bannerbanner
Memlûkler ve Memlûk Halifeleri
Memlûkler ve Memlûk Halifeleri

Полная версия

Memlûkler ve Memlûk Halifeleri

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
3 из 3

Halifelik kurumunun geleceğine ilişkin İslam dünyasında da beklentiler söz konusuydu. Londra’da bulunan Ağa Han ve Seyyid Emîr Ali, Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdikleri mektupla, Hindistan Müslümanlarının halifelik kurumunun devamını istediklerini ifade ettiler. Onlara göre, halifenin saygınlığını kaybetmesi, İslam’ın zayıflamasına yol açabilirdi. Tabii Ağa Han ve Seyyid Emîr Ali, başbakana gönderdikleri mektubu basına da ulaştırmış; mektup, 5 Aralık 1923 tarihinde İstanbul gazetelerinde yayımlanmıştı. Mektubun basın yoluyla kamuoyu ile paylaşılması Ankara tarafından İngilizlerin bir komplosu olarak değerlendirildi. 8-9 Aralık gecesi TBMM Genel Kurulunda yapılan gizli oturumda İstanbul’a İstiklal Mahkemesi’nin kurulmasına karar verildi. İstanbul basınının etkili gazeteleri “Tanin”, “İkdam” ve “Tevhid-i Efkar”ın sahipleri ve sorumlu müdürleri, Vatana İhanet Kanunu’na muhalefet etmekle suçlanarak tutuklandılar.

Aynı şekilde Halife Abdülmecit’in, yeni süreci kendi lehine çevirmeye dönük girişimleri, Atatürk ve İnönü’de rahatsızlık yarattı. Halife Abdülmecit’in padişah gibi davranmaya başlaması, halifelik bütçesinin arttırılmasını ve resmî heyetlerin kendisini ziyaret etmelerini istemesi bardağı taşıran son damla oldu. Cuma alayları düzenlemesini, paralel bir iktidar gibi yabancı devlet temsilcileri ile görüşmeler yapmasını Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbaline tecavüz olarak değerlendirdi. 1924 yılının şubat ayını İzmir’de geçiren Atatürk, burada ordu komutanları ve basın mensuplarıyla toplantılar düzenleyerek onlardan hilafetin kaldırılması konusunda destek istedi ve genel olarak bu desteği aldı. Ancak Hüseyin Cahit ve Velid Ebüzziya gibi yazarlar hilafet yanlısı tutumlarını devam ettirdiler.

Kamuoyunda bu tartışmalar yapılırken 3 Mart 1924 günü Halk Fırkası grubunda alınan karar doğrultusunda Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve elli üç arkadaşı, halifeliğin kaldırılmasına dair 12 maddeden oluşan bir kanun teklifi verdiler. Teklif aynı gün okundu ve müzakere edildi. Uzun tartışmalara sahne olan görüşmeler sonunda teklif kabul edildi. Son halife Abdülmecit Efendi, aynı gece ailesiyle birlikte Çatalca İstasyonu’ndan trene bindirilerek yurt dışına gönderildi. Kabul edilen kanun çerçevesinde Osmanlı Hanedanı üyeleri de 10 gün içerisinde yurt dışına sürgün edildi.

1292 Yıllık Bir Kurumun Kaldırılması Sancılı Oldu

İmparatorluktan ulus devlete geçişin en sancılı konularından biri olan halifelik kurumunun statüsü günümüzde de tartışma konusudur. Başlangıçtaki statüsünden bağımsızlaşarak ruhani bir misyona bürünen kurumun istikbaline ilişkin alınan karar, yapılan tartışmaları derinleştirmiştir.

Hz. Muhammed’in vefatından sonra 1292 yıl İslam dünyasında belirleyici bir güce sahip olan halifelik kurumunun kaldırılmasına ilişkin gerekçeler şöyle sıralanmıştır:

1) Ankara’daki iktidar, otoritesini halife ile paylaşmak istememiştir.

2) Halifelik kurumunun, başkenti Ankara olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna karşı olanların buluşma adresi olması istenmemiştir.

3) Halifelik, yeni devletin planladığı lâdinî içerikli reformlarının önünde bir engel olarak görülmüştür.

4) Hilafetin kaldırılmasıyla yeni Türkiye’nin İslam birliği hedefi olmadığı mesajı verilmek istenmiştir.

Tabii 1292 yıllık bir müessesenin kaldırılması İslam dünyasında da büyük şaşkınlığa yol açtı. Hindistan’da ve Mısır’da Türkiye’nin kararı şiddetle kınanarak çözüm arayışlarına başlandı ve Ankara hükûmetinden kararını gözden geçirmesi istendi. Ankara hükûmeti kararından geri adım atmayınca Atatürk’ten halife unvanını alması istendi. Bu önerinin de kabul görmemesi üzerine, İslam dünyasının değişik yerlerinde yeni halife adayları ortaya çıktı.

