
Полная версия
Mehmet Akif ve İstiklal Marşı
Bu ifadeyle bağımsızlık için gerekirse ölmeyi göze aldığını da vurgulamaktadır. Çünkü bağımsızlık kolay elde edilen bir nimet değildir. Uğrunda ölümü göze almadan kimse bağımsızlığı elde edemez…
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?Seni seven bu millete biraz gül, tebessüm et. Bu millet seni yalnız bırakmadı ve yalnız bırakmayacak. Eğer bizim senin için yaptığımız fedakârlıkları takdir etmez ve bizim seni düşmana teslim edeceğimizi düşünürsen uğrunda döktüğümüz kanlar helal olmaz. Bu millet Allah’a taptığı için, Allah’a inandığı için senin uğrunda mücadeleden vazgeçmeyecektir. Bu mücadele sonucu sen muhakkak özgürlüğüne kavuşacaksın.
Bayrağın gülmesi, göklerde dalgalanmasıdır. O, göklerde dalgalandıkça gülümseyecektir.
Mehmet Akif, çatık kaşlı olan bayrağa kaşlarını çatmamasını ve gülmesini söylerken aslında Yaradan’dan milleti esirgemesini, bağışlamasını, affetmesini niyaz etmektedir. Çünkü celal Allah’ın kahhar (yok edici), müntakim (intikam alıcı) sıfatlarını ve ceza, azamet, haysiyet gibi ifadeleri temsil eder. Bu sıfatlar ise inkâr ve isyan ile itaat etmeyenlerin kınanması ve cezalandırılmasını gerektirir.
Ayrıca Mehmet Akif şiddet ve celalin kâfirlere karşı gösterildiğini ama kendi ırkının kahraman bir ırk olduğunu (Maide Suresi’nin 54. ayetine işaret ederek) İslam uğrunda kahramanlıklar gösterdiğini ve bu nedenle şiddet ve celali (öfke ve kızgınlık) hak etmediğini, ona merhamet nazarıyla muamele etmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Çünkü Allah “Rahmetim gazabımı geçti.”3 diyerek merhametinin daha çok olduğunu söylemiş ve Mehmet Akif “bir gül” derken bu merhamete sığınmış ve onun merhametini talep etmiştir.
Irk KavramıMehmet Akif burada “kahraman ırkıma” ifadesini kullanmaktadır. Ama Mehmet Akif’in ırktan kastı tek bir ırk veya millet değildir. O, ırk ile tüm İslam milletini kastetmektedir. Çünkü Mehmet Akif’in kendisi bir Arnavut’tur. Türk kelimesini ve ırk kavramını İslam ile özdeş tutmaktadır. Çünkü bu dönemde İslam bayraktarlığını Türkler yapmaktadır ve onların şahsında tüm İslam âlemi mücadele etmektedir. Aynı zamanda İslam dünyasının siyasi liderliği, hilafetin Osmanlılar’da olması nedeniyle de Türklerin elindedir. Ayrıca Balkan Müslümanları da her zaman Türk ırkını Müslümanlıkla özdeş görmüştür; Balkan kökenliler, ırkları ne olursa olsun dinlerini soranlara “Türk’üm.” diyebilmiş, Türk’ü bir ırk olarak değil din gibi telakki etmişlerdir.
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, kendisinin onları sevdiği onların da kendisini sevdiği, müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve güçlü, Allah yolunda cihat eden ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmayan bir topluluk getirecektir. Bu Allah’ın bir lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah’ın lütfu ve nimeti geniştir, o bilendir.” (Maide 54)
Bazıları Mehmet Akif’in millet kelimesi yerine ırk kelimesini kullanmasını eleştirmekte ve bunun İstiklal Marşı’nın ruhuna aykırı olduğunu belirtmektedir. Kanaatimce bu, millet kavramının o günkü anlamıyla bugünkü anlamı arasındaki farklılıktan kaynaklanmaktadır. Çünkü Osmanlı’da millet, bir kavmi veya ırkı simgelemezdi. Millet, Osmanlı’da din anlamında kullanılan Kur’anî bir kavramdır.4 Mehmet Akif, burada Türk ulusuna seslendiğini belirtmek ve millet kavramıyla arasındaki çizgiyi çizmek için ırk kelimesini bilinçli kullanmıştır. Mehmet Akif, millî marşın Türk milletine özgü olacağını biliyordu. Bu nedenle milleti muhatap almaya çalıştı.
