kararlarına aykırı hareket etmemiştir.

Halk üzülse ezeldenAklına batur gelirYiğit çözer düğümüDertlere derman olurYağmalanan şaşırırBaşını yerde bulurGenç yetişkin, bahadırHalkın hakkını alırAslan kalpli SuranşıKabrin yücede kalır

Ozan Jambıl 1846 yılının Şubat ayı sonunda tam da Han Jambıl Dağları’nın eteklerinde çetin bir kış soğuğunda dünyaya gelmiştir. Yakın akrabalar geleneklere göre, yeni doğan çocuğa bir isim koymak için toplandıklarında Jambıl’ın dedesi Istıbay onlara şöyle seslenir: ‘Sevgili kardeşlerim, bildiğiniz üzere Şapraştı soyunun insanları iki ayrı bölgede varlıklarını sürdürmüşlerdir. Yazları Kulansaz yaylalarına çıkmışlar, kışları ise kendilerini koruyan Han Jambıl Dağlarını yurt edinmişlerdir.

Halkımızı çatısı altında himaye eden, kötü hava şartlarından, çetin ve acımasız kışın soğuğundan koruyan, düşmandan gizleyen bu dağ, bizim için kutsal bir mekândır. Bu dağın adını torunuma veriyorum, adı Jambıl’dır. O da bu dağ gibi halkının ulu koruyucusu, savunucusu olsun!’diyerek, bu ismi aksakal bebeğin kulağına üç kez ezanla seslenerek, hayırduasını verir.

Jambıl dünyaya gözünü açtığında, Jetisu Hokand Hanının himayesinde idi.

Dünya mazlumların sesine kulak vermez. Bir taraftan zenginler yılan gibi kanlarını emerken, diğer taraftan sinsi ve kurnazlar kargalar gibi halkı gagalayıp soymaktadırlar. Bu baskılara daha fazla dayanamayan Kazak halkı ise ağır haraçlar ödemeyi reddederek atına biner. Savrık, Suranşı, Andas, Sarıbay bahadırlar ordu toplayarak, halkı Hokand Hanın adamı olan Kanatşı’ya karşı mücadeleye çağırırlar. Halkın birlik mücadelesinde bu bahadırlar büyük rol oynamıştır.

Savrık ve Suranşı yakın akraba çocuklarıdır. Savrık yaşça daha büyüktür, Suranşı bir asker olarak yetiştirilmiştir. 60 yaşında Suvıktöbe eteklerinde hayata közlerimi yumar. Suranşı (1815-1864) kahraman kişiliğe, sebatlı ve kararlı yapıya, uzun ve iri bir vücuda sahiptir. Esmer yüzünün sol tarafında çiçek hastalığından kalmış izler, gür sesi ve sivri dilli olmuştur.

SURANŞI BATUR (MANZUME)Onu göğe çıkaranNe ev vardı ne asaUçkoñur’a yaz çıkarKışta göçer Arıs’a,Şapıraştı boyuyduBoyu gökten az kısaBabası Kaşke idi,Büyük dede Karasay,Akrabası SavrıkHasım görse eder hay!Soydan gelen yiğitlikKesilmeden akan çayUlu boydan Kazak’ınYelsiz yanı vay ki vay!Yelli yanı bir sarayBunun gibi yiğideYaddan konuk gelinceKonuğuna bir kap aşBulamazdı pek kolayHalk göç ettiği zaman,Onun köyü taşıtsızDulat, Alban, BayulıGiderken alay alayO kalırdı tepedeTüfeğiyle kuş vurup,Kartalla geyik yorup,Yaşıyordu oradaBir komşusuz dolunayHalk özledi baturuYatsa bile ıraktaYakın olsa Suranşı,Sesi duyup yürekteÇok diyerek düşmanıBeklemezdi duraktaBöyle hasmın çoğunuBirkaç defa yenmiştiSanki kordu ocaktaSinip gelen düşmanıFark etmedi sıcaktaHalk telaşla çaresizDağda yatan yiğideBu haberi demeyeUlak arar bucaktaKariboz, kart BavkeAtlarını terletipİz görmemiş yamaçtaDörtnala at sürerek,Söz taşırlar kucaktaDüz gideyim deselerÖnde düşman nice er,İli boyuna inipKorday ile döndüler.

