bannerbanner
Büyük Evin Küçük Hanımefendisi
Büyük Evin Küçük Hanımefendisi

Полная версия

Büyük Evin Küçük Hanımefendisi

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
4 из 7

“Resmen paramı israf ediyorsunuz!” Dick içini çekti. “Ve buna hem yiyecek hem de kalacak yer ilave edilecek!”

Ayağa kalktı. Kuşaklar boyunca süregelen aristokratlar gibi değildi belki ama Nob Hill malikânesinde on üç yıl boyunca bir aristokrat gibi yetiştirilmişti. Ayağa öyle bir kalktı ki koruma heyeti de deri koltuklarından kalkarak onunla ayakta dikilmek zorunda kaldılar. Tanımadıklarıyla rahatça konuşabilen, kibar ve iyi giyimli bir erkek çocuğu idi. İnsan hayatının iki yüzlü ve çok yönlü olabileceğini iyi biliyordu. Hece yarışmasında Mona Sanguinetti’ye yenilmesi boşuna değildi. Tim Hagan ile yorulana kadar mücadele etmesi ve sonra da iki arkadaş olarak okul bahçesindeki diğer çocuklara sözlerini geçirmeleri de boşuna değildi.

Çılgın altın avcılarının tavan yaptığı 1849’da doğmuştu. Aristokrat olarak yetişmiş ve ilkokul eğitimi almış bir demokrattı. Büyümüş ve küçülmüş toy hâliyle bile sosyal sınıf ile çoğunluk arasındaki farkı bilebiliyordu. Her şeyden önce iradesini kullanarak bir şeyler gerçekleştirmeye çalışmasını ve sessizce kendini güvence altına almasını bu üç beyefendinin anlamalarını beklemek biraz zordu. Bu üç beyefendi ondan ve kaderinden sorumluydular. Onlar yirmi milyon dolarına daha fazla para katacaklarına yemin etmişlerdi ve ondan öyle bir adam yaratacaklardı ki kendilerinin bir kopyası olacaktı.

“İyi niyetiniz için teşekkür ederim.” Genç Dick üçüne genel olarak hitap etti. “Sanırım sizinle iyi geçineceğiz. Ne de olsa benim yirmi milyonum var ve siz de parayı değerlendirmekle yükümlüsünüz. İş dünyasıyla ilgili bir bilgim yok ve…”

“Ve bu parayı senin için çoğaltacağız, oğlum, hem de güvenli ve muhafazakâr yollarla.” diye söz verdi Bay Slocum.

“Borsa yok ama!” diye ikaz etti Genç Dick. “Babam sadece şanslıydı. Zamanın değiştiğini ve bir insanın eskiden aldığı riskleri artık almaması gerektiğini hep söylerdi.”

Bütün bu olan bitenden yanlış bir şekilde çıkarılacak sonuca göre herkes Genç Dick’in gaddar ve paragöz biri olduğunu varsayabilirdi. Oysaki tam aksine yirmi milyonunu hiç umursamayarak ve tenezzül etmeyerek sır gibi sakladığı düşünceler ve planlarla kafasını meşgul ediyordu. Öyle ki paraya verdiği değer, sarhoş bir denizcinin üç yıllık maaşını deniz kenarlarında saçmasına eş değerdeydi.

“Ben sadece küçük bir oğlanım.” diye devam etti Genç Dick. “Ama siz beni daha tanımıyorsunuz. Zaman ilerledikçe birbirimize alışacağımıza eminim ve tekrar teşekkür ederim.”

Nob Hill malikânesindeki lortlar erken yaşlarda reverans yapmayı öğrenirler. Dick önce duraksadı sonra da kısa ama görkemli bir reverans yaptı üçüne. Duraksaması toplantının bittiğine işaretti. Gitmelerine izin vermesi bile korumalarında etkili olmuş ve bu da hiçbirinin gözünden kaçmamıştı. Babası gibi hepsi lort olan bu beyler kafaları karışık ve şaşkın bir hâlde oradan ayrıldılar. Büyük taş merdivenlerden yolun aşağısında bekleyen at arabasına doğru giderlerken Messrs, Davidson ve Slocum şaşkınlıklarını öfkeye dönüştürme noktasına kadar gelmişlerdi. Fakat aksi, huysuz Bay Crockett mest olmuşçasına homurdanmaya başladı. “Anasının gözü! Şu işe bak! Anasının gözü!”

