bannerbanner
Türk Tarihi
Türk Tarihi

Полная версия

Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
14 из 14

122

İssiğini kelimesini “Radloff” ıtriyat ile tercüme etmiş. Mösyö Thomsen ise bu kelimenin isiğinisin olduğunu ve bir tür hububat olduğunu iddia ediyor.

123

Sanang-Sican tarafından hurafe tarzında yazılmış olan Cengizname’de atların isimleri daima zikredilmiştir. Hatta kullanılan tabirler bile tamamıyla Kültigin abidesindekilerle benzer. Her ikisi de bir tür ilmî kanuna göre yazılmışa benziyor.

124

Buradaki “sü başı”, “su başı”ile karıştırmamalıdır. Kültigin yazıtında (su)ya (sub) denir. Burada (sü) “sülemek” (sefer etmek) asker sevk etmek anlamına gelir.

125

Babürnâme, s. 408.

126

İbni Haldun, Mukaddime.

127

Saklap, Saklabe (Slav) demektir.

128

Tarihçi Boye, tarih ve coğrafya lügatinde Yafes’in oğullarını: Gomer, Magog, Madai, Yavan, Tiraz, Tubat, Mosoş olmak üzere yedi kişi saymış.

129

İl Han, milâdî on üçüncü asra ait bir tabirdir. Asıl, ilk hali yukarıda görüldüğü gibi “İlli Han” (il sahibi hükümdar) olacaktır.

130

Sasaniler devr-i şâirânesine ait olup İranlılarla savaşan Turan şahı Hoşnüvaz’ın Türkçesidir.

131

Moğolcada bu kelimenin çoğulu Kiyan’dır. Manası çığ, sel demektir ki Cengiz Hanedanı’nın ismidir.

132

Ergene, dağ beli; kon, konmak mastarından konak, mesken demektir. Macarcada Oreghon eski vatan manasına gelir.

133

Türklerin anaları olarak kabul edilen Alangu kelimesi “Alangova”dan dönüşmüştür ki parlak anlamına gelen Alank ve ahu anlamına gelen Kava kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen nuranî, ahu gibi şairane bir addır. (ç.n.)

134

Alangu’nun üç evladı olduğu ve Cengiz’in atasının üçüncüsü olan Budençar olduğu Şecere-i Türkî’de görülüyor. Mösyö Cahun nasıl olup da bir çocuk olduğunu beyan ediyor.

135

İşte bu rivayette de demir kelimesi bulunuyor.

136

Çinliler zamanımızda Tangutları “doğulu barbarlar” manasında “Sifan” diye adlandırdıkları gibi Avrupalıları da “Kan kui” yani “Kızıl Barbarlar” olarak adlandırırlar.

137

“Tsenyu” anlaşılmıyorsa da tercümesinin tashihi mümkündür. Çinlilerin (pien i tien) adlı vakayinamelerinde 552 senesine ait şu fıkra vardır: Tukyu yahut Türklerin reisi Toumen kendisine eski Şen yu manasında İlli Han unvanını aldı. Altıncı asırda Türkçede İlli kelimesi “nâmdâr, parlak” manasında idi ki Çinlilerin “Şen yu” için yönelttikleri “parlak çehre” manasıyla uygun düşüyor. Bu durumda Hiung-Nu hanının ismi ve lakabı “semavi parlaklığa sahip güç” manasında olması gerekir. Cengiz isminin de Çinyu kelimesinin son telaffuz şeklinden ibaret olması muhtemeldir. İleride Cengiz kelimesinin türevlerinden eski Moğol dilinde “muhkem, sert” manasına gelen çing kelimesini kabul ettiğim görülecektir. (Zaten bu kelime Çağatay lügatinde “sarp” manasına geliyor.) Fakat asıl mana Kültigin Abidesi’nde Çin ve imparatoruna verilen “il veya ili” tanınmak olması ihtimale pek yakındır.

138

Bir verste 1032 metredir.

139

Seyyah, Pekin’den Kahna’ya gitmekte yani büyük seddin içerisinden dışarıya çıkmaktadır.