“Suranşı-Savrık Bahadırlar”, A. İskakov


Suranşı Bahadır (Batır)

XIX. asırdaki Kazak bahadırları arasında Suranşı Bahadır’ın yeri ayrıdır. O Şapıraştı boyundan çıkan meşhur Karasay Bahadır’ın neslinden gelmektedir. Jetisu’nun namlı ozanları Süyinbay ve Jambıl onun bahadırlığını “Suranşı Batır” adlı kahramanlık destanıyla anlatmıştır.

Suranşı Batır 1815 yılında Verner Bölgesine bağlı Karğalı köyünde dünyaya gelir. Onun büyükbabası Türkmen ile dedesi Davlet Çongarlar ile savaşta halkını koruyarak, topraklarını düşmanına etmemiş, tanınmış bahadırlar, cesur askeri yöneticiler olmuştur. Suranşı Batır hayatı boyunca halkının özgürlüğü ve bağımsızlığı için mücadele etmiştir.

1858 yılında Kazak halkı Hokandlılara karşı büyük bir mücadeleye başlar. Bu mücadelenin önderliğini Suranşı Batır yapar. Onun yiğit askerleri Kudiyar Han’ın tüm askerlerini topraklarından kovmuştur. Böylelikle Evliya Ata (Taraz şehri), Merke ve Şu kurtarılarak özgürleştirilmiştir.

Suranşı vefat edince… Bütün dağ köylerinden eş-dost ve akrabalar toplanmıştı. Suranşı’nın annesi yakınlarıyla acısını paylaşırken gözyaşlarına boğuluyordu. Ağıtçı Berdibek eline dombırasını alıp, uzun bir ağıt yaktı. Ağıt başladığında bahadırın anası ağlamayı kesti ve dinlemeye başladı:

“Hey, hanım!Sağım vakti gelmiş kısrak edasıyla gezerdinŞimdi yavruları ölmüş deve gibi renk verdinKedeybay’ın Suranşı’sı olmaz mı?O gelirse neşen geri gelmez mi?Kedeybay da er verirÇok ağlarsan halk erirSabır, sarı altındır”,

diyerek taziyeye gelen herkesin adına başsağlığı diler. Berdibek’in de söylediği gibi Suranşı’nın oğlu Kedeybay daha sonra halkın dilinden düşmeyen, saygı duyduğu bir insan olur.


“Uzınağaş Savaşı”, A. Yermolenko.


Suranşı vefat edince… Bütün dağ köylerinden eş-dost ve akrabalar toplanmıştı. Suranşı’nın annesi yakınlarıyla acısını paylaşırken gözyaşlarına boğuluyordu. Ağıtçı Berdibek eline dombırasını alıp, uzun bir ağıt yaktı. Ağıt başladığında bahadırın anası ağlamayı kesti ve dinlemeye başladı:

“Hey gidi, büyük hanım,Bir zamanlar sağımı gelmiş kısrak gibiydin,Bugün ise yavrusunu yitirmiş bir deve gibisin.Kedeybay’ın büyür, Suranşı’nın yerine geçmez mi?O vakit neşen yerine gelmez mi?Kedeybay da gün gelir er olur,Çok ağlarsan millet kahrından helak olur,Sabrın sonu sarı altın, derler, sabret”,

diyerek taziyeye gelen herkesin adına başsağlığı diler.

Rus ordusuyla anlaşan, Suranşı ve Sarıbay beyler beş bin kişilik bir ordu kurarak, Uzınağaş yakınlarında muharebede sayıları kendilerinden kat ve kat fazla olan Kanatşı’nın güçlerini püskürterek, topraklarını Hokand işgalinden kurtardı. Bu savaşta âşık Süyinbay, Suranşı’nın askerlerinin moralini arttırmak için yüreklendiren mısralarıyla yırladı. Şokan Velihanov, Gutkovskiy’e yazdığı mektubunda Suranşı’nın Rus ordusuna karşı dürüst bir tutum sergilediğini, açıkça belirtmektedir. Suranşı, Evliya Ata’yı da Hokand Hanlığından kurtarmıştır. Hokand’a karşı Ulu Cüz (Büyük Boy) bahadırlarının Sayram’daki savaşı sırasında 1864 yılının Temmuz ayında şehit düşmüştür.



Bacağından yaralanan Sarıbay ise Taşkent’e ulaşır. Bu seferden sonra Sarıbay’a yarbaylık rütbesi verilir. Sayram’dan Suranşı’nın cenazesini köyüne getirerek, orada toprağa verir. Jambıl, işte böyle tarihin çalkantılı bir döneminde dünyaya gelmiştir.