At arabası onları Pasifik Sendikası Kulübü’nün önüne bırakmıştı. Orada bir saat daha Genç Dick Forrest’ın geleceğini ciddiyetle tartıştılar, şanslı Richard Forrest’ın onlara güvenmekle oluşan sadakatları için bir kez daha yemin ettiler. Atların geçişi için fazla dik ve boşluklarda çimlerin yetiştiği asfaltlı yollardan Genç Dick yokuş aşağı yayan olarak aceleyle koşturdu. Yüksek arazileri geride bıraktığında zenginlerin malikâneleri ve engin toprakları aniden yok oluyor, işçi sınıfının sefil sokakları ve ahşaptan yapılmış evlerinin oluşturduğu kalabalık mahalleler ortaya çıkıyordu. 1887 San Francisco’su gecekonduları ve malikâneleri harmanlamıştı, tıpkı Avrupa’nın eski şehirleri gibi. Herhangi bir Orta Çağ şatosu gibi, temelinde sığınak ve barınak sağlayabilen, Nob Hill yükseliyordu. Ortak yaşam biçiminin kargaşası ve sıradan insanlardan uzaktaydı.

Genç Dick bir köşe marketinin dibinde durdu. Buranın ikinci katı, bir polis olmanın avantajlarıyla ayda yüz dolar alan Kıdemli Timothy Hagan’a kiralanmıştı. Ayda kırk ya da elli dolar ile ailelerini geçindirmeye çalışan birçok kişiye göre şu anda ikamet ettiği ev pahalı sayılırdı.

Genç Dick anlamsız yere tel sürgüsü olmayan açık pencerelere doğru ıslık çaldı. Ast Tim Hagan evde değildi. Zatan Genç Dick ıslık çalarken nefesini fazla tüketmemişti. Tim Hagan’ın yakınlarda gidebileceği yerleri tahmin etmeye çalışırken elinde kapaksız bir konserve kutusu ve onun içinde de köpüklü sıcak bira ile Tim köşeden çıkageldi. Bir selam homurdandı Tim. Genç Dick de onun selamına aynı kabalıkla karşılık verdi. Sanki kısa bir süre önce o muhteşem şehrin en zengin üç tüccarıyla bir lort gibi vedalaşmamış, onları büyük bir kibarlıkla yanından göndermemiş gibiydi. Yirmi ve sürekli artan milyon dolarların sahibi olarak ne ses tonunda en ufak bir ihaneti ifşa ediyor, ne de aksi homurdanmasında en ufak bir belirtiyi ima ediyordu.

“Baban öldüğünden beri seni görmüyorum.” dedi Tim Hagan.

“Eh, beni şimdi görüyorsun ya.” diye karşılık verdi Genç Dick. “Bana bak Tim, seninle bir iş konusunda konuşmak için geldim.”

“Şu birayı benim yaşlı adama vereyim de önce.” dedi Tim, teneke kutu içindeki köpüğü deneyimli gözlerle incelerken. “Eğer köpüksüz götürürsem kıyametleri koparır.”

“Biraz sallarsan olur, biter.” diye onu rahatlattı Genç Dick. “Sadece bir dakikanı alacağım. Bu akşam yola çıkıyorum. Benimle gelmek ister misin?”

Tim’in küçük, mavi, İrlandalı gözleri merakla parladı.

“Nereye?” diye sordu.

“Bilmiyorum, gelmek istiyor musun? Eğer geleceksen yola çıktıktan sonra da konuşuruz. İşin yolunu yordamını biliyorsun. Ne diyorsun?”

“Benim adam beni öldüresiye döver.” diye karşı çıktı Tim.

“Daha önce de dövdü. Çok bir şey de kaçırmış sayılmazsın.” Genç Dick duyarsızca cevabı yapıştırdı. “Evet de ve bu akşam saat dokuzda Ferry Binası’nın orada buluşalım. Ne diyorsun? Ben orada olacağım.”

“Diyelim ki gelmedim?” diye sordu Tim.