140

Moğol yazıtlarındaki, Sükleb tepesinde Ongtutuk Çinlileriyle, beş taburla uruşdum, ibaresinden imparatorun isyan eden Ongtutuklar aleyhine diğer ücretli Türk askerini sevk ettiği anlaşılıyor. Şecere-i Türkî’de Ong’un memleket hükümdarı manasına geldiği yazılıdır. “Tutuk” tutulmuş, kiralanmış manasınadır. Bu hâlde “ongtutuk” kira ile tutulmuş hükümdar ve askeri demek oluyor: “Bir oğlunun adı Tuğrul idi. Hıtay padişahları “ong” deyip lakap koydular. Ong’un manası velayet-i padişahî demektir.

141

Milâdî VIII. asırdan, 731 senesinden itibaren ve daha sonraları Kırgız kelimesi artık bir topluluk manasında değil, bir ulus manasında kullanılmaya başlamıştır. Bu da Moğolistan yazıtlarının şu “Tibetliler, Kırgızlar, Üç Kurıkan, Otuz Tatar, Hıtaylılar… Tokuz Oğuz, Kırgızlar, Şakırgızlar… Karluklar… Basmıl Karluk… Hıtay Tatabılar” ibaresinden anlaşılıyor.

142

Orhun Yazıtlarında, Oryantalist Downer şöyle diyor: Davan kelimesinden Terek Davan yani Kavak Limanı manası anlamlıdır. Burası şimdi Nan-lu denilen yerdir ki Fergana’daki Altı Balık yahut Kaşgar geçididir. An Si’ye gelince bunun yazılışı Arsi, Arsu olup Alan memleketinde Kuban’a kadar uzayıp gider.

143

Türk Beyler Türk atın yitti. Tapgalu çağu Beyler Tapgaç atın tutuban Tapgaç Kağanga görmis. Ellig yıl isig küçüg birmiş. Osmanlıcamıza tercümesi: Türk beyleri Türk isimlerini terk ettiler. Ve Çin beylerinin adlarını alarak Çin hakanına itaat ettiler. Elli yıl iş ve güçlerini ona verdiler. (Kültigin abidesinden)

144

Konfüçyus, Han sülalesinin zuhurundan 349 sene önce, yani hicretten 1133 sene evvel Şantung eyaletinde doğdu. Yirmi dört yaşında bütün ilimlerle milletini ilmî ve edebî aydınlatmaya başlamıştı. Bu eyaletin hükümdarı olan Lu adlı zat kendisini faziletli şöhretine dayanarak çağırıp vezirlik hizmeti ile istihdam etti. Ve onun talim ve yönlendirmesiyle ziraat ve ticaret hayli gelişti ise de sonra hükümdarın değişip bozulması ile gözden düşen Konfüçyus uzaklaştırılıp mecburen inzivaya çekildi. Konfüçyus Çinlilerin bugün sahip bulundukları dinî merasim ve ahlakın korunup devam ettirilmesine sebep olduğundan Çin memleketinde mertebe kazanma arzusunda olan Çinliler yazdıklarından imtihan olmak mecburiyetindedirler. Bu filozof, hicretten 1101 sene önce vefat etti.

145

Ebulgazi, Moğolcada kelimelerin sonuna getirilen (t) harfinin Türkçede “cı” gibi sıfat türeten bir ek olduğunu güzelce açıklıyor. Bu harf o dilde çokluk edatı da olur. Şecere-i Türkî, Kazan baskısı, s. 29.

146

Arap tarihlerinde bu isim Becenek şeklinde kayıtlıdır. Etnografyaca Becen’dir. Ebulgazi, Becenleri Moğol taifesinden olan Kıyatlara nispet ederek bunlardan dört oymağın göç ettiğini haber verir. Becenek, Becen isminden türemiştir. Soğd’dan Soğdak, Tuğu’dan Tuğmak çıktığı gibi.