Halkını ve toprağını Hokand baskılarından kurtaran Suranşı hayatını kaybettiğinde, Jetisu halkı derin bir üzüntüye boğulmuştur. Tüm insanlar, genci yaşlısıyla Ulu Cüz’ün (Büyük Boy’un) âşıkları ve asilzadeleri onu son yolculuğuna uğurlamak için büyük bir saygı göstergesi olarak cenazeye katılmış, minnettarlıklarını sunarak, ona veda etmişlerdir.

O yıllara ait kaynaklara baktığımızda cenazeye katılanlar arasında Jalayır boyundan Baktıbay ve Karkabat, Nayman boyundan Tübek, Arka’dan Şöje, Alban boyundan Kulmambet, Böltirik, Kaskarav boyundan âşık Sarbas, keskin dilli söz ustaları Kebekbay ile Nogaybay, Çu’dan Kuvandık, Kılışbay, Böltirik âşıklar ile Evliya Ata’dan (Çim-kent’ten) Kulınşak ve Mayköt gibi kendi dönemlerinin ileri gelenlerini görmekteyiz.

Şokan Şınğısulı Velihanov

Tanınmış askeri subay ve Sibirya Askeri Okulu mezunudur. Bilim adamı, araştırmacı, tarihçi, etnograf, ressam ve Kazakların en seçkin aydınlardan biri olarak kabul edilir.

Şokan Velihanov’un keşifleri genç subayı tanınmış coğrafyacılarla aynı saflara taşımıştır.

Askeri istihbaratçı olmuş Velihanov gizli görevle gönderildiği Kaşgar’da sayısız hizmet etmiştir. O, cesareti dolayısıyla karargâh subaylığına yükseltilerek, “Kutsal Vladimir” nişanıyla ödüllendirilmiştir.

Çok yönlü âlim kendi döneminin rehberlerinden biri, yüce bozkırın gururu, Kazakların değerli bir evladı olmuştur.

Ve insanlar göz ucuyla baktılar,Somurtkan uçurumlara,İşte, o aşağı iniyor ve dönüyor,Siyah saçlı bahadır…Suranşı uçurumda yaşardı,Kartallar ile arkadaştı,Suranşı batır taşırdıAslanın bedeninde kaplanın kalbini

Süyinbay Kazak ozanlarının eski geleneğini sürdürerek, Suranşı’nın bahadırlığını anlatan methiyeler (övgü) dizer.

“Beş Silah”, A. İskakov.


“Hokand hanı kudurduBağlanmış köpek gibiBirdenbire hırs dolduKendi kendine coşupKan özleyip kan dolduHokand’dan yola çıkıpOrdusuyla yol aldıTer aktı atlarındanHayvanlar yorgun kaldıKudurması değil mi?Sessiz yatan çokça halk,Ululara ne kıldı?”Veya“Suranşı ata biner,Karasay dörtnal dönerAk toynakta bin hünerDeğdiği yerler siner,Karşı gelen düşmanaMızrakla yara açtıDüşmanı ezip geçti”

Toplanan âşıklar Suranşı’nın kahramanlığını destanlaştırıyorlar, ona ağıtlar yakıyorlardı. Onların aralarında genç Jambıl da vardı. 18 yaşındaki genç âşık herkesin önünde kahramanlık destanını okumuştur.

Suranşı’nın vatanseverliğini, yiğitliğini ve üstün insani değerlerini anlatan Süyinbay’ın söylediği ağıt (anma yırı) daha sonra tarihi bir destana dönüşmüştür.

Özünde, bütün Kazak destanları ağıtlardan ve bahadırların kahramanlığını anlatan hikâyelerden oluşmaktadırlar. En başında, kahramanla birlikte seferlere katılan âşık onu anlatmaktadır. Devamında sonraki kuşak ozanları kahramanın yiğitliğini yüceltmeyi sürdürür, en sonunda bu birleşik dizinler (silsile) uzun bir kahramanlık menkıbesini oluşturmuştur.