“Ben yine de gideceğim.” Genç Dick ayrılıyor gibi yapıp sonra da ilgisizce durdu. Arkasına bakmadan, “Gelsen iyi olur.” diye seslendi.

Aynı duyarsızlıkla cevap verdi birayı sallarken, “Ah, tamam, orada olacağım.”

Genç Dick, Tim Hagan’dan ayrıldıktan sonra bir saatini dolu dolu geçirdi. Slovakyalı okul arkadaşı Marcovich’i arıyordu. Babasının şehirde en lezzetli, yirmi sentlik yemeğini servis yapmakla ünlü bir lokantası vardı. Genç Marcovich’in, Genç Dick’e iki dolar borcu vardı. Genç Dick ödemeyi bir dolar kırk sent olarak almaya razı oldu ve borcu sildi.

Biraz çekinerek ve endişe ile Genç Dick Montgomery Caddesi’nde gezinmeye başladı. İşlek caddenin tefecilerle bezenmiş birçok dükkânı arasında kararsız kaldı. En sonunda çaresizlikten birinin içine dalarak sekiz dolar ve bir bilet karşılığında en az elli dolar değerindeki altın saatini değiş tokuş yapmayı başardı.

Nob Hill malikânesinde akşam yemeği saat altı buçukta servis ediliyordu. Saat altı kırk beşte eve ulaştığında Bayan Summers-tone ile karşı karşıya geldi. İri yarı, yaşlıca, çökmüş ve nazik bir kadındı. Yetmişlerin ortalarında finansal kriz ile bütün Pasifik sahilini sarsmış ünlü Porter Rickington ailesinin kızıydı. İri yarı yapısına rağmen, kendi deyimiyle, yıpranmış sinirlerinden ıstırap çeliyordu.

“Bu hiç olmadı Richard, hiç olmadı!” diye çocuğu suçladı. On beş dakikadır akşam yemeğin seni bekliyor ve sen hâlâ ne ellerini ne de yüzünü yıkadın.”

“Çok özür dilerim Bayan Summerstone.” diye üzüntüsünü belli etti Genç Dick. “Sizi bir daha asla bekletmeyeceğim. Hatta sizi bir daha asla rahatsız etmeyeceğim.”

İhtişamlı akşam yemeğinde ikisi büyük yemek odasında otururken onun maaşını kendisinin ödediğini bilmesine rağmen Genç Dick, onu fazla yormamaya çabaladı. Bir ev sahibi bir misafirine nasıl davranıyorsa öyle davranmaya çalıştı.

“Burada çok rahat edeceksiniz.” diye söz verdi Dick. “Hele bir yerleşin. Burası güzel bir evdir ve birçok hizmetkâr burada çalışıyor.”

“Ama Richard…” dedi gülümseyerek fakat ciddiyetle. “Benim buradaki mutluluğumu hizmetkârlar sağlamayacak. Siz sağlayacaksınız.”

“Elimden geleni yapacağım.” dedi Dick kibarca. “Hatta daha iyisini yapacağım. Akşam yemeğe geç geldiğim için gerçekten üzgünüm. Önümüzdeki yıllarda benim geç geldiğimi bir daha asla görmeyeceksiniz. Sizi hiç rahatsız etmeyeceğim. Göreceksiniz. Bu evde sanki hiç yaşamıyormuş gibi davranacağım.”

İyi geceler dileyip yatak odasına gitmeden aklına son bir şey geldi ve ekledi:

“Sizi bir konu hakkında ikaz etmek zorundayım. Ah Sing -ahçımız- yıllardır bizimle, ah ne bileyim, belki yirmi beş belki de otuz yıldır babam için yemek hazırlamıştır. Hatta bu ev inşa edilmeden ya da ben doğmadan önce bile. O ayrıcalıklıdır. Kendi bildiğini okumaya o kadar alışık ki ona çok nazik davranmalısınız. Ama bir kez sizi sevdi mi sizi mutlu etmek için elinden gelen her şeyi yapar. Beni de çok sever. Eğer sizi sevmesini sağlarsanız burada çok eğlenceli vakit geçirirsiniz. Ve dürüstçe söylüyorum, ben de size hiç sorun yaratmayacağım. Ben de burada yokmuşum gibi davranıp hiç huysuzluk etmeyeceğim.”

