
Полная версия
İskandinav Mitolojisi
Uyuyan bir kişi, ne zaman göğsünde bir ağırlık hissetse ya da rahatsız edici rüyalar görmeye başlasa hiç şüphesiz bu Karabasan ya da Incubus’un iş üstünde olduğuna, o kişinin de Karabasan tarafından “ziyaret edildiğine” işaret ediyordu33. Bir anlatıya göre Karabasan’ın kafası yoktu, hatta aslında belli belirsiz kahverengi bir büzgüden fazlası değildi. Başka bir anlatıya göreyse Karabasan, geceleri ortalıkta dolaşan ve ağırlığını uyuyan kişi üstüne veren gerçek bir kadındı. Bu anlatıdaki Karabasan, gündüzleri normal insanlar olan ancak geceleri kurt şekline giren sözde kurt adamlardan çok da büyük bir farklılık göstermiyordu34. Kurt şekline girdiklerinde kötülükler yapmak, uyuyan insanlara saldırmak, kilise mezarlıklarındaki cesetleri yemek ve parçalamak için ortalıklarda geziniyorlardı. İsveç’teki ilk Yngling krallarından biri olan Vanlandi’yle alakalı eski bir efsane, Huld adında bir cadının Karabasan şekline girerek kralı ziyaret ettiğini ve onu nefessiz bırakıp öldürdüğünü öne sürüyor. Atalarımızın böyle varlıklara olan inancı o kadar derindi ki Eidsifa Dinsel Kanunu şu satırları içeriyordu: “Eğer kanıtlar bir kadının Karabasan şekline girip herhangi birini ya da hizmetçilerini ziyaret ettiğini gösterirse, bu kadın ceza olarak üç İsveç markı ödemeli; eğer ödeyemiyorsa yaşadığı yerden sürülmeli.” Karabasan ve kurt adam, daha önce bahsedilen Karanlığın Yolcuları ve Gece Yolcuları’yla ilişkilendirilmişti, zaten sonraki dönemlerde bunlar arasında çok belirgin bir ayrım da yapılamamış. Dış görünüşünü gizleme yetisine, eski tabire göre “çoklu görüntüye” (eigi einhamr) sahip olan bir kişi zaman zaman “şekil değiştiren” (hamhleypa) olarak da anılıyordu.
Kahramanlar ve Valhalla’da Yaşam
Tanrıların kaderleri ve yaptıkları büyük işlerden sık sık söz ettik, bu kadar sık söz etmediğimiz şey ise dostları haline gelen insanlıkla birlikte Asgard’daki günlük yaşamı nasıl geçirdikleri. Freyja da Odin de huzurlarına çıkan kahramanları bizzat karşılıyorlardı. Freyja kahramanlarını Folkvang’da, Odin ise Vingolf ve Valhalla’da ağırlıyordu. Bu bölgelerin hangisinin tercih edildiği hakkında bir bilgimiz yok ama Odin ve kahramanların Valhalla’da nasıl vakit geçirdiğine dair kayıtlar var. İnsanlık Valhalla’yı, göçen kahramanların dinlenme yeri olarak görüyordu. Kahramanlar, buradayken günlerini neşe ve memnuniyet içinde geçiriyorlardı. Odin, bu kahramanları Valkürler aracılığıyla bizzat seçiyordu. Bu kahramanların çoğu belli başlı Æsir Tanrıları ya da onlarla tanışmak için sabırsızlanan eski cesur kahramanlar tarafından karşılanıyordu. Kahramanlar, Valhalla’da günlerce süren dövüşlerle ve ziyafetlerle eğleniyorlardı. Sabahları, zırhlarını kuşanıp birbirleriyle dövüşüp yine birbirlerini öldürmek için meydana yığılırlardı, ancak tabii ki hiç zarar görmemiş olarak tekrar dirilirler, yemek ve içmek için otururlar, çok yakın yoldaşlar olarak kalmaya devam ederlerdi. Kahramanlardan oluşan birlik çok büyüktü ve sayıları devamlı artıyordu, ama hiçbir zaman Sæhrimnir isimli domuzun etini bitirebilecek sayıya ulaşamıyorlardı. Aşçı Andhrimnir her gün bu boğanın etini Eldhrimnir isimli kazanda kaynatırdı ama akşam olunca hayvan tıpkı önceki günkü gibi canlı ve yaralanmamış haliyle ayaklanıyordu. Kahramanlar, Valkürler tarafından onlar için bardaklara konan biraları ve likörleri içiyordu. Aralarında yalnızca Odin ve onun seçtiği kişiler şarap içme onuruna erişiyordu. İçtikleri likörün tümü, Valhalla’nın çatısındaki Lærad isimli ağacın dallarını kemiren keçi Heidrun’un memesinden akıyordu. Likör, salonda bulunan devasa içki çanağını dolduruyordu ve tüm kahramanları sarhoş edebilecek bolluktaydı. Lærad, yalnızca tüm bu likörü bahşetme niteliğine sahip değildi, aynı zamanda Valhalla’nın çatısında ağacın gövdesini kemiren bir geyik de bulunuyordu. Eikthyrnir adındaki bu geyiğin boynuzları Vergelmir’e kadar uzanıyor; bereketli suları, diğer on üç nehirle birlikte Æsir’in su kaynağı olan on iki nehre taşıyordu.