XVI-XVII asırlardan beri bahadırlar hakkındaki bu tarz menkıbelerin destana (efsanelere) dönüşmesi görülmemiştir. Bunun birinci sebebi yazarlarının kim olduğunun bilinmesi, ikinci sebebi ise bu kahramanların yaptıklarının da halkı tarafından iyi bilinmesidir. Bu yüzden onlar tarihi anlatımlar şeklinde kalıplaşmıştır. Bunun dışında destanların doğması için uzun asırların geçmesi gerekmektedir. Buna örnek olarak Suranşı hakkındaki menkıbeleri gösterebiliriz.

“O, sadece ХVІІІ. asrın tarihi kahramanı Ötegen bahadırın, XIX. asırda yurdunu Hokand Hanlığının baskısına karşı halkını ayaklandırıp, asker toplayan Savrık’ın, Suranşı bahadırların adlarına methiyeler sunan bir ozan değildir. Sovyetler Birliği’nin büyük olaylarının da âşığı, asil bir ozanıdır. O, kimlere methiye söylemişse, ister papaninciler ya da Hasan hakkında olsun, ister Halhin Gol muharebesinde kahramanlık gösteren halk savaşçıları isterse de işgal altında kalmış Leningradlılar hakkında olsun, herhangi birisi elbette birden kabullenilmemiştir. Halk onlara menkıbeler söylenmesini beklenmiştir”.

N. Nazarbayev

“Ozan tasviri”. A. İskakov


Ne yazık ki kahraman için yazılan bazı eserler günümüze kadar ulaşamamıştır. Bize kadar sadece Süyinbay’ın mısraları ulaşabilmiştir. Genellikle yakın ve sevdiği insanların anısına ağıtlar yakan Süyinbay, Kazak âşıklarının (akın) kadim geleneklerine göre Suranşi’nın vatanseverlik kahramanlıklarını anlatan büyük ve muntazam bir ağıt yaktı. Bu yapıtta tarihi epik şiir üslubu çok net görülmektedir.

Hocasının izlerinden ilerleyen Jambıl daha sonra bu epik ‘Suranşı batır’ hikâyesini tamamlamıştır.

“Maziden aklımda kalan,Gençken bende şiir olanAnıt idi bir batura”

diyerek, Jambıl’ın Suranşı’yı gençliğinden itibaren yaşamı boyunca uzun hikâyeleriyle söylediği anlaşılmaktadır.

Jambıl’ın bu şiiri ruhu, üslubu ve motifi bakımından Süyinbay’ın destanına çok yakındır. Hocasından neler öğrendiği, bu iki büyük ozanın bir kahraman için yazdıkları destanların ortak ezgileri, birbirlerine olan yakınlığı, bütün bu sorular ayrı bir araştırma gerektirmektedirler.

Jambıl’ın sanatı, özellikle Sovyet yıllarında yazılmış eserleri edebiyat biliminde çok derinlemesine incelenmiştir. Bu konuda çok emek harcayan akademisyenlerden özellikle M. Avezov, M. Karatayev, Prof. Dr. E. İsmailov ve filolog Dr. A. Tajibayev’in isimlerinin altını çizmek gerekir. Çok az edebiyatçı Jambıl hakkında bir makale yazmamıştır. Ancak buna rağmen ozanın mirası tam olarak incelenebilmiş değildir. Şam-gali Sarıbayev ve Sapargali Begalin’in biyografik bilgileri ve Prof. Dr. E. İsmailov’un “Akınlar” (Âşıklar) adlı monografisindekileri saymazsak, Jambıl’ın bilimsel biyografisi hala yazılmamış, onun ozanlar çevresi tam olarak ortaya çıkarılmamış, sanat ustalığı çok derin olarak incelenmemiştir. Ancak tüm bu sorunlar çözüldüğünde büyük ozanın sanat mirası tam olarak gün ışığına çıkarılmış olur.

SURANŞI BAHADIR (MANZUME)Jambıl, Jambıl olanda,Şiir yeli dolandaKırgız, Kazak elineSedasını salandaDua etmiş SüyinbayŞahit olmuş Güneş, AyBana akıl verirken:“Baturu anlat!” derkenBu aklımda kalmıştı,Bedenimde kuvvet varYirmi beş yaş aleviDeğse demiri kırarMürekkepsiz, kalemsiz,Kâğıt, kitap, deftersizFikir diyen dombıra,Söz söyleyen dombıra,Harfi bile Jambıl’ınDombırayla oluncaSöylenmişti bu destan.Söze mecbur kalınca,Halkta dilek kalmadı.Dağdan düştü ala taş,Gözlerimden akar yaş,Zor zamanlar denk geldi,Kaygılandı kız kardeş,Darlık gününde her halkHep baturu hatırlarBilmez başka çare varCiğerini közleyipEr oğlunu özleyip,Hatırayla sızlayıpSözüm bir şiir kadar.