5. BÖLÜM

Akşam saat dokuzda dakikası dakikasına bulabildiği en eski giysilerini giyerek Genç Dick, Ferry Binası’nda Tim Hagan ile buluştu.

“Kuzey’e gitmenin anlamı yok.” dedi Tim. “Orada kış çabuk gelir ve uyumamızı zorlaştırır. Doğu’ya gitmeye ne dersin? Nevada ve bütün çölleri görürüz.”

“Başka yer yok mu?” diye sordu Genç Dick şüpheyle. “Güney’e gitsek ne olur? Los Angeles, Arizona ve Meksika’ya gidebiliriz. Hatta Teksas’ı bile görebiliriz.”

“Kaç paran var?” diye ısrar etti Tim.

“Neden soruyorsun?” Genç Dick karşı atak yaptı.

“Buradan bir an önce gitmemiz gerekiyor ve başlangıçta paramızı kullanarak kaçarsak daha hızlı yol alırız. Bana bak, ben birinci sınıf giyinmişim ama sen öyle giyinmemişsin. Seni arayanlar bayağı gürültü patırtı çıkaracaklar. Sopa ile silkeleyebileceğinden daha fazla dedektifler peşine düşecekler. Onları atlatmamız gerek. Öyle yapmalıyız, evet.”

“O zaman biz de onları atlatırız.” dedi Genç Dick. Bir iki gün oraya buraya kısa geçişler yaparız, göze batmamaya çalışırız ve Tracy’e gidene kadar yol masraflarımızı öderiz. Sonra hiçbir şeye para vermeden Güney’e kaçarız.”

Düzenledikleri bu programı özenle yerine getirdiler. Yolculuğun parasını ödeyerek en sonunda Tracy’e ulaştılar. Bundan altı saat önce ise yerel şerif yardımcısı trenleri arama görevine son vermişti. Fazla tedbirli davranan Genç Dick Tracy’den de öteye Modesto’ya kadar tren ücretini ödedi. Ondan sonra Tim’in telkiniyle bir daha yolculuk için ödeme yapmadı. Onun yerine bagajların arasında saklanarak veya kapalı yük vagonları ve lokomotif mahmuzunun içine gizlenerek yollarına devam ettiler. Genç Dick gazete alıyor ve Forrest’ın milyonlarına sahip olan genç varisin kaçırılmasındaki dehşet verici hikâyeyi Tim’e okuyor ve onu korkutuyordu.

San Francisco’da ise Koruma Heyeti gözetim altındaki varisi için toplamda otuz bin dolar ödüller koyuyordu. Bir su tankının yanındaki çimlere uzanan Tim Hagan da aynı yazıyı okuyordu. Genç Dick’in kişiliğini düşündü. Arkadaşı için onurun maddiyatın ötesinde önemli olduğu ve yaşadığı yer ya da sahip olduğu servetin hiçbir değerinin olmadığını biliyordu. Yüksek bir arazide bir malikânede yaşıyor olabilirdin ya da düzlük bir yerde bir marketin üzerindeki bir konutta.

“Ah!” dedi Tim kırlara doğru göz gezdirirken. “O otuz bin dolar için seni ispiyonlasam herhâlde benim moruk sorun çıkarmazdı. Bunu düşünmek bile beni korkutuyor.”

Tim’in bu konuyu açık açık dile getirmesiyle Genç Dick de fikrini söyleyip bir polisin oğlunun ona asla ihanet etme ihtimalinin olmadığını açıkladı.

Altı hafta sonrasına kadar Genç Dick bu konuyu bir daha açmadı. Arizona’daydılar.

“Bak Tim!” dedi. “Benim bolca param var. Her dakika çoğalıyor ve ben bir sentini dahi harcayamıyorum, gördüğün gibi. Ama Bayan Summerstone benden yılda net bin sekiz yüz dolar alıyor, üstelik benim evimde kalıyor ve benim arabalarımı kullanıyor. Oysa seninle ben itfaiye erlerinin kamaralarındaki arta kalanları yemekten memnunuz. Her neyse benim param sürekli yükseliyor. Yirmi milyon doların yüzde onu ne kadardır?”