Yozlaşma
Asgard ve Valhalla’nın henüz yeni inşa edildiği şafak vaktinde tanrılar; hayatlarını saflık, mutluluk ve huzur içinde geçiriyorlardı. Voluspá’da Æsir’in bu altın çağıyla ilgili, “Satranç oynadıkları bahçelerinde hayat güzeldi, altınları hiç eksik olmazdı,”diye yazıyor. Ardından üç büyük Thursar Kadını, Jotunheim’den çıkıp Æsir ve Vanir arasındaki nefreti körükledi. Kavgadaki halkalardan biri, Gullveig isimli kadının Valhalla’da yakılmasıydı: “Üç kez doğanı üç kez yaktılar ama o her defasında tekrar canlandı.” Æsir, barışın hâlâ korunup korunamayacağını konuşmak için birbirlerine danıştı. Artık çok geçti. Odin, mızrağını düşman hatlarına doğru savurdu ve tanrılar arasındaki ilk savaş böylece başladı. Æsir kalesinin surları delindi, bunun üzerine Vanir bu gedikten geçerek Asgard’a yığıldı. Nihayetinde Æsir ve Vanir arasında barış ilan edildi ki bu hikâye daha önce anlatıldı. Artık saflığın altın çağı sona ermişti. Tanrılar kendilerini korumak zorunda kalacaklardı, hatta bunu Yapı Ustası Dev’i kandırdıkları seferde olduğu gibi zaman zaman hileyle yapacaklardı. Skadi ve Gerd gibi bazı dev kadınlar Æsir’in meskenine girme hakkı kazandılar ve böylece Asgard’ın kutsallığı bozuldu. Huzur döneminin yerini çalkantılı savaş dönemi aldı ve tanrılar bu dönemde büyülü silahların yanı sıra kahramanların yardımına hiç olmadığı kadar çok ihtiyaç duydular. Tanrılar, artık dünyayı huzurun elçileri olarak yönetmiyorlardı, aralarında en öne çıkanları savaş tanrılarına dönüşmüştü. Bu dönem, yiğitçe eylemlerin ve hilebaz oyunların sıkça geçtiği birçok efsaneye yol açtı. Tanrılar, zafere ve şana giden yolda tökezlemeye başladılar. Yozlaşma, tanrılardan insanlara geçti. Savaş Tanrıçaları Valkürler, ölümlülerin diyarına at sürdüler ve barış bu diyarda da yalnızca dilden dile geçen bir hikâyeye dönüştü.