“Genç Jambıl”. B. Çekalin.


Meşhur Savıtbek’in kuzeni, yaşlı âşık Smayıl Kalipanov bana yazdığı bir mektupta:

“Almatı’da bilim öğrenen gençlikBeni yar başında yaşlı bilirsinElimde ecdadın mirası mevcutToprağı kazmadan hemen bulursunMoyınkum Korday, Şuv arasında hepBoşa geçti ömrüm şaşar kalırsınSana her şeyleri teslim edeyimNeyi beğenirsen onu alırsın”,

diye yazmıştır.

Jambıl öncelikle halk hikâyelerinden feyz almaktaydı. Halk sanatının berrak pınarında doğup, onun duru kollarında büyümüştü. Aşığın okulu, Süyinbay, Kaban, Şöje, Mayköt, Janak, Tübek, Maylıkoja, Kulınşak, Baktıbay, Kuvandık gibi tanınmış ustaların ve Kebekbay, Nogaybay, Sapak, Böltirik gibi keskin söz ustaları ve Kanadan, Bayserke gibi musiki ustalarının sanatları olmuştu.

Âşıklar atışmasıyla Jambıl ile yarışan Kulmambet, Sarbas, Şaşubay, Aykümis, Dosmağambet ve düğünlerde (eğlencelerde) karşılaştığı akranları Aset, Jüsipbek, Koja, Tilemis, Almeyin, Almen, Latipa, Balkıbek, Mırzabay, Özbek, Şarğın, Karabek, Joldıbay, Jantay, Kosay söz ustalarının öğrencileri Makış, Şukıtay, Apejek, Barmak, Kenen, Ümbetali, Ötep, Sayadil, Kustutin, Ömirzak, Kurma, Abdıgali, Jartıbay gibi hüner ustalarını da bu listeye ekleyebiliriz.

Hepsini birlikte ele aldığımızda M. Avezov sözlerinde haklı çıkmaktadır: ‘Jambıl’ın çevresine baktığımızda çok büyük bir topluluk, tam bir ozanlar (âşıklar) ordusunu görmekteyiz’.


Jambıl Kazakistan âşıkları arasında. 1938 yılı. Âşıklar Toplantısı Jambıl’ın yaratıcılık faaliyetlerinin 75. Yıldönümü (soldan sağa: Jambıl, Sultan Muratov, Amire Kiyrıkbayev, Jartıbay, Orınbay, Nurpeyis Bayğanin)


JAMBIL’IN ÜSTADLARI

Ozan Kaban (Kabiliysa) Asanulı

XVIII. asırda Ulu Cüz (Büyük Cüz Boyu) içinde Jalayır boyundan gelen olağanüstü meziyetlere saip bir insandı. Sert mizacı, dinç bahadırlığı, ateş gibi yakan, orak gibi keskin sözüyle hayatta iken ozan Kaban adını almıştır. Ona halk lideri Yeskeldi, Balpık beylerle birlikte “Evliya” lakabı da verilşmiştir. Çünkü dört bir yana dağılmış, göçebe Jalayır soyunun birleşmesinde ve büyük beylik oluşunda çok çaba sarf etmiş ve yaptıkları üç asırdan beri anlatıla gelen efsaneye dönüşmüş bir şahsiyettir.

KABAN JIRAV

Kenen Azirbayev’in Jambıl’a ithaf ettiği “Jambıl – Cır” adlı şiirinde şu satırlar yer almaktadır:

“Büyük boyda Süyinbay pek uludurSüyinbay’ın dili şiir dilidirOzanlardan Süyinbay’ı anmayanTöresizdir, yol bilmezdir, delidirKaban Ozan Süyinbay’ın üstadıBaş eğerek cümle ozan “Pir!” dediJalayır’dan Kaban idi dayısı,Bana derdi Jambıl dedem bu adı.Kaban Ozan şöhretliydi, ün dağıJambıl sözü fethetmişti sol, sağıTam yeğeni Sarbas Ozan söz etseBıyık burup çevirirdi kulağı