Tim Hagan çölün parlayan sıcaklık dalgasına gözlerini dikti ve bu matematik problemini çözmeye çalıştı.

“Yirmi milyonun onda biri kadardır?” Genç Dick sinirlenerek sordu.

“Hımm! İki milyon tabii.”

“O zaman yüzde beş yüzde onun yarısı eder. Yirmi milyon yüzde beş faizle ne kadar kazandırır?”

Tim duraksadı.

“Yarısı iki milyonun yarısı!” diye bağırdı Genç Dick. “Bu orana göre ben her yıl bir milyon daha zenginleşiyorum. Bunu unutma ve beni iyi dinle. Geri dönmek için hazır olduğumda -ama bu yıllar yıllar sonra- her şeye baştan başlarız: Sen ve ben. Sana söylediğimde babana mektup yazacaksın. Beklediğimiz yere bir koşu gelir, beni alır ve arabayla geri götürür. Sonra otuz bin dolarlık ödülü korumalarımdan alır, polis kuvvetlerinden ayrılır ve büyük ihtimalle meyhane açar.”

“Otuz bin dolar çok para.” Tim’in bu kendine özgü umursamaz tavrı aslında minnettarlığını belli ediyordu.

“Benim için değil.” Genç Dick cömertliğini küçümsemedi. “Otuz üç tane otuz bin bir milyonun içinde var ve bir milyon paramın bir yıllık cirosu eder.”

Ama Tim Hagan babasının bir meyhane açtığını hiç göremedi. İki gün sonra, çocuklar o işi yapmayacak kadar akıllı davranması gereken bir frenci tarafından boş bir yük vagonundan bir viyadükte kovuldular. Köprünün ayaklarında kuru, dar ve derin bir vadi vardı. Genç Dick yirmi metre aşağıdaki kayalıklara baktı ve tereddüt etti.

“Köprüde yer var.” dedi “Ama ya tren harekete geçerse?”

“Hayır, hareket etmeyecek, zamanınız varken kaçın!” dedi frenci. “Diğer taraftan motora su verilecek. Her zaman burada su doldurulur.”

Ne var ki motora su verilmedi. Resmî soruşturmanın kayıtlarında mühendis tankın içinde suya rastlamamıştı. Susuz devam etmişti yoluna. İki oğlan yük vagonunun yan kapısından güç bela dışarı çıkabilmişlerdi ve tren ile uçurum arasındaki dar geçitten birkaç adım atabilmişlerdi ki tren hareket etmeye başladı. Algı ve ayar konularında kendinden emin Genç Dick hemen elleri ve dizleri üzerine çömeldi, böylece daha geniş bir alanda daha rahat tutunabilmiş yük vagonlarının çıkıntılarının altına eğilebilmişti. Tim ise algılama ve ayarlama konusunda onun kadar hızlı değildi. Bir yandan da Kelt8 öfkesine kapılmıştı. Bu nedenle elleri ve dizleri üzerine çömeleceğine frenciye bağırmak için dimdik ayakta kaldı. Korkunç sözler, Kelt ataları gibi hiddetli sözler sarf edecekti frenciye.

“Aşağı eğil! Aşağı!” diye bağırdı Genç Dick.

Ama maalesef o fırsatı kaçırmıştı. Son sürat yokuş aşağı giden motor hızlanarak trene yetişti. Arkasında hava boşluğu ve altında uçurum, Tim hareket eden vagonları karşısına alarak elleri ve dizleri üzerine çömelmeye çabaladı. Vagonla ilk teması omuzlarında bükülmeye neden oldu ve bu yüzden neredeyse dengesini kaybedecekti. Şans eseri dengesini yeniden sağlayabildi. Dik durdu ama tren gitgide daha da hızlanıyordu çömelmesi artık imkânsızdı.

Genç Dick çömelmiş ve tutunarak onu izliyordu. Tren bayağı yol almaya başlamıştı. Vagonlar süratleniyorlardı. Tim serinkanlılıkla arkası uçuruma, yüzü geçen vagonlara dönük hâlde, kolları yanlarında, onu ayakta tutan sadece ufak bir alan ayaklarının altında, kâh dengesini sağlıyor kâh sallanıyordu. Tren daha da hızlı hareket ettikçe o da daha çok sallanıyordu, ta ki bütün gücünü harcayarak kendisini kontrol altına alana dek. Nihayet sallanması son buldu.