147

Türkçe asıl imlası Oğuz’dur. Bilge Han yazıtında Tokuz Oğuz vs. şekilde zikredilen terkiplerden bunların bir devlet birlikteliği teşkil ettikleri anlaşılıyor. Türklerde devlet birliği ve bu tür isimler pek çok olup hatta zamanımıza kadar gelmiştir. Teke Türkmen aşiretleri birliğinin en önemlisine sembol olmuştur. Sığın manasında olan bağış da bir Kırgız cemaatinin alemidir. Böyle hayvan isimleriyle adlandırma şahıslarda da mevcuttur. Asena, çine = Kurt kelimeleri eski Türkçede ve Moğolcada çok kullanılmıştır. Börü Çinu, yüz kurt demektir ki Türklerin atası olan ve Çinlilerin Asena dedikleri zatın ismidir. Türklerin anneleri de Alangu’dur ki Alang, parlak gua da ahu demek olduğundan Nuranî Ahu gibi şairane bir ad olur. İleride “Buğu” (Büyük Geyik) meşhur ailesi de görülecektir. Araplar Oğuz’u Guz yaptıkları gibi Türkler de Uz yapmışlardır. Moğolistan yazıtlarında Oğuz kelimesi ile birlikte şanlı ve millî bir unvan olan Türk de zikrolunur. Türk Oğuz beyleri, budun millet demektir, “Türk Oğuz beyleri, budunı eşit!” gibi.

148

Şimdiki Macar dili Vogulların konuştukları dil ile Ural ve Volga arasında gösterilir. Hicretin VII. asrında Kuman-Kıpçak Türkleri X. ve XI. asırda Osmanlı Türkleri vasıtasıyla Macarcaya sokulan Türk kelimelerinden başka bu lisanda pek çok eski Türk kelimeleri hâlâ mevcuttur. Hatta Hetu Magyar adıyla bilinen birleşmiş yedi grubun ismi ses ve manaca tamamıyla Türkçedir ki hâlâ Çağataycada yetti, yitü ve bizim telaffuzumuzca Yedi Macar demekten başka bir şey değildir. Konstantin Porfirogene’in saydığı Yedi Macar ulusu ile bunların reislerinin isimleri içinde bulunan Ertem kelimesinin Türkçe, Erdem’den yazılmış olması muhtemeldir. İleride bu tarihte isimleri geçecek olan iki reisi de Gorkutan ve Kaydu namıyla tanınırlar ki bunlardan birisi Türk ve diğeri Moğol isimlerindendir. Yine bu Macarlardan üçüncü mansıbın unvanı olan Tarhan kelimesi de eski bir Türk unvanıdır. Yine bu Konstantin, o Macarların kendi memleketlerinde Kankarlar (bunların Knaglı olması muhtemeldir diyor Necib Âsım ancak Peçenekler için de cesaret manasına gelen bu nam kullanılmıştır) eliyle mağlup olduktan sonra topluluklarından yarısının İran’ın doğusuna gittiklerini ve orada eski adlarını aldıklarını zikrediyor ki bu da asfaliden türemiş (Sabar tuya Safali) (Sabar veya Safali) ahalisi demektir. Pe-Lu’daki Şebertu ile Semerkant ve Gazne arasındaki Şebertu boynu Türklerin iki meşhur mevkiidir. Bu kelimeler eski Türkçede çamurlar, bataklar demektir. Ufak bataklıklarla örtülü olan bir yerde Tobul ile Ural nehirlerinin yüksek vadileri arasında bulunan ufak tefek bataklıklarla örtülü olan bir araziden geçen Abakan Nehri’nin bir kolu hâlâ Macar olarak adlandırılır. Pe-Lu’da birçok Şebertu var. Macarcanın Falu kelimesi Türk ve Moğolların Balık kelimesinin eş anlamlısı olmalıdır. Yasfali gerek basfali yahut taskali okunsun: Yeşil Şehir Şebertusu yani batakları yahut Beş Balık Şebertusu veya etrafı duvarlı şehir şebertusu diye tercüme edilebilir.