Mürtecil âşıkların hayran oldukları âşıkları taklit etmesi adettendir. Ozan Kaban hem Süyinbay’ın, hem de Sarbas’ın anne akrabasıdır. Süyinbay, Sarbas ve Kenen’in çalıp söylemeye başlamadan önce ellerini göğe kaldırması Kaban’dan miras kalmıştır. Kaban zamanının en büyük ozanlarındandır. Çok uzun epik şiirleri, yaşadığı zaman hakkındaki duygularını aylarca icra edebime kabiliyetine sahip olmuştur. Maalesef onun menkıbeleri günümüze kadar ulaşamamıştır. Kaban’ın ismi kendinden sonra gelen âşıkların dilinden hiç düşmemiştir. Süyinbay gençliğinde onun yanından yedi gün, 7 gece ayrılmayarak hayırduasını almıştır. Geleceği öngören bir âşık ve ozan olmasının yanı sıra Kaban, aynı zamanda bir bahadırdı. O dönemin Jetisu bölgesinin tanınmış bahadırları Ötegen, Rayımbek ve Karaş’ın silah arkadaşıydı. Rayımbek ve Ötegen akrandı, Karaş onlara nazaran daha gençti. Kaban ise aralarında en büyükleriydi.

“Ne kıymetli?Doğup büyüdüğün yerin kıymetli,Göbeği gömdüğün şarın kıymetli.Üstüne titreyen anan kıymetli,Çocuk şımarsa da inan kıymetli,İyi dostun, güzel yârin kıymetli,Hepsinden namusun, arın kıymetli”.Kabilisa-Kaban Ozan

Ötegen

XVIII. asırda işgalci Congarlara karşı mücadele eden tanınmış bahadırlardan biridir. Ulu Cüz boyunun Dulat boyundandır. Onun dedesi Sırımbet 1635 yılında Oyrat Han’ının 50 bin askerini püskürtmüş Salkam Jangir Han’ın ordusunda yer almıştır. Ötegen 15 yaşından itibaren düşmanla savaşmaya başlamıştır. 1723 yılında Tavasar, Rayımbek, Hangeldi bahadırlarla beraber Congarlarla savaşmıştır. 1740 yılında bahadır İli nehrinin kıyısında bulunan Töle Biy askerlerine katılarak, bağımsızlık için mücadeleye katılmıştır. 1756 yılında Çin ile anlaşma konusunda Abılay siyasetine karşı durmuştur. Günümüzde anlatılanlara baktığımızda o, topraklarına 17 yıl sonra dönmüştür. Ötegen bahadırın adı halk arasında destanlaşmıştır. Onun hakkında ilk kez Süyinbay ozanın dedesi âşık Küsen menkıbeler söylemiştir. Tarihçi Delebayev’in materyallerine baktığımızda âşıklar Tilemis ve Mayköt, bahadır hakkında destanlar söylemiş. Günümüze kadar gelen menkıbesi ise sadece Jambıl’ın “Ötegen Bahadır” destanıdır.

Rayımbek ve Ötegen akrandılar. Karaş ise onlardan küçüktü, hepsinden de Kaban büyük görünmektedir.

Rayımbek konuşmayı başlatır:

– Ötegen çok gezen, çok bilir derler, her yeri dolaştın gördün, yaşımız artık kemale erdi, bahadırsın, hem çok görmüş geçirmişsin, bilirsin. Öldüğümüzde halimiz nice olur, kimin kemikleri nerede kalır de hele! demiş.

– “Kıdemli varken küçük bezdirir” derler, dünyanın ışığını bizden önce görmüş büyüğümüz Kaban anlatsın, – diyerek, sözü Kaban’a vermiş.

O an Kaban:

– İkiniz bir birinizi dürterek, nihayetinde beni mi sınamaya karar verdiniz. Dinleyin o zaman anlatayım, diyerek söze başlar.

– Vebali adımı “Kaban” (yaban domuzu) diye koyan anne ve babama olsun. Adım Kaban olduğundan bir sazlık dibinden yatacağım. Cesedim yerde üç gün yatar, üç gün sonra yine bulunmaz. Ötegen, iyi bir mizacın ve cana yakınlığın var, akan su kıyısında defnedilirsin, ama altta kalmayacak hareket edeceksin.

Rayımbek, sen hoşsohbet birisin. Kıyamete kadar başından gök gürlemesi eksik olmayacak büyük yolun kenarında kalacaksın, der.

На страницу:
2 из 3