Tanrıların Hazineleri
Loki’nin kötülüğü aslında, Æsir’in devlerle olan savaşında onlara çok yarar sağlayan tüm değerli silahları ve hazineleri ele geçirme üzerine kuruluydu. Bir keresinde Loki, Sif’in tüm saçını kesti. Thor, neler olduğunu öğrenince Loki’yi ele geçirdi ve vücudundaki tüm kemikleri kıracağını söyleyerek onu tehdit etti. Loki, Kara Elflere gidip Sif’in kendi saçının tıpatıp aynısı gibi büyüyecek altından bir saç getireceğini söylediğinde Thor yumuşadı. Loki, bu vazifeyi yerine getirmek için Ivaldi’nin Oğulları olarak bilinen cücelere gitti. Ivaldi’nin Oğulları, yalnızca söz konusu saçı yapmakla kalmadı, aynı zamanda Skidbladnir adlı gemiyi ve Gungnir adlı mızrağı da yarattı. Loki sonrasında hemen başka bir cüce olan Brokk’a gitti. Brokk’un kardeşi Sindri’nin, bu üç hazine kadar değerli nesneler ortaya koyacak yeteneğe sahip olmadığını öne sürerek başının üstüne bahse girdi. Bunun üzerine Brokk ve Sindri demir ocağını hazırladılar. Sindri, ocağa bir domuz derisi koydu ve deriyi ocaktan alana dek Brokk’a ateşi körüklemesini söyledi. Sindri oradan ayrılmıştı ki bir sinek çıkageldi ve Brokk’un koluna konup cüceyi soktu, cüce buna rağmen ateşi körüklemeye devam etti. Nihayetinde Sindri deriyi ocaktan alınca, altın kılları olan bir yaban domuzu ortaya çıktı. Sonra ocağa biraz altın koydu ve tıpkı öncesinde olduğu gibi Brokk’a ateşi körüklemesini söyleyip oradan ayrıldı. O gider gitmez sinek de hemen geri döndü, Brokk’un ensesine konup öncekinden iki kat daha sert bir şekilde cüceyi ısırdı. Brokk, buna rağmen Sindri dönene kadar dayandı. Nihayetinde Sindri geri dönüp ocaktan altın yüzük Draupnir’i çıkardı. Sonra ateşe biraz demir koydu ve Brokk’a körüklemesini söyledi, eğer körüklemeyi bırakırsa nesnenin bozulacağını söyledi, ancak sinek tekrar çıkageldi. Brokk’un gözlerinin arasına kondu ve cücenin gözkapaklarını soktu; akan kanlar nedeniyle Brokk göremez olmuştu. Cüce ister istemez ellerinden birini, sineği kovmak için körükten ayırdı. Tam o sırada demirci cüce yetişti ve eserinin neredeyse çöp olacağını haykırıp demiri ocaktan kaldırdı; ocaktan çıkan şey bir çekiçti. Bu üç nesneyi de Brokk’a verip bir an önce Asgard’a gitmesini ve bahsin karşılığını istemesini söyledi. Æsir Tanrıları yargı koltuklarına oturdular. Loki ve Brokk arasındaki bahsin sonucuna Odin, Thor ve Frey karar verecekti. Loki hedefinden hiç şaşmayan Gungnir adlı mızrağı Odin’e, Sif’in başına konar konmaz kök salacak altın saçı Thor’a, rüzgârı her zaman lehine kullanan ve gerektiği durumda katlanıp cepte taşınabilen gemi Skidbladnir’i de Frey’e verdi. Brokk ise her dokuz gecede bir kendisi kadar ağır sekiz yüzük daha “doğuran” Draupnir’i Odin’e teslim etti. Frey’e de hem havada hem de denizde bütün atlardan çok daha hızlı giden, yoldayken kıllarından saçılan güçlü ışıkla karanlık bölgeleri ve hatta gecenin kendisini dahi aydınlatan Gullinbusti adlı yabandomuzunu verdi. Thor’a ise Mjöllnir adlı çekici sundu; Thor, bu çekiçle önüne çıkan her şeye ne kadar sert vurursa vursun çekicin üstünde tek çizik dahi oluşmazdı. Ayrıca bu çekiç nişan aldığı her şeyi vurur, sonrasında kendi gücüyle sahibinin eline geri dönerdi. Thor isterse bu çekici minicik olana kadar küçültüp cebinde taşıyabilirdi. Öte yandan bu çekicin bir kusuru vardı: Sapı azıcık kısaydı. Bu hazineler üstüne Æsir, bahsi kazanan kişinin Brokk olduğunu duyurdu, zira Mjöllnir’in gelişiyle birlikte Buz Devleri’ne karşı müthiş bir silah kazanmışlardı. Loki, başını kaybetmektense başka bir bedel ödemek istedi ama Brokk razı olmadı. “Öyleyse yakalayabiliyorsan yakala da görelim,” diyen Loki, lafı söyler söylemez gözden birdenbire kayboldu, çünkü hem havada hem de suda koşmasını sağlayan özel ayakkabılar giyiyordu. Cüce, Thor’dan Loki’yi yakalamasını istedi ve Thor da öyle yaptı. Sonunda Brokk tam Loki’nin başını kesmek üzereydi ki Loki, bahsin yalnızca başı üzerine olduğunu, boynuna zarar gelmemesi gerektiğini haykırdı. Bunun üzerine Brokk, Loki’nin dudaklarını birbirine dikmeye başladı. Kendi bıçağıyla bir kesik atamamıştı, ama kardeşinin çuvaldızıyla ufak delikler açtı ve bu deliklerden geçirdiği sırımla Loki’nin ağzını sıkı sıkı dikti. Bunu yaptıktan sonra da dikmek için kullandığı sırımı, Loki’nin dudaklarını yırtarak geri aldı35.