Irk kelimesi günümüzde içinde birçok olumsuz anlam barındırmakta, ırkçılığı çağrıştırmaktadır. Fakat Mehmet Akif burada ırkçılıktan çok belli bir ırkı hedef alan, o ırka kimliğini -İslami kimliğini- hatırlatan bir anlam vermektedir. O, Maide Suresi 54. ayetini hatırlatmakta, bu davayı taşımaya talip olmadığı zaman, Allah’ın başka bir kavmi getirebileceğini hatırlatmaktadır. Bu ayeti genelde Osmanlı aydınları (Elmalı, Bediüzzaman, Ömer Nasuhi Bilmen) Türklere yorumlamaktadır. Hatta yine Türk olmayan (Kürt kökenli) Bediüzzaman bu ayeti şöyle yorumlamaktadır:
“İşte, ey ehl-i Kur’an olan şu vatanın evlatları! Altı yüz sene değil, belki Abbasiler zamanından beri, bin senedir Kur’an-ı Hakîm’in bayraktarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyup Kur’an’ı ilan etmişsiniz. Milliyetinizi Kur’an’a ve İslamiyete kal’a (kale) yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş tehacümatı (saldırıyı) defettiniz (ortadan kaldırdınız). Ta

5 ayetine güzel bir masadak (işaret edilen millet) oldunuz. Şimdi Avrupa’nın ve Frenk-meşrep (Batılı) münafıkların desiselerine (hilelerine) uyup şu ayetin evvelindeki hitaba masadak (layık) olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız.
Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et. Senin milliyetin İslamiyet-le imtizaç etmiş (şekillenmiş); ondan kabil-i tefrik değil (ayrılmaz). Tefrik etsen (ayrılsan), mahvsın (yok olursun). Bütün senin mazideki mefahirin (geçmişteki övünç duyduğun her şey) İslamiyet defterine geçmiş. Bu mefahir (bu övündüklerin), zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği hâlde, sen şeytanların vesveseleriyle (sözleri), desiseleriyle (hileleri) o mefahiri (övüncü) kalbinden silme.”6
Türklere hitap eden, onları eski günlerindeki başarısıyla motive etmek isteyen tüm aydınlar, Türk kökenli olmasalar bile asabiyet (yani ırki, millî) özelliklerine vurgu yapmaktadırlar. Bu, bir psikolojik motivasyon ve kitleleri harekete geçirme taktiğidir.
Bu kavramı kullandığı için Mehmet Akif’i kınamak yerine dönemi ve şartları iyi okumak, Osmanlı aydınlarının olaya nasıl baktığını iyi bilmek gerekir. O, dönemde nasyonal sosyalizm daha çıkmamış ve ırkçılık bu kadar olumsuz kavramları bünyesinde barındırmamıştı. Kelimenin örfi ve sözlük manaları olan belli bir kandan veya belli soydan gelme anlamında da kullanmıştır Mehmet Akif.