Ve her şey iyi ve hoş olacaktı eğer o tek vagon olmasaydı. Genç Dick onun hızla geldiğini gördü ve ne olacağını biliyordu. Diğer tren vagonlarından daha geniş on beş santimlik bir çıkıntı oluşturuyordu. Adı saray at arabasıydı. Tim’in o vagonu gördüğünü fark etti Dick. Tim’in kendisini olumsuz bir şeye hazırlamak üzere dengesini kurmaya çalıştığı dar alandan o, on beş santimlik beklenmedik çıkıntıyı karşılamak üzere olduğunu gördü. Tim’in yavaş yavaş ve ne yaptığını bilerek dışarı doğru uzandığını, uzanabileceği en uzak noktaya ulaşmaya çalıştığını gördü. Ama bu yeterli değildi. Sonuç fiziksel olarak kaçınılmazdı. İki buçuk santim, sadece iki buçuk santim daha gidebilseydi Tim kurtulacaktı. İki buçuk santim daha uzanabilseydi vagondan darbe almadan düşecekti. İşte o iki buçuk santimlik aralıkta onu yakaladı ölüm ve gerisin geriye fırlatarak yan döndürdü. Başını ve boynunu kayalıklara çarpmadan önce iki defa fırıl fırıl dönerek yana doğru fırlatıldı.

Çarpmadan sonra bir daha hiç hareket etmedi. Yirmi metre yükseklikten düşmesiyle boynu kırıldı, kafatası ezildi. İşte tam bu sırada Genç Dick ölümün ne olduğunu öğrendi. Uygarlığın getirdiği, doğru düzgün olmayan ölümler; doktorların hemşirelerin ve anestezi uzmanlarının acı çekeni karanlığa doğru uğurlarken rahatlatması ve merasim, görevler, çiçekler, cenaze işleri kurumunun hepsinin iş birliği ile mutlu bir veda ve öleni onun için ayrılmış alana göndermesi… İşte bu şekilde ölümün ne olduğunu öğrenmeliydi Dick. Ama ani ölümler, ilkel ölümler, çirkin ve sade ölümler -mezbahada bir dananın katledilmesi ya da şişman bir domuzun şah damarının kesilmesi gibi- olmamalıydı. Genç Dick, daha da fazlasını öğrendi: Yaşam ve kaderin aksi rastlantıları, insanoğluna düşman olan evreni, ayrımsamayı harekete geçmeyi, görmeyi ve öğrenmeyi, emin ve hızlı olmayı, canlıları ilgilendiren güçler dengesinin aniden değişebileceğini ve ona uyum göstermeyi. Ve tam oradayken, bir dakika önce arkadaşı olan o tuhaf büzülmüş ve küçülmüş kalıntının yanında duran Genç Dick yalanı hiçe saymayı ve gerçeğin asla yalan olmadığını öğrendi.

Meksika’da Rosewell’in kuzeyinde Pecos Vadisi’nde Genç Dick amaçsızca dolaşırken kendisini Jingle Bob Çiftliği’nde buldu. Henüz on dördünde bile değildi ve çiftliğin maskotu oluvermişti. Yasal evraklarda meşru imzalarıyla Wild Horse, Willie Buck, Boomer Deacon ve High Pockets gibi gerçek kovboylar tarafından “sahici” bir kovboya dönüştürülmüştü.