149

Hicretten iki yıl önce bir zamanda yazan ve hakikaten Bizanslılar içinde Türklere dair en güzel bilgi veren Teofilakat, Tuna Avarlarının sahte Avar olduğunu ve reislerinin kendisine bir önem verdirmek ve böylece Romalılara yapacağı hizmeti pahalıya satmak için Hakan unvanını aldığı gibi tebasına da Avar lakabını verdiğini söyler. Burada seçkinlik alametlerinden birisi olmak üzere bu Finova ve Türk gruplarının birliği Kıpçak’ta yerli ahali ve batılı Hiung-Nulardan ayrılma kabilelerle sürekli birleşip ayrıldıkları görülür. Teofilakat, asıl Avarlar Türk Kağanı marifetiyle mağlup olduktan sonra içlerinden bir boyun Tavgaç adlı meşhur bölgeye gittiklerini ve diğer bir boy da Tavgaç sınırı üzerinde yerleşik (…) adlı bir kabile nezdine iltica eylediklerini hikâye ediyor. Orhun Vadisi’ndeki Türk yazıtları Çinlileri “şanlı millet” manasında “Al Tavgaç” diye anar. Dolayısıyla Banonya’nın sahte Avarları asıl Avarlardan ayrı olup hakiki Avarlar ise Türk âlemine mensup ve Çin’in tabilerinin tabii idiler. İşte buradan bütün bu karışık kabilelerin Tuna’dan büyük sedde kadar arazide yerleşik oldukları net bir şekilde gözlenir.

150

Şu hâlde kelimenin aslı As olup Çinliler bunu Asu şeklinde yazmış, Ruslar da Os, Osti diye tahrif etmiştir. Alan isminin Romalılara Türkler vasıtasıyla girdiği muhtemeldir. Çünkü bu kelime eski Türkçede dağlı, dağlık manasınadır.

151

Nestor’un tarihinde, s. 32-68 ve 190’da Ruslar önce Peçenleri Peçenek sonra Türkleri ve Türkmenleri, Kuman Kıpçakları tanırlar. Bunların genellikle bir ve aynı aileden olduklarını bilirler. Yine bu tarihte milâdî 915’teki olay zikredilirken: “İlk defa olmak üzere Peçenekler geldi. Uygur ile anlaşma yaptıktan sonra Tuna’ya doğru gittiler.” diyor. 985 senesine ait olaylar arasında da: “Vladimir kara yoluyla atlı Tork getirterek Bulgarlara galip geldi.” deniyor ki Tork’un Türk olduğundan şüphe etmiyoruz. Bu eserin 195. sayfasında da “İsmail’in on iki oğlu oldu, bunlardan Türkmenler, Peçenekler, Torklar, Kumanlar, Polotslar çölden çıktılar.” diyor.

152

Bize doğru adı veren yine Teofilaktır. Bu tarihçi (Çinlilerin Türk Hakanı Tileleri dize getirdiğini hikâye ettikleri devirde) Hakanın Eftalit denilen Abdalların reisi üzerine harp açtığını ve bunları bozguna uğrattığını hikâye ediyor: s. 282… Bu isim hâlâ değişmemiştir. Aşağı Oxus (Öküz) yani Ceyhun’un eski yatağı üzerinde, Hazar Denizi civarındaki Abdal Türkmenleri ile vaktiyle yukarı nehir sahili halkından olup Kunduz civarında bulunan Fegan Abdalları, hâlâ Türk adı taşıyan Töle veya Tele adını taşıyorlar ki Moğolistan yazıtlarında da: “Töle begler Apa Karahan”diye anılır. Bu kelime ve eski şekli Elbruz ile Hazar Denizi’nin güney sahili arasındaki Telişler arasında korunmuş bulunuyor.

153

James Darmestetr: Coup d’ceillsur l’istoire de Perse.

154

İleride Şehname ve Firdevsi’ye dair malumat verilecektir.

155

İkinci Vay sülalesinin iktidarı sonrası İlli Han, Teleler üstüne hücum ile tamamen mağlup etmiş ve yaklaşık elli bin hane halkını itaat altına almıştır. (Stanislas Julien’in Tukyular Üzerine Vesikalar adlı eseri, s. 26) İkinci Vaylar kuzeyde milâdî 386’dan 534’e kadar hüküm sürdüler. 534’ten 550’ye kadar da batı ve doğu diye ikiye ayrıldılar. Türk dili ve kalemi ile yazılmış bir eserin yokluğundan dolayı İlli Han (İller Hanı) diye iki şekilde çevrilebilir. Yeni Çay ve Orhun Vadilerindeki yazıtlar bu kelimeyi halk, ahali manasında el şeklinde okumaktan ise meşhur ve ünlü anlamına gelen élé şeklinde telaffuz edilmesi daha uygun görülür.