İdun’un Kaçırılışı
Dev Kadını Skadi’nin Æsir arasına nasıl kabul edildiği ve babası Thjazi’nin cinayetinin bir telafisi olarak Njord’un Skadi’ye eş olarak verildiği hikâye zaten anlatıldı. Loki’nin hileleri bu olaylara doğrudan etki etmişti. Zamanında Loki ve Hoenir’i yanına alan Odin, yiyecek bulmanın çok zor olduğu dağlar ve çorak araziler üzerinden gidecekleri bir yolculuğa çıktı. Nihayetinde bir vadiye indiler ve bir sığır sürüsüyle karşılaştılar, sürüden birini kapıp ateş yaktılar ve eti kaynatmaya başladılar. Piştiğini varsayıp eti ateşin üstünden aldılar ancak et hâlâ çiğdi, bu yüzden bir süre daha kaynatmak zorunda kaldılar. İkinciye aynı şey olduğunda bu tuhaf olayın sebebinin ne olduğunu tartışmaya başladılar. O sırada bir ağacın altında oturuyorlardı ve tepelerinden gelen bir ses duydular. Bu ses, etin bir türlü pişmeme sebebinin ağaçta tüneyen canlı olduğunu söylüyordu. Daha dikkatlice bakınca ağaçta kocaman bir kartal olduğunu gördüler. Kartal, öküzün etiyle kendi açlığını da dindirirlerse etin çok geçmeden pişeceğini söyledi. Tanrılar buna rıza gösterdiler, böylece kartal aşağı doğru süzüldü ve etin hem ön butlarını hem de arka butlarını kaptı. Loki bunu görünce o kadar sinirlendi ki bir sopa alıp kartala vurdu. Bunun üzerine kartal uzaklara doğru uçmaya başladı ama sopanın bir ucu kartalın vücuduna âdeta yapıştı, diğer ucuysa Loki’nin elinde kaldı. Böylece Loki, kollarının kopacağını düşündüğü o âna kadar ağaçların ve tepelerin üzerinde sürüklendi. Merhamet etmesi için kartala yalvardı ama İdun’u ve elmalarını Asgard’dan kaçırmaya söz verene dek kurtulamadı. Ancak yemin edip kartalın bu isteğini gerçekleştireceğine söz verdikten sonra, dostlarının yanına dönebildi. Böylece Asgard’a geri döndüler. Kartal’ın Loki’ye verdiği süre dolmak üzereyken Loki İdun’a gidip Asgard’ın sınırlarının ötesinde bulunan ormanlık bir alanda çok özel elmalar keşfettiğini söyledi. Hiç şüphesiz İdun, bu elmaları almayı çok isterdi ve bunun için de elmaların keşfedildiği yere gitmesi gerekecekti. Üstelik karşılaştırmak için kendi elmalarını da yanına alsa iyi olurdu. Bunun üzerine İdun gözlerinin bağlanmasına izin verdi ve aniden kartal çıkagelip onu kaçırdı. Kılık değiştirmiş Dev Thjazi’den başkası olmayan bu kartal, İdun’u Thrymheim’deki meskenine taşıdı ve bir süre boyunca orada tuttu. Æsir, çok geçmeden İdun’un elmalarının yokluğunu hissetmeye başladı, çünkü saçları ağarmaya, bedenleriyse yaşlanmaya başlamıştı ve gençliklerini geri getiremiyorlardı. İdun’un ortadan kayboluşunu araştırmak için ciddi bir toplantıda bir araya geldiler. Sonra aralarından biri, İdun’un Loki’yle birlikte Asgard’ın dışına doğru yürüdüğüne şahit olduğunu söyledi. Tanrılar Loki’yi huzurlarına çağırarak onu ölümle ve korkunç işkencelerle tehdit ettiler. Loki o kadar korkmuştu ki Freyja doğan kılığını ödünç vermeyi kabul ederse şayet İdun’u geri getirebileceğine dair söz verdi. Bu isteği kabul edildi ve