Son padişah Vahdettin ile birlikte son halife Abdülmecit Efendi’den başka Mekke Şerifi Hüseyin, Afgan Kralı Emanullah Han, Fas Kralı Yusuf, Yemen İmamı Yahya’nın isimleri yeni halife olarak ortaya atıldı. Başlardaki tercih, Abdülmecit Efendi’nin halifeliğinin devam etmesi şeklindeydi. Abdülmecit Efendi de İsviçre’de yaptığı açıklamalarla bu çabalara destek verdi. Bir kongre düzenleyerek çabasına destek arayışına girişti. Bu amaçla bir bildiri hazırlayıp, halife unvanıyla imzalayıp İslam dünyasına duyurdu. Onun bu girişimine Türkiye sert tepki gösterdi. O ise yaptığı açıklamada; “Bildirim Türkiye’ye karşı değildir, bana biat etmiş olan Müslümanlara karşı bir görevim vardı; yoksa şahsen düçar olduğum feci haksızlığı vatana olan büyük sevgimle unuturum!” şeklinde cevap verdi. Ancak kendisi sürgünde bulunduğu, yardımlarla geçindiği ve kararını destekleyecek siyasi güçten mahrum olduğu için kısa sürede gündemden düştü.

Abdülmecit Efendi’nin toplamayı başaramadığı Hilafet Kongresi 1926’da Kahire’de yapıldı. Mısır Kralı Fuad’ın amacı, kendisini halife ilan ettirmekti. Bu amaçla kongreyi önce 1925’te toplamak istemiş, birkaç defa erteledikten sonra 1926’da toplayabilmişti. Gelen tepkiler ve katılımın yetersizliği nedeniyle hilafet konusu bütün boyutlarıyla ele alınamadan kongre sona erdi. Bu kongreden beş yıl sonra 1931’de Kudüs’te ikinci kongre yapıldı. Kongreye Abdülmecit Efendi de katıldı ve halifelik iddiasını devam ettirdi. Türkiye ise gelişmelere sert tepki gösterdi. Kongre, katılımcılar arasında çıkan uzlaşmazlık nedeniyle karar alamadan dağıldı.

Yapılan bu son kongreden sonra dünya konjonktüründeki değişimler ve İkinci Dünya Savaşı’nın meydana getirdiği kaotik ortam nedeniyle halifelik tartışmaları İslam dünyasının gündeminden uzaklaştı.

HALİFELİK

İslam dini, insanlığa gönderildiği dönemde kabile ve boylar hâlinde, dağınık bir şekilde yaşayan bir topluluğu devlet çatısı altında toplamış yegâne dindir. O devletin adı İslam Devleti, o devletin ilk başkanı Hz. Muhammed olmuştur. Arap Yarımadası’nda kurulmasından dolayı, bulunduğu coğrafyanın tarihsel, kültürel ve politik tecrübeleri de devletin kurumlarının, kurallarının oluşmasında etkili olmuştur.

Halife, Hz. Muhammed’in vefatından sonra Müslümanların dinî liderliğini yapmış kişilere verilen isimdir.

Halifelik sistemi sekiz dönemde incelenmektedir. Birinci dönem, Dört Halife Devri’dir. diğer dönemler ise çeşitli devletlerin bünyesindeki halifelikleri kapsamaktadır.

İhtilaflı olmakla birlikte toplam 132 halife görev almıştır. İlk halife 632’de görevi üstlenen Hz. Ebubekir, son halife ise 1924’te görevine son verilen II. Abdülmecid’dir.

İslam tarihinde 661-750 yılları arasında 89 yıl hüküm süren Emeviler Dönemi’nde toplam 14 halife görev yapmıştır.

Kimi tarihçiler tarafından kabul edilmemekle birlikte Abbasi ihtilalinden kaçan Emeviler, Endülüs’te hilafet iddiasını sürdürmüştür. Endülüs Emevi Devleti’nde 16 halife görev yapmıştır.

750-1258 yılları arasında toplam 508 yıl hüküm süren Abbasiler Dönemi’nde ise toplam 37 halife görev yapmıştır.

İslam inancının Şia ekolüne mensup Fâtımî halifeleri ise 910-1171 yılları arasında görev yapmışlardır. Abbasiler ile çağdaş olan ve 161 yıl hüküm süren Fâtımîler devrinde 14 halife görev yapmıştır.

Abbasilerin yıkılmasından sonra, 1259-1517 yılları arasında Mısır’da egemenliği üstlenen Memlûkler döneminde 18 halife görev yapmıştır. 258 yıl hüküm süren Memlûkler döneminde halifelik makamı Abbasi soyundan gelenlerde kalmıştır.

Yavuz Sultan Selim’in Ridaniye seferinden sonra halifelik Araplardan Türklere geçmiş ve 1517-1924 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde 30 halife görev yapmıştır.