156

En eski yazıt Türkiye’de ve hatta eski eserlerde şahıs isimlerine karşılık genellikle lakaplar zikir edilegelmiştir. Çinliler, sonra Bizantinler, İranlılar, Araplar daima rastgele gâh lakaplar gâh isimler kullanır, ikisini birbirine karıştırırlar.

157

Stanislas Julien, s. 27 Şansi’deki “Sai Yuan” milâdî (265-420) Tsinler eline sonra milâdî (550-577) kuzey Sesiler eline geçti.

158

Yukarıda mavi gök, aşağıda kara toprak yaratıldıktan sonra ikisinin arasına Âdemoğulları yaratıldı. Âdemoğulları üstüne atalarım Bumin Kağan ve İstemi Kağan baş oldular. Hükümdar olduktan sonra idare ettiler. Hükûmeti ve Türk kavminin kuvvetini pekiştirdiler.

159

Doğuya doğru Kadırgan Ormanı’na ve batıya doğru Demir Kapı’ya kadar yerleştiler. O kadar uzak olan bu iki nokta arasında Göktürkler hâkimane yayılmış idi. Bunlar akıllı kağan idiler. Cesur kağan idiler. Bütün beyleri akıllı idi, cesur idi. Bütün asilleri, bütün millet doğru gidişat üzere ve adil idi. Bunun içindir ki bu kadar geniş bir devlete sahip oldular. Kanunlar koydular. Sırası gelince vefat ettiler. İleriden, güneşin doğduğu taraftan ağlayarak, feryat ederek çölün kuvvetli kabileleri Abar ve Apurımlar, Kırgızlar, Üç Kurıkan, Otuz Tatar, Hıtay ve Tatabılar geldiler.

160

Milâdî 371 senesinden 618’e kadar Çin şu hükûmetlere ayrıldı: Kuzey (Uvay) (386-584) hükûmet 534’den 550’ye kadar (Garbî) ve (Şarkî) diye ikiye bölündü. (Tsin) (265-420), Song (420-479) ve Tsesi (479-501) Liang (503-556) ve Çin (557-587) Kuzey Tsesi (550-557) Huo Çov (557-580) Sui (581-617) Türk yazıtları milâdî 733 yılında yani Çin’i hak ettiği mertebeye kavuşturan İmparator Sang’ın zamanında Türklerin prenslik mertebesinde tabiiyetinde bulundukları zamanda yazıldığını unutmamalı. İşte bundan dolayı Çin hakkında temkinli bir dil kullanılmakla beraber Vevay Krallığı’nı mahkûm milletlerden saymakta tereddüt gösterilmiyor.

161

Yanguluk hem isyan, hem hata manasına gelir.

162

Türkler büyük nehirlere Oguz derler. Yunanlılar bunu Oxus şeklinde tahrif etmişler. Eski Türk tarihinde önemli bir ad sahibi olan Oğuz’un bu nehre nispet edilmiş olması ve âdeta Oğuz-Guz isimlerinin hep buradan alınması ve Türklerin dışarıda böylece şöhret bulması pek mümkün gibi görünüyor. Hatta Şehname’de Turanîlerin reisi, hükümdarı olmak üzere gösterilen Efrasyab terkibi “nehrin karşı yakası” manasına geldiği gibi Yunanlıların ve hâlâ Avrupalıların Tranoxian ve Arapların “Maveraünnehir” terkipleri de hep bu manaya gelir. İşte bu gibi deliller bize Batı Asya’da Türklerin bulundukları yere nisbetle Oğuz, Guz adını aldıklarını gösteriyor.