Yumuşak mizaçlı kolay kolay kırılmayan Genç Dick, bu çiftlikte kaldığı altı aylık dönem sırasında atlar, binicilik ve aynı zamanda kaba saba, terbiye görmemiş erkekler konularında epey bilgi sahibi oldu. İşte bu dönem ona hayat tecrübesi kazandırdı. Örneğin Bosque Grande de Jingle Bob’un sahibi John Chisum vardı ve uzakta Black River ve onun da ötesindeki diğer sığır çiftlikleri de vardı. Çiftliğin gelişeceğini öngören John Chisum sığır kralıydı. Dağlık alanlar yerine dikenli teller ile çevreledi çiftliğini ve bunu yapmaya yönelik olarak içinde su bulunan her biri yüz altmış bin metrekarelik alanlar satın aldı. Ayrıca milyonlarca akre bitişik alanları da avanta olarak aldı çünkü sulama sistemleri kendi kontrolünde olmazsa bu arazilerin değeri yoktu. Kamp ateşi ve yük arabalarının etrafında toplanıp yaptıkları sohbetler sırasında John Chisum’un öngördüğü ama ayda kırk dolara razı olan kovboyların öngöremediği şeyleri öğrendi. Binlerce yaşıtı John Chisum için düşük maaşla çalışırken onun neden ve nasıl sığır kralı olduğunu da öğrendi Genç Dick.

Ne var ki Genç Dick soğukkanlı değildi. Onun kanı kaynıyordu. Tutkuları vardı. İçindeki ateş yanıp tutuşuyordu ve erkeklik gururu vardı. Yirmi saat eyer üzerinde kalmaktan neredeyse ağlayacak hâle gelmişti. Vücudunun her köşesindeki ağrıları görmezden gelmeyi öğrendi, akşam olup da battaniyelerin altına girdiğinde sessizce acıya katlanabildiği ve dayanabildiği için kendisiyle övünüyordu ta ki aynı yolları tekrar aşındırmak zorunda kalıncaya kadar. Ona dayatılan atın üzerine bindi -gece sürüsüyle çıkmak konusunda ısrar etmişti- üzerinde uçuşan muşamba yağmurluğu ile panikle bir yere kaçışan sürüsünü doğru yola çevirirken Genç Dick de kararsız kalmanın en ufak bir izi dahi yoktu. Risk alabilirdi. Risk almaya bayılıyordu. Ne var ki böyle zamanlarda yerine getirmesi gereken sorumlulukları asla yapmamazlık etmedi. Erkeklerin narin olduklarını ve sert kayalıklarda kolayca bir yerlerini yaralayabileceklerinin ya da tepinen toynakların altında kalabileceklerinin farkındaydı. Bir gün bir at binmeyi reddetti ama hayvanın bacakları aniden ona bir şekilde dolandı ve Genç Dick tökezledi. Vücudunun herhangi bir yerinin çatlamasından korktuğundan değil, sadece bir yerine zarar gelecekse daha sonraları John Chisuma’nın da söylediği gibi “masrafların karşılanmasını” istediğini açıklamıştı.

Jingle Bob’da ikamet ederken Genç Dick korumalarına bir mektup yazdı. Şikagolu bir sığır yetiştirici tarafından postaya verilmişti. Çok dikkatli davranarak zarfın üzerine “Ah Singe” diye yazmıştı. Sahibi olduğu yirmi milyon dolar onun pek derdi olmadığı hâlde Genç Dick bu paraları hiç unutmadı ve arazilerinin İngiltere’ye yerleşme kararı alan uzak akrabaları tarafından paylaşılmasından korktuğu için korumalarına hâlâ hayatta olduğunu ve birkaç yıl içinde evine döneceğini haber verdi. Ayrıca Bayan Summerstone’a maaşını düzenli ödemeleri için talimat verdi.

Ama Genç Dick bulunduğu yerden uzaklaşmak istedi. Altı aydır Jingle Bob’daydı ve bu sürenin gereğinden fazla olduğuna karar verdi. Boş gezenin boş kalfası olarak Amerika’da oradan oraya sürüklendi. Güvenlik görevlilerini, polis hâkimlerini, göçebe kanunlarını ve hapishaneleri öğrendi. Ve birinci elden serseriler, gezgin işçiler ve adi suçlular ile tanıştı. Bütün bunların yanı sıra çiftlikler gördü, çiftçiler ile tanıştı. Hatta bir keresinde New York’tayken Amerika’da ilk defa kurulan siloları yaşama geçiren Hollandalı bir çiftçi için bir hafta boyunca böğürtlen topladı. Edindiği bilgilerin hiçbiri araştırma ruhuyla öğrenilmemişti. Onda sadece küçük bir oğlan çocuğunun merakı vardı ve kafasının içinde insan doğası ile sosyal yaşam hakkında çok fazla bilgi toplamıştı. Bu bilgiler gelecek yıllarda ona çok faydalı olacak ve kitapların yardımıyla bütün bu öğrendiklerini sindirecek ve sınıflandıracaktı.