HULEFA-İ RAŞİDİN VE HZ. HASAN DÖNEMİ

1) Ebu Bekir (632-634)

2) Ömer bin Hattab (634-644)

3) Osman bin Affan (644-656)

4) Ali bin Ebu Talib (656-661)

5) Hz. Hasan (661-669)

EMEVİLER DÖNEMİ


ENDÜLÜS EMEVİLERİ DÖNEMİ


ABBASİLER DÖNEMİ


FÂTIMÎLER DÖNEMİ


MEMLÛKLER DÖNEMİ


OSMANLILAR DÖNEMİ


HULEFA-İ RAŞİDİN VE HZ. HASAN DÖNEMİ

HZ. EBU BEKİR (632-634)

574 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Anne ve babasının mensup olduğu Teym kabilesinin soyu Mürre b. Kâ’b’da Hz. Peygamber’in soyu ile birleşir. Kaynaklarda “güzel, soylu, eski, azat edilmiş” anlamlarına gelen Atîk lakabıyla anılır. Atîk lakabıyla anılmasının nedeni de Hz. Peygamber’in, “Sen Allah’ın cehennemden azat ettiği kimsesin.” şeklindeki iltifatıdır.

Müslüman olmadan önceki esas adı Abdü’l Kâ’be’dir. İslam’ı kabul ettikten sonra, Hz. Muhammed onun adını Abdullah olarak değiştirmiştir. Arapçada “deve yavrusu” anlamına gelen Bekir adını verdiği bir çocuğu olmadığı hâlde kendisine Ebu Bekir künyesinin niçin verildiği konusunda yeterli bilgi yoktur.

Servetini Allah yolunda harcayıp eski elbiseler giydiği için “Zü’lhilâl”, çok şefkatli ve merhametli olduğu için “Evvâh” lakaplarıyla da anılmıştır. Ancak onun en meşhur lakabı Sıddîk’tir.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra onun devlet yönetimi görevini üstlendiği için de “Halifetül Resulullah” unvanıyla anılmıştır.

Hz. Ebu Bekir de çağdaşlarıyla benzer bir hayat sürecinden geçmiştir. Mekke’nin doğası gereği gençliğinde elbise ve kumaş ticaretiyle uğraştı. İslam inancını benimsediğinde 40 bin dirhem kadar sermayesi bulunduğu, ticaret kervanlarıyla Suriye ve Yemen’e yolculuk yaptığı bilinmektedir. Hz. Muhammed’in yirmi beş yaşındayken katıldığı Suriye kervanında o da bulunmuştur.

İlk evliliğini Kuteyle binti Abdüluzzâ adlı bir hanımla yaptı. Bu evlilikten oğlu Abdullah ile kızı Esma doğdu. Hz. Muhammed, tebliğ görevini üstlendiğinde ona ilk inananlardan biri Hz. Ebu Bekir oldu. Karısı Kuteyle İslamiyet’i kabul etmeyince onu boşayıp Ümmü Rûmân ile evlendi. Ümmü Rûmân’dan Abdurrahman ile Ayşe dünyaya geldi. Ümmü Rûmân vefat edince Esma binti Umeys ile evlendi ve bu hanımından Muhammed adını verdiği bir oğlu oldu. Vefatından birkaç ay sonra da diğer hanımı Habibe binti Harice’den Ümmü Gülsüm adlı kızı dünyaya geldi.

Hz. Muhammed’in en yakın arkadaşı idi. İslam’ın Mekke’de yayılmasında Hz. Ebu Bekir’in, Kureyş’in ileri gelenlerinden biri olmasının etkisi büyük olmuştur. Mekke’deki birçok kişi, onun sayesinde Müslüman olmuştur. Bu kişiler arasında, cennet ile müjdelenen on kişiden Hz. Osman, Sa’d b. Ebu Vakkas, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf ve Ebu Ubeyde b. Cerrah ile Osman b. Maz’ûn, Abdullah b. Mes’ud, Ebu Seleme el-Mahzümî, Halid b. Said b. Âs, Ubeyde b. Hâris, Habbâb b. Eret, Erkam b. Ebü’l-Erkam, Bilal-i Habeşi, Suheyb-i Rûmî gibi İslam tarihinin önemli isimleri vardır.

Mekke’de, Müslüman olan köleleri, zayıf ve güçsüz kimseleri, yapılan ağır eziyetlerden büyük paralar ödeyerek kurtaran kişilerden biri de Hz. Ebu Bekir idi. İşkencelerden kurtardığı sahabiler arasında ezanı ilk okuyan Bilal-i Habeşi de vardır.

Onun servetini bu şekilde harcamasından rahatsız olan babası Ebu Kuhâfe, güçsüz ve zayıf köleler yerine güçlü kuvvetli kimseleri satın almasını tavsiye ettiği zaman babasına, satın aldığı kölelerden faydalanmayı düşünmediğini, bu hareketiyle Allah’ın rızasını kazanmayı umduğunu söylemiştir.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
3 из 3