163

Milâdî 617’de Semayat’ın vefatından sonra Ermeni cemaatleri kuzey memleketlerine, Hakan’ın himayesi altına sokuldular: O da kendilerine, ordusunun kumandanı Çinli Çeptuh’a katılmalarını emretti. Jurnal Azyatik Takım: 6 C. 7, s.196.

164

Tahrif edilmiş Türk unvanı.

165

Bu reisin adı Yabgu Şad idi: “Tölis Tarduş budunug anda itmiş. Yabgug şadıg anda birmiş.” Yukarda da beyan olunduğu gibi yabgu ve şad ayrı ayrı rütbe ismidir: Şad ikiydi. Biri devletin doğusuna, biri batısına memur idi. Radloff bu iki ismi sehven birleştirmiş ve Mösyö Leon Cahun da bu şekilde kullanmıştır. Türk lakablarının hicri I. ve II. asırdaki mertebeleri ilerde görülecek. Soğdiye denen yer Arapların Maveraünnehir dedikleri Amuderya ile Sirderya arasındaki bölgedir. O zamanlarda Türkler buraya Soğd ve ahalisine Soğdak derlerdi: Soğdak budun iteyin terin. Yani Soğdak milletini vuralım dedi. (Eski Türk Yazıtları)

166

Menandros, s. 295-296.

167

Doğu lisanlarının hiçbirisinde böyle bir isim bulunamaz. Nüshalar pek fena yazılmıştır. Bunun Kutak olması akla yakındır.

168

Teofilakt, s. 286, Türklerin Tesmimi. Menander, s. 297.

169

Menander, s. 297.

170

Tarihçi Mirhond bu hanımın ismini “Türkzade” diye zikrediyor. Ermeni tarihçilerinden Patkanyan, Kayen diyor.

171

Bu isim Türkçe değil, Çinlilerin sonradan vedikleri ad olacak.

172

Taraz. (Talas)

173

“Sevgili oğlum Türgiş Kağan’dan mühürdar Oğuz Makraç âlim-i mühürdar geldi. Kırgız Kağanı’ndan İnanç Mur geldiler. Mahkukat-ı Kadime-i Türkiye, s. 13-31.

174

Bu arada (Tubu Han)ın yüz bin atlısı var idi…. Chou ve Chi imparatorları kendisiyle hısımlık ittifakı peyda etmek için birbirleriyle rekabet ediyorlar ve kendisine hizmet maksadıyla hazinelerini boşalttırıyorlar idi. Stanislas Julien, s. 29.

175

Stanislas Julien, s. 29-30.

176

Sirderya Nehri’ne Eski Türkler Yinçü, Yençü (İnci); Moğollar Gul Serikun (Soğuk Irmak); Grekler Yaksartes; Romalılar Oxus (Boğa, Türkçe Öküz’den); Araplar Seyhun derler. Ana kolları arasında Aris, Çirçik, Keles sayılabilir. (ç.n.)

177

Mahkukat-ı Kadime-i Türkiye (Eski Türk Yazıtları), s. 3, 4-33.

178

Mecmua-i Tarih-i Mezahib, C.12 s. 290.

179

Sahaifü’l Ahbar, C. 1 s. 75.

180

Buharalılar İslâmîyet’in başlangıcında Arapça bilmediklerinden namaz yakarışları Kur’an-ı Azimüş’şan tilaveti Fars dili üzere ifade ediliyor idi. Müslümanlar rükûa varacaklarını gördüklerinde bir adamın yüksek sesle (nekîneta nekînet) ve secde edeceklerini (negûneyaâ negûnî) diye haber vermesinden anlarlar idi. (Bu eski tabir Fars dili sözlerindendir.) Nerşahî: Rıza Kulı Han’ın zeyli: Şefir tarafında basılmış, s. 274.

181

Tercüme-i Sahaifü’l Ahbar, C. 1, s. 762.

182

Bu nehre Çinliler “Huang Hu”, Türkler “Yeşil Irmak veya Yeşil Nehir”, Moğollar “Kara Müren” yani “Kara Nehir” derler.

Necib Âsım burada Türkçeye çevirisi (Sarı Irmak) olan Nehr-i Asfer’i Yeşil Nehir olarak zikretmiş ancak Nehr-i Ahdar yani (Yeşil Nehir) adlandırması da geçer yukarıdaki metinlerde. Burada bir hata mı var diye sorgulamak durumundayız. (ç.n.)