Yaşadığı maceralar ona zarar vermiyordu. Orman kamplarında tanıştığı hapishane kıdemlileriyle bile zaman geçirdi ve onların görgü kuralları hakkındaki düşünceleriyle hayat felsefelerini dinlediğinde hiç etkilenmemişti. O, bir gezgindi ve onlar da yabancı bir tür. Yirmi milyonun güvencesiyle çalmak ya da birilerini soymak için ne ihtiyacı ne de özendirilmeye lüzum vardı. Değişik şeyler ya da değişik yerler onun ilgisini çekiyordu çekmesine de onu alıkoyacak ne bir yer ne de bir ekmek kapısı vardı. Görmek istiyordu, daha çok ve daha çok ve görmeye devam etmek istiyordu.

Üç yılın sonunda neredeyse on altısına girecekken elli dokuz kilo ağırlığında ve daha güçlü bir vücuda sahipken eve gitmenin zamanının geldiğini ve kitaplarını açıp çalışmayı tasarladı. Böylece ilk uzun yolculuğunu yapacaktı. Yelkenli ticaret gemisine bir oğlan çocuğu olarak adını yazdırdı. Delaware Dalgakıran’ından Horn’un etrafından dolaşıp San Francisco’ya ulaşacaktı. Yüz seksen gün süren zorlu bir yolculuktu fakat bittiğinde dört buçuk kilo daha ağırdı.

Kapıdan içeri girdiğinde Bayan Summerstone çığlık atmış ve onun kimliğinin saptanması için mutfaktan Ah Sing’in çağrılması gerekmişti. Bayan Summerstone ikinci kez çığlık attı. Bu sefer onunla tokalaştığında oldu. Genç Dick urgan tutmaktan nasırlaşmış elleriyle sertçe onun elini kavradığında kadının hassas cildi tahriş olmuştu.

Çekingendi, apar topar ayarlanan toplantıda korumalarını selamlarken mahcup görünüyordu. Fakat bu onu dobra dobra konuşmaktan alıkoymadı.

“Artık dediğim gibi olacak.” dedi Genç Dick. “Ben budala değilim. Ne istediğimi biliyorum ve istediğimi de alacağım. Bu dünyada yalnızım. Tabii sizin gibi arkadaşlarımın dışında kimsem yok. Kendime ait fikirlerim var ve ne yapmak istediğimi biliyorum. Herhangi birine karşı görev anlayışıyla geri dönmedim eve. Döndüm çünkü zamanı gelmişti ve kendime karşı görev anlayışım vardı. Üç yıl boyunca dolanıp durdum ve çok daha iyi durumdayım. Artık kendi düşünceme göre eğitimime devam etmeliyim, yani demek istediğim kitaplarla olan eğitimime.”

“Belmont Akademisi.” diye önerdi Bay Slocum. “Sizin için çok uygun bir üniversite olacağına…”

Dick kararlılıkla kafasını salladı.

“Orada eğitimimi tamamlamam üç yılımı alır. Bu lise için de geçerli. Bir yıl içinde Kaliforniya Üniversitesine gitmekte kararlıyım. Bu çalışmak demek, zihnim asit gibi… Canla başla ders çalışacağım. Bir özel öğretmen tutacağım, belki de yarım düzine, kim bilir ve onunla gideceğim. Ve bu öğretmenleri kendim tutacağım; gerektiğinde işe alacağım, gerektiğinde kovacağım. Bu da demek oluyor ki para meseleleriyle ilgilenmeliyim.”

“Ayda yüz dolar.” diye önerdi Bay Crockett.

Dick kafasını salladı.

“Üç yıldır param olmadan kendime bakabildim. Düşünüyorum. Yine de kendime bakabilirim ama burada San Francisco’da paramın bir miktarını istiyorum. Ticari işlerle meşgul olmak niyetinde değilim henüz ama bir banka hesabım olsun istiyorum. Hem de hatırı sayılır miktarda. Neye ve nasıl uygun görürsem öyle harcamak istiyorum.”

На страницу:
4 из 7