Loki doğan kılığında Jotunheim’e doğru uçtu. Tam da Thjazi’nin balık tutmak için denize açıldığı, İdun’un ise evde yalnız olduğu bir vakitte Thrymheim’e vardı. İdun’u bir cevize dönüştürdü ve onu yanına alır almaz uçabildiği kadar hızla uçmaya başladı. Ama çok geçmeden Thjazi eve döndü ve İdun’u bulamayınca kartal şekline bürünüp Loki’yi kovalamaya başladı. Kartal, doğanla olan arayı yavaş yavaş kapatıyordu. Æsir, iki kuşun birbirine iyice yakınlaştığını görünce, Asgard’ın surlarının dışına hemen bir talaş yığını yığdılar. Loki içeri girer girmez de bu talaşları aleve verdiler. Kartal zamanında duramadı ve doğrudan büyük ateşin içine daldı. Kanatları alev aldı ve uçmaya devam edemedi. Böylece Æsir Tanrıları, Thjazi’yi ele geçirdiler ve Asgard’ın kapılarının hemen girişinde onu öldürdüler.
Thjazi, en korkunç devlerden biriydi. Babası Olvaldi o kadar zengindi ki Thjazi ve iki kardeşi Idi ve Gang, mirası bölüşecekken altınları kucak dolusu bölerek ayırmak zorunda kalmışlardı. Thjazi’nin kızı Skadi, babasının ölümü için kefalet talep etmek için Asgard’a geldiğinde, bir eş seçme izni verildiğinde memnun kalmadı; aynı zamanda Æsir’in kendisini güldürmesini istedi ki bu neredeyse imkânsız gibi görülüyordu. Acil durumla ilgilenmesi için yine Loki’ye başvuruldu, bunun üzerine Loki bir keçiyle edebe aykırı münasebetlerde bulundu ve Skadi elinde olmadan gülmeye başladı. Sonrasında Odin, Thjazi’nin iki gözünü eline aldı ve gökkubbeye fırlattı, devin gözleri göklerde birer yıldız olarak kaldı36.
Thor’un Jotunheim’e Yaptığı Talihsiz Yolculuk
Yıldırım Tanrısı Thor, devlerin en azılı düşmanıydı. Buna rağmen onlarla karşılaşmalarında galip çıkan her zaman o değildi. Günlerden bir gün keçileri ve Loki’yle beraber yol alıyordu, hava kararınca köylülerin yanında kalmaya karar verdiler. Thor burada keçilerini kesti, derilerini yüzdü ve yemek için hazırladı. Sonra köylü adamı, eşini, oğlunu ve kızını yemeğe ortak olmaları için davet etti, yalnız tüm kemikleri keçilerin derisinin içine koymalarını istedi. Yalnızca biri hariç hepsi bu isteğe boyun eğdi. Çiftçinin oğlu Thjalfi, iliği yemek için uyluk kemiklerinden birini kırmıştı. Şafak vakti gelince Thor uyandı, kıyafetlerini giydi, Mjöllnir’i havaya kaldırdı ve çekiciyle keçilerin derilerini kutsadı. Çok geçmemişti ki keçiler ayaklandı, tıpkı önceki günkü gibi capcanlıydılar. Fakat içlerinden birinin arka ayağı topallıyordu. Bunun üzerine Thor, köylünün ya da ailesinden birinin uyluk kemiğini kıracak kadar dikkatsiz davrandığını anladı. Öfkeyle kaşlarını çattı, çekicini öyle sıkı sıkı tutuyordu ki parmak boğumları bembeyaz kesildi. Köylü ve ailesi, merhamet dileyip telafi olarak ellerindeki her şeyi vermeyi teklif ettiler. Thor, karşısındakilerin ne kadar çok korktuğunu görünce öfkesi dindi ve yatıştı. Fidye olarak köylünün iki çocuğunu yani oğlu Thjalfi ve kızı Roskva’yı almayı kabul etti, o andan sonra bu ikisi Thor’u takip etmeye başladılar.