183

Çin yapımı kâse olarak tanıdığımız kağfur kelimesi, eskiden Çin İmparatorları için de kullanılırdı. (ç.n.)

184

Zikredilen abidenin Çin dili üzere olan yazıtları Muki lien Hakan ile erkek kardeşinin medh ü senasından ibaret ise de Türkçe metnin tercümesi değildir. Bu metinde Muki lien Hakan’ın adı zikrolunmayıp fakat Bilge Kağan “Âlim Han” unvanıyla yâd olunmuştur.

185

Seyhun Nehri; Yençü (Yinçügüz), Zerefşan, Sirderya, Oxus, Yaksart adlarıyla da bilinir. (ç.n.)

186

Bahter Zemin, yani Belh havalisi: Toharistan.

187

Mösyö Thomsen bu ismin “Yir Bayırgu” beyan ile Çinlilerin Pa ye kou dedikleri kavmin bunlar olduğunu iddia etmiştir. Bayırkular, Ti lu veya Uygur kavimlerinden bir taife olup Gobi’nin kuzeyinde yerleşik bulundukları ve Muçou tarafından eğitildikten sonra kılıç artıklarının bir ormanda gizlenerek Muçou’yu idam ettiklerine bakılırsa bunların “Yir Bayırku” olması akla gelmektedir.

188

Tengri yarlıkadukın üçün, özüm kutum bar üçün kağan olurtım. Kağan olurup yok çığany bodunug köp kubartdım. Çıgany bodunug bay kıldım. Az bodunug öküş kıldım. Kül Tigin sütunu: Kuzey cephenin yedinci ve güney cephenin onuncu satırları.

189

Mukaddime-i İbn-i Haldun, s. 341.

190

Arapların silahı beş metre uzunluğunda, ramata)denilen mızraktı.

191

Nerşahî, Zeyl, s. 21-s. 271.

192

Buhara, Maveraünnehir’in dinî merkezi olup kalmıştır. Askerî karargâh ve ticaret pazarı Semerkant “Semiz Şehr” idi. Türkler tecnisen Semir Kent diyecekleri yerde Semiz Kent olarak adlandırırlar. Semerkant başlangıçta Türkleri at koşularından dolayı cezbettiği gibi sonraları da müesseseleri ile toplamıştı. Semerkant Türk şehridir. Buhara İran beldesidir.

193

Nerşahî, Zeyl, s. 261.

194

Nerşahî, Zeyl, s. 261.

195

Türkçe kullanımı Soğdlu Tarhan.

196

Arap tarihlerinde özellikle müneccimbaşı bu ismi Verdan Hazah diye kayda geçirmiştir.

197

Nerşahî, Zeyl, s. 260.

198

Sahaifü’l Ahbar Tercümesi, C. 1, s. 708.

199

Sahaifü’l Ahbar Tercümesi, C. 1, s. 760.

200

Sahaifü’l Ahbar Tercümesi, C. 1, s. 767.

201

O Kağan batı hükûmetini… Yirmi bin askerle… Kutluk’un oğlu Mekin (Meki-yen, Bilge Han)… Verdi. Stanislas Julien, s. 177.

202

Yerleşik Soğdakların altı fırkası harfiyyen “Altı çöp Soğdak tapa süledimiz, bozdımız” Tercümesi. “Üzerine sefer ettik onları perişan eyledik”: Türk-i Kadim Mahkukatı, s. 19-31.

203

Nerşahi Zeyl, s. 265.

204

Müneccimbaşı: “Hayyan bir rivayette Horasan’da idi. Ona bazıları (Nebtî) dedikleri lekentine binadır” diyor. C. 1, s. 775.

Nebtî, Nebet veya Nabat olarak anılan kavmin mensuplarına verilen addır, ilavesinde bulunmak gereği duyuyoruz. (ç.n.)

205

Nerşahi Zeyl, s. 266-267.

206

Nerşahi, Zeyl, s. 266-267.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
14 из 14