Mehmet Akif, İslamcı bir şairdir. Fakat o, İslam’ın eski güçlü günlerine kavuşmasını Türklerin sağlayacağına inanmakta ve bu millete “kahraman” sıfatını vermektedir. Mehmet Akif, ırk kelimesini İstiklal Marşı’nda iki yerde kullanır. İkinci kıtada “kahraman ırkıma” ifadesinde, bir de onuncu kıtada “sana yok, ırkıma yok izmihlal” sözünde görülmektedir. O, ırk ile Türkleri kastetmekte, kavim millet yerine kullanmaktadır. Irkçılık yapmamaktadır çünkü tüm hayatı boyunca ırkçılığa karşı mücadele etmiştir. Onun “kahraman ırk” tipolojisine ilk dönem Osmanlı askerleri örnek teşkil etmektedir. Bir şiirinde olayı şöyle tasvir etmektedir:
Nerde Ertuğrul’u koynunda büyütmüş obalar?Hani Osman gibi, Orhan gibi gürbüz babalar?…………..Değişik sanki o arslan gibi ırkın torunu!Mehmet Akif’in kavmiyetçiliğe ve ırkçılığa karşı olduğunun yazdığı diğer şiirler delil olmaktadır:
Ayrılık hissi nasıl girdi beyninize?Fikr-i kavmiyeti (milliyetçilik) şeytan mı sokan zihninize?Birbirinden müteferrik (ayrı) bu kadar akvamı (milletler)Aynı milliyetin altında tutan İslam’ı,Temelinde yıkacak zelzele kavmiyettir (milliyetçiliktir).Bunu bir lahza (an) unutmak ebedî haybettir (korkudur)…Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez…Son siyasetse bu, hiç böyle siyaset yürümez!Sizi bir aile efradı yaratmış Yaradan;Kaldırın ayrılık esbabını (sebeplerini) artık aradan.Ayrıca Mehmet Akif, İslam uğrunda mücadele yapılmasının ırkçılık olmayacağını (hilal kavramı), ırkçılığın sadece belli bir milletin selameti yapılması durumunda olacağını belirterek kelimeyi iyi ve kötü anlamda kullanmıştır. Irkçılığın sınırını çizmiştir. O, bu savaşın din ve İslam için olduğunu, dolayısıyla bir ırk savaşı, bir ırkın üstünlük mücadelesi olmadığını göstermeye çalışmıştır.
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…Milletime gülümsemezsen, böyle kaşlarını çatarsan, senin uğrunda döktükleri kanlar sonra helal olmaz. Yani bu kadar kızgın olduğundan sana döktükleri kanlarını helal etmezler.
Mehmet Akif burada bayrağa seslenmekte, bayrak uğrunda tarih boyunca dökülen kanları hatırlatmaktadır. Yalnız bayrağın kaşlarını çatmaktan vazgeçmesinin koşulu bağımsızlığın elde edilmesi veya ülkenin işgalden kurtulmasıdır. Çünkü bayrak, ülkenin içinde bulunduğu koşullardan dolayı kaşlarını çatmıştır.
Mehmet Akif, Allah yolunda dökülen kanların helal olmasının yolunun Allah’ın merhametiyle olacağını vurgulamaktadır. Çünkü bir şeyi ancak Yaradan helal yapabilir. Onun uğrunda dökülen kanların helal olup olmaması onun vereceği kararla olur. İslam (hilal) uğrunda olmayan ölümlerin geçerli bir ölüm olmayacağı, helal bir ölüm olmayacağı, yani şehadet olmayacağını da vurgulamaktadır. Irk uğrunda değil, hilal yani din uğrunda ölündüğü zaman şehit olunacağını, bu dökülen kanların helal olacağını vurgulamaktadır. Mehmet Akif, ırk kelimesini kullanarak hem ırkçılığı eleştirmiş ve hem de hangi koşullardaki mücadelenin ırkçılık olmayacağını vurgulamıştır. Yani burada hilal ile simgelediği İslam ifadesinde gizlemiştir.
İslam uğrunda olmayan tüm mücadeleler batıl mücadelelerdir. Bu uğurda dökülen kanlar makbul değildir, helal olmaz. Tek mücadele yöntemi veya dökülen kanların helal olmasının tek yolu din, İslam, vatan, millet ve bağımsızlıkla olur. Ama bütün bunlarda yine Allah rızası gözetilmelidir. “Sonra helal” derken hangi sonradan bahsediyor? Yani kıyamet gününde, yani mahşer gününde, yani Allah’ın huzurunda hesap verirken bu dökülen kanlar eğer meşru yollarla dökülmemişse kabul edilmez diyerek sonra ifadesiyle hesap gününü kastetmektedir.
Peygamber Efendimiz şöyle anlatmıştır:
“Kıyamet gününde şehit olmuş kimse huzura getirilir. Her tarafından kanlar akmaktadır. Allah ona olan nimetlerini anlatır ve ‘Bunların karşılığı ne yaptın?’ der. O kul ‘Senin yolunda cihat ettim, şehit oldum.’ der.
Allah ‘Yalan söylüyorsun, ‘cesur’ desinler diye savaştın, senin için de öyle denildi.’ der.
Sonra emir verilir, yüzü üzerine sürüklenerek cehenneme atılır.”
İşte Mehmet Akif burada cihadın ırk için değil, Allah için olması gerektiğini ırk kelimesini kullanarak vurgulamaktadır.
Ayrıca, sonra helal ifadesiyle Millî Mücadele başarılı olmazsa, ülke işgalden kurtulmazsa, din, namus ve vatan iğfal edilirse de dökülen kanlar helal olmaz diyerek insanları başarıya çağırmaktadır. Sadece kan dökmekle sorumluluktan kurtulmayacağımızı, asıl hedefimizin başarıya ulaşmak olduğunu anlatmaktadır.
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!Bayrağın bağımsızlığını elde etmesinin yolu Hakk’a tapmakla olur. Yani Hakk’ın, İslam’ın ve Kur’an’ın buyruklarını yerine getirmekle olur. Çünkü bağımsızlık Hakk’a tapan milletimin hakkıdır demektedir. Hakk’a tapmaktan kasıt İslam dinidir. Çünkü Müslümanların dışındaki dinlere inananlar hak ve hakikati kabul etmeyenlerdir. Bir tarafta Hakk’ı kabul edenler, diğer tarafta Hakk’a karşı olanlar vardır. Dolayısıyla Hakk’ı kabul edenlerindir bağımsızlık.
Burada Mehmet Akif, Müslüman’ın esir olmayacağını, bağımsız olması gerektiğini vurguluyor. Çünkü gerçek dine biz sahibiz. Müslümanlar bir yandan Hakk’a yani Allah’a inanacak ve diğer yandan bağımsızlıktan vazgeçecekler. Bu yanlıştır. Bu olmaz. Çünkü hak din esareti kabul etmez. Ona uyanlar da esareti kabul etmezler.
Türk milletinin İslam milleti olduğunu, Hakk’a ve İslam’a bağlı olduğu sürece istiklalini, bağımsızlığını muhafaza edeceğini, bunlardan koptuğunda ise geriye hiçbir şey kalmayacağını vurgulamıştır.
Mehmet Akif, son cümle ile ırk kelimesi arasında bir bağlantı kurmuş, bir anlamda ırkçılara cevap vermiş, savaşın ve mücadelenin sadece Allah için olacağını, ırk için olmayacağını ispatlamıştır.
Mehmet Akif bu ana temayı şiirinde iki defa tekrarlayarak bu duruma verdiği önemi vurgulamıştır. Ona ırkçılık yaftasını yapıştıranlar kelimelerden mefhuma gidemeyecek kadar olaya hâkim olmamışlardır.
3. KıtaBen ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.Kelimeler&KavramlarEzel: Başlangıçsızlık, başı sonu olmayan, ruhların yaratıldığı zaman.
Hür: Özgür, esir olmayan.
Çılgın: Çıldırmış, delirmiş, delice hareketler yapan, mecnun. Ölçüsüz hareketlerde bulunan.
Şaşarım: Hayret etmek, ani ve umulmadık bir durumda zihni karışıklığa düşmek. Yoldan çıkmak, delalete düşmek.