Keçileri köylüye bırakan Thor, Jotunheim’e olan yolculuğuna devam etmek için yola koyuldu. Önce kıyıya vardı, sonra okyanusun derinliklerini aştı ve beraberindekilerle birlikte bir kez daha karaya ayak bastı. Çok geçmeden büyük bir ormana vardılar, karanlık çökene kadar bu ormanda zikzak çizip durdular. Ayağı çabuk olan Thjalfi, Thor’un erzakla dolu heybesini taşıyordu. Yol boyunca yemek olarak toplayabilecekleri çok az şey vardı. Gece çökünce başlarını bir yere sokabilmek için etrafa bakındılar ve devasa bir baraka buldular, barakanın yan tarafındaki kapısı en az baraka kadar genişti. İçeri girdiler ve uyumak için uzandılar. Gece yarısı öyle şiddetli bir deprem oldu ki tüm bina adeta yerinden oynamıştı. Thor dostlarını uyandırdı ve orta duvardaki kapıyı göstererek daha küçük olan odaya gitmelerini söyledi, kendisiyse Mjöllnir’i eline alıp binanın eşiğine oturdu. Thor’un kulakları büyük bir patırtı ve velveleyle çınlıyordu. Sabah olunca dışarı çıktılar ve yakınlarda, ormanın içinde uzanmış muazzam cüsseli horlayan bir adam gördüler. Thor, gece duyduğu gürültüye sebep olan şeyin ne olduğunu anlamıştı. Güç kemerini iyice sıktı, ancak tam o sırada devasa adam uyandı ve (söylenene göre) Thor hayatında ilk kez hemen gücüne başvurmak istemedi. Bunun yerine adamın ismini sordu. Adam cevap verdi: “Adım Skrymir. Ben de senin adını sorardım ama gerek yok, çünkü senin Asa-Thor olduğunu biliyorum. Eldivenime ne yapmışsınız böyle?” Skrymir, bu sözleri söyler söylemez eğilip eldivenini yerden aldı. Thor, geceyi geçirdikleri barakanın aslında devin eldiveni olduğunu, küçük odanın ise başparmağı kısmı olduğunu fark etti. “Beraber seyahat edelim mi?” diye sordu Skrymir. “Olur,” dedi Thor. Yola çıkmadan önce iki grup ayrı ayrı kahvaltılarını yaptılar; Skrymir kendi heybesinden, Thor ve beraberindekilerse kendi heybelerinden yediler. Sonra Skrymir, yiyecekleri tek bir heybeye koymayı teklif etti. Thor bu teklife razı oldu, böylece Skrymir hem onların erzağını hem de kendi erzağını tek bir heybeye koyup omzuna attı. Skrymir, gün boyunca diğerlerinin önünden devasa adımlarla yürüdü, akşam olunca da kocaman bir meşe ağacı bularak gece yatacakları yeri belirledi. “Ben burada uyuyacağım, heybeyi alıp yemeğinizi yiyebilirsiniz,” dedi. Hemen sonra uykuya daldı ve şiddetle horlamaya başladı. Thor, heybenin düğümünü açmaya koyuldu ama başaramadı. O kadar çabalamasına rağmen çok vakit kaybedince öfkelenmeye başladı, Mjöllnir’i iki eliyle kavrayıp Skrymir’in kafasına vurdu. Skrymir uyanarak “Başıma bir yaprak mı düştü?” diye sordu. Ardından “Yemeğinizi yediniz mi?” dedi. “Evet, yedik,” diye cevap verdi Thor. “Biz de şimdi yatıyorduk.” Gece yarısı Thor, yine Skrymir’in horlayışıyla ayağa fırladı, tüm orman bu sesle yankılanıyordu. Devin yanına gitti, çekicini havaya kaldırdı ve alnına öyle bir darbe indirdi ki çekicinin ucu devin kafatasına kadar gömüldü. Skrymir uyanıp sordu: “Şimdi ne oldu? Başıma bir meşe palamudu mu düştü? Thor, sen ne yapıyorsun?” Thor, yeni uyandığını ve vaktin geceyarısını henüz geçtiğini söyleyip oradan uzaklaştı. “Ah ona üçüncü kez bir vurabilsem, işte o zaman bir daha asla gün yüzü göremez,” diye düşündü Thor kendi kendine. Skrymir tekrar uykuya dalana kadar bekledi. Günün doğmasına az bir zaman kala dev yeniden uykuya daldı ve Thor hemen devin yanına giderek tüm gücüyle şakaklarına darbe indirdi, öyle ki bu kez çekici sapına kadar devin kafatasına gömüldü. Skrymir uyandı, eliyle çenesini kaşıdı ve şöyle dedi: “Herhalde tepemdeki ağaçta kuşlar var, dalların üstünden kafama bir şey düşüp duruyor. Sen uyanık mısın Thor? Hadi, yola çıkma zamanı geldi, Utgard Kalesi zaten çok uzakta değil. Kendi aranızda konuşurken duydum, benim çok büyük olduğumu söylüyordunuz, ama Utgard’a vardığınızda benden çok daha büyük adamlar göreceksiniz. Ayrıca izin ver giderayak sana iyi bir tavsiye vereyim: Çok böbürlenme. Utgard-Loki’nin yanındakiler, çok böbürlenen küçük adamlara tahammül etmezler. Belki geri dönmek istersin ki bu yapabileceğin en akıllıca şey olur. Ama ille de gideceğim diyorsan doğuya doğru ilerle. Ben şurada gördüğün dağlara, kuzeye doğru gideceğim.” Skrymir, bu sözleri söyledikten sonra erzak heybesini omzuna atıp ormanın dışına doğru yürüdü. Thor ve yanındakiler, onun gitmesine çok memnun oldular.
Thor ve yoldaşları gün ortasına dek yürüdüler. Ardından açık arazinin ortasında yükselen bir kaleyle karşılaştılar, bu kalenin tepesini görebilmek için kafalarını öyle fazla kaldırdılar ki başları enselerine değiyordu neredeyse. Kalenin içine açılan geçitler demir parmaklıklarla kapatılmıştı, fakat küçük kapağın yanından içeri sokuldular ve kocaman bir salonla karşılaştılar, buraya doğru yürümeye başladılar. Kapı açıktı. İçeri girdiler ve muazzam boyutlardaki birçok adamın oturaklar üstünde oturduğunu gördüler. Kral Utgard-Loki de bu adamlar arasındaydı. Thor ve yoldaşları Kral’ı selamladılar, ama Utgard-Loki yalnızca küçümseyici bir kahkaha atıp karşısındaki minik adamın Binici Thor olup olmadığını sordu. “Hiç şüphesiz göründüğünden daha büyüksündür,” dedi. “Söyleyin bakalım, sen ve yoldaşların ne gibi işlerde iyisiniz? Ayırt edici bir yeteneği olmayan hiç kimse bizim konuğumuz olamaz.” Diğerlerinin arkasında dikilen Loki söz aldı: “Sonucunu görmeye dünden hazır olduğum bir yeteneğim var, buradaki hiç kimse benden daha hızlı yemek yiyemez.” Utgard Loki cevap verdi: “Birazdan öğreniriz.” Sonra Logi adındaki bir adama oturduğu yerden kalkıp öne çıkmasını, Loki’yle yemek yeme yarışı yaparak yeteneğini göstermesini emretti. Üstü et dolu büyük bir tahta içeri getirildi ve zemine bırakıldı. Et dolu tahtanın bir ucuna Loki, diğer ucuna Logi oturdu ve bütün güçleriyle yemeye başladılar. Nihayetinde tahtanın ortasında buluştular, fakat Loki yalnızca eti yerken; Logi etlerle birlikte kemikleri, bir de üstüne tahtayı yemişti. Dolayısıyla Loki yarışı kaybetti. “Şuradaki genç çocuk ne yapar?” diye sordu Utgard-Loki. “Ben de biriyle koşu yarışı yapmak isterim,” dedi Thjalfi. “Öyleyse çok hızlı koşman gerekecek,” oldu Utgard-Loki’nin cevabı. Sonra açıklığa giderek Hugi adındaki küçük bir adamdan, Thjalfi ile yarışmasını istedi. İlk yarışta Hugi o kadar öne geçti ki hedefe dokunup geri döndüğünde yolda Thjalfi’yle karşılaştı. “Eğer kazanmak istiyorsan bacaklarını azıcık daha açmalısın ama şu âna dek bizi ziyaret eden en hızlı koşucu sensin doğrusu,” dedi Utgard-Loki. İkinci yarışta Hugi