Sel: Sürekli ve aşırı yağmur sonucu meydana gelen şiddetli su akıntısı.
Bent: Baraj, su toplamak için yapılan set, bağlama, hükmü altına alma.
Engin: Çok geniş, uçsuz bucaksız, göz alabildiğine geniş, açık deniz, umman, ufkunda kara görünmeyen deniz.
Söz Sanatı“Yaşam”, “yaşarım” sözcükleri tekrarlandığından; tekrir-tekrar.
Düşmanlar çılgına benzetildiğinden; açık istiare.
Zincir vurmak, esir etmek anlamında yani kast edilen anlamdan farklı kullanıldığından; mecaz.
“Kükremiş sel gibiyim” ifadesinde millet kükremiş sele benzetilmiş; benzetme-teşbih.
Bent, “engel” anlamında kullanıldığından; mecaz.
Dağ, engin, bend, sel… (tenasüp)
“Yırtarım dağları, enginlere sığmam…” sözü; abartı.
Ayrıca dağları yırtmakta ile Ergenekon Destanı hatırlatıldığından; hatırlatma-telmih.
Nesir (Düz Yazı) HâliBen, kâinat yaratıldığından beri özgür yaşamışım ve hâlen de özgür yaşamaktayım. Bu nedenle bana zincir vuracak, yani özgürlüğümü elimden alacak, vatanımı işgal edecek ve hatta bunu düşünebilecek olanlara şaşarım. Yani bu fikre bile şaşarım. Kabul etmem.
Ben, dizginlenemeyen yani zincirlenemeyen birisiyim. Özgürlüğüme saldırıldı mı bir sel gibi coşarım. Dağlardan yol bulur, hiçbir yere sığmam. Yani en sarp ve en zor koşullarda bile mücadelemi yapar ve özgürlüğümü korurum.
AçıklamalarBen ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.Burada Mehmet Akif bu milletin hiçbir zaman sömürge olmadığını ve bundan sonra da olmayacağını belirtir. Yani kâinat yaratıldığından beri, ruhlar âleminden beri özgürüm, hâlâ da özgürüm ve bundan sonra da kimse benim bu özgürlüğümü alamaz. Ben özgürlüğe alışkın olduğumdan bu özgürlüğümü hiçbir şeye feda etmem.
Benden kasıt millettir. Ayrıca, Mehmet Akif burada ben diyerek toplumla kendisini özdeşleştirmiştir. Toplum, yani biz sonuçta tek tek bireylerden oluşuruz. Her birey, kendisinin özgür olduğuna inanırsa mücadele başarılı olur. Ben, yani biz bu toplumun bireyleriyiz. Bu toplumda özgür yaşadık. Kimse bizi sömürmedi. Birbirimizi sömürmedik. Bu nedenle topluma olan güvenim tamdır ve gelecekte de özgür yaşayacağıma inanıyorum. Ben ile Mehmet Akif bir anlamda kendisi gibi Türk milletine mensup olmayan kişilerin bu milletle olan özdeşliğini de vurgulamaktadır. Bu milletle birlikteyim ve bu millet tarafından geçmişte de sömürülmedim, gelecekte de sömürülmeyeceğim demektedir.
Bu millet, Avrupalıların sömürdüğü küçük, Afrikalı bir millet değildir. Kökü mazide olan ve büyük uygarlıklar kurmuş olan bir millettir. Hiçbir zaman esir olmadı ve olmayacaktır. Özgürlüğe alışmış olan bir millet bunu hayatı pahasına korur ve kesinlikle bundan vazgeçmez.
Bu dönem Sevr Antlaşması’nın zorla dayatıldığı dönemdir. Mehmet Akif, halkta oluşan ümitsizlik ve panik havasını gidermeye çalışır. Sen hiçbir zaman köle olmadın ki bundan sonra da olamayacaksın der halka.
Halkları etkilemek, coşturmak için tarihten ve geçmişlerinden örnek getirmek çok etkilidir. Bu örnekler halklarda, insanlarda bir öz güven oluşturur. Her milletin tarihindeki başarıları onlara anlatmak milliyetçilik veya ırkçılık değildir. Bu bir anlamda toplu terapidir. Kişilerde bile öz güven oluşturmak için geçmişteki başarıları kendilerine hatırlatılır. Böylece o kişilerin kendilerine olan güvenleri arttığı gibi, önlerindeki sorunla da daha iyi mücadele edebilirler. İnsanların başarılı olmaları için bir düşünceye gerçek anlamda inanmaları gerekmektedir. Mehmet Akif’in de yaptığı budur. Onlara bağımsızlığın kendilerinin tabii özellikleri olduğunu hatırlatmaktadır.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!O, işgalcilerin bu milleti köleleştirebileceklerini düşünmelerini bir çılgınlık, delilik olarak yorumlar. Ancak deli, köle ve hayvanlar zincire vurulur. Ben özgür olduğuma göre beni zincire vuracaklara şaşarım demektedir.
Ayrıca benim geçmişim ortada. Şimdiye kadar hiçbir ulusun egemenliğine girmedim. Bundan sonra da girmem. Beni egemenliği altına almayı düşünenlere şaşıyor, onları çılgın/deli olarak nitelendiriyorum.
Saldıranların hepsi çılgın/delidir. Çünkü bana saldırmak için deli olmak gerekir. Bu çılgınlardan, delilerden hangisi bana zincir vuracakmış, bu deliler mi bana zincir vuracakmış, onların bana zincir vurabileceğine inanmıyorum. Hiçbirisi beni esaret altına alamaz, köleleştiremez.
Bu arada aynı zamanda Avrupalı emperyalist devletleri, yani Birinci Dünya Savaşı’ndaki düşmanlarımızı birer deliye benzetmektedir. O devletler, dünyayı yok etmek, fesada boğmak için saldırmaktadırlar. Bunların birbirlerinden farkı yok. Hepsi bir diğerinden deli, emperyalist ve art niyetli. Bu dönemde bazıları İngiliz veya Amerikan mandacılığını savunurken Mehmet Akif, hepsinin aynı olduğunu, birbirlerinden farkları olmadığını ve amaçlarının dünyayı köleleştirmek olduğunu (zincir vurmak), sadece kendilerini düşündüklerini anlatmakta ve onları deli olarak nitelemektedir. Deliler çünkü bizi de diğer devletler gibi egemenlikleri altına alacaklarını düşünmektedirler. Deliler çünkü dünyayı bir deli gibi istila etmekte, insanları yok etmekte, dünyayı fesada boğmaktadırlar.
Osmanlı’ya saldıran devletler, aynı zamanda köleci devletlerdi. Tüm dünyada farklı ırkları zincire vurup ülkelerine götürüp köleleştirdiler. Mehmet Akif, bir anlamda bu medeni olarak nitelendirilen devletlerin tarihlerindeki vahşeti de hatırlatmaktadır. Onlar, medeni değil vahşidirler; başka ulusları zincire vurup köleleştirmektedirler demektedir. Böylece medeni Avrupalılara köleci geçmişlerini hatırlattığı gibi, zenginliklerin altında başka ulusları sömürmeleri olduğunu da vurgulamış olmaktadır.
İtilaf devletlerinin (İngiltere, Fransa, Amerika gibi dönemin süper devletleri) her taraftan kuşattığı ve her gün saldırılar tertiplediği ortamda Mehmet Akif’in bunu haykırması, düşmanı küçümsemesi, önemli bir moral kaynağıdır. Hâlbuki bu dönemde insanların gözünde bu devletler yenilmezdi. Onlara karşı hiçbir şey yapamayız; en iyisi bunlardan birilerinin mandacılığını kabul edelim diye düşünüyorlardı. Ama Mehmet Akif mandacılık ve başarısızlığı kabul etmemekte, bütün bu düşünceleri taşıyanlara gülmektedir. Burada Mehmet Akif sadece düşmana değil, içeride de bu düşünceleri taşıyanlara tepki göstermektedir.
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.Bu milletin bir sağanak yağmuru gibi düşmanın üzerine atılacağını, önünde hiçbir seddin, dağların duramayacağını anlatmaktadır. Sağanak yağmur sonucunda oluşan seli örnek göstermektedir. Bir anlamda Mehmet Akif, bireysel olarak yağmur taneleri gibi zayıf olabilirsek de bir araya geldiğimizde ve hep birlikte hareket ettiğimizde nasıl o zayıf olan yağmur taneleri sele dönüşüp önüne gelen her şeyi silip süpürürse bizim de öyle olacağımızı anlatmaktadır.
Bu yağmur ve seli hiçbir bent, yani engel durduramayacaktır diyerek hem kararlı olunması gerektiğini ve hem de birlikte harekete geçilmesi durumunda başarının geleceğini vurgulamaktadır. Şair, başarının sırrının birlik ve beraberlikte olduğunu belirttiği gibi, bu birliğin de aynı anda ve aynı stratejiyle harekete geçilmesi durumunda başarılı olacağını vurgulamaktadır.
“Bendimi çiğner aşarım.” ifadesi ile kişinin içindeki engelleri ve sınırları da aşacağını ifade etmektedir. Bizi sınırlayan ve engelleyen her türlü olumsuz düşünce ve motivasyonu aşacağımızı belirtmektedir. Çünkü bazen en büyük engel bizzat kendimiz, kendi nefsimizdir. Nefsimizi aştığımızda, kendimizi aştığımızda bütün engelleri de aşarız. Mehmet Akif, burada en büyük düşmanımızın kendi nefsimiz olduğunu, başarıya ulaşmamız için de onu aşmamız ve onunla mücadele etmemiz gerektiğini anlatmaktadır.
Resulullah (sav) Efendimiz hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Senin en büyük düşmanın, seni çepeçevre kuşatan nefsindir.” (Deylemi)
“İnsanın en kuvvetli düşmanı nefsidir, sonra çoluk çocuğu gelir.” (Deylemi)
Furkan Suresi’nin 43. ayetinde ise “Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” denmektedir.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.Yağmur nasıl çoğalıp sele dönüşüp önündeki bendi, barajı, engelleri aşıyorsa biz de birlikte hareket ettiğimizde aynı sonuca ulaşacağız.
Dağlar ve diğer engeller bizi durduramaz. Biz bunları yırtıp yola devam edeceğiz. Benim öylesine güçlü bir membam var ki ben o kaynağa ulaştığımda coşacağım ve taşacağım. Beni hiçbir şey durduramayacak… Dağları bile yırtacak, enginlere bile sığmayacak kaynağımız bizzat ilahi kökenlidir.
Nasıl ki Hz. Musa’ya iman edip Firavun’a meydan okuyan azınlık ve zayıf bir kavmi denizler bile durduramadıysa, deniz bile açılıp yol verdiyse, denizi bile yarıp geçtilerse, ben de o ilahi kaynağa dönersem kükremiş sel gibi taşarım, önümde hiçbir şey durmaz, kimse beni hâkimiyeti altına alamaz. Çünkü çok güçlü bir kaynaktan beslenmekteyim.
Burada Mehmet Akif aynı zamanda Ergenekon Destanı’na da işaret etmektedir. Bu destanda bir dağın gerisinde bulunan Türkler, dağdaki demir madenlerini eriterek bir geçit yapıp kurtulmuşlardı. Yani dağ onların önünde bir engel olamamıştı. Dağı yırtıp geçmişlerdi.
Tarihten örnekler vermek, milletlerin kendilerini bulmalarını ve atalarımız yapmışsa biz de yapabiliriz duygusunun oluşmasını sağlama amacına yöneliktir. Pedagojik anlamda da bir çocuğa baban böyle yaptı, annen böyle yaptı, demek ki sen de yapabilirsin denildiğinde bu etkili olmaktadır. Bu, onlar yapabilirse ben de yapabilirim düşüncesini aşılamaktadır.
Bir milletinin tarihinden örnek vermek hem o milleti tanıdığını ve hem de o millete geçmişten örnekler vererek öz güvenini kazanmasın sağlamaya çalıştığını göstermektedir. Çünkü bu dönemde düşman saldırısı ile karşı karşıya olan milletin öz güvene ihtiyacı vardır. Milletin harekete geçmesi için dinî ve millî söylemlere ihtiyacı olduğu aşikârdır.
4. KıtaGarbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?Kelimeler&KavramlarGarp: Batı, batıda bulunan yerler.
Afak: Ufuklar.
Zırh: Silah darbelerinden korunmak için giyilen demir tel veya levhadan yapılmış savaş giyeceği, savaş gemilerine kaplanan çelik levha.
İman: İnanmak, inanç, Allah’a inanma, İslam dinine inanma.
Serhat: Sınır, hudut, sınır başı, iki devlet arasındaki sınır.
Ulus: Oymakların, kabilelerin meydana getirdiği topluluk. Cemaat, halk, kavim, millet.
Medeniyet: Şehirlilik, bir topluluğun hayat tarzı, bilgi seviyesi, sanat gücü, maddi ve manevi varlığı ile ilgili vasıfların bütünü. Bir topluluğun bu bakımdan ileri olma hâli.
Söz Sanatı“Garbın âfâkı” ile Batı sınırları belirtildiğinden; mecaz.
“Çelik zırhlı duvar” ile teknolojik güç, silahlar anlatıldığından; açık istiare.
“Ulusun” sözcüğü hem “yücesin” ve hem de “bağırsın” anlamında kullanıldığından; tevriye.
“Medeniyet” tek dişi kalmış canavara benzetildiğinden; benzetme, teşbih
Nesir (Düz Yazı) HâliAvrupalıların, Batı’nın askerleri teknolojik olarak çok üstün olsalar da benim onların sahip olmadığı bir özelliğim var. O da gençlerimin inançları ve imanlarıdır. Benim sınırlarımı bu inanç ve iman dolu gençlerim korumaktadır.
Bu nedenle ey ulusum, ey milletim, korkma! Sınırlarını bu imanlı gençler korudukça korkmana gerek yok. Bırak köpekler gibi ulusunlar. Onların bu ulumaları boştur. Gerçekte hiçbir etkisi yoktur. Yani kuru gürültü yapmaktadırlar.
Bu gençler düşmanı imanlarıyla boğarlar. Yani inançları sayesinde düşmana karşı başarılı olurlar. Çünkü aslında Batı’nın medeniyet diye bahsettiği teknoloji yaşlanmış, dişleri kalmamış bir canavara benzemektedir. Görünüşte güçlü de olsa aslında içleri boştur.
AçıklamalarGarbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,Burada Batı medeniyeti ile Doğu medeniyeti karşılaştırılmaktadır. Batı’nın medeniyet alanında teknolojik üstünlüğe sahip olması onun güçlü olduğu anlamına gelmez.
Mehmet Akif burada Batı medeniyetinin bir demir ve çelik medeniyeti olduğunu insani ve imani bir özelliğe sahip olmadığını belirtmektedir. Ayrıca “garbın afakı” derken özellikle Çanakkale Savaşı’nda demirden gemilerin tüm ufku kapladığını ve onların bu demir yığınlarından her tarafın kapandığını belirtmektedir. Batı medeniyetinin demir medeniyet olduğunu, ufku demirlerle kapatarak gökyüzünü göremediklerini, manevi iklimden faydalanmadıklarını da belirtmektedir. Batı’nın çeliklerin arkasında kaybolduğunu ve sadece çeliklerden, demirlerden ibaret olduğunu da ifade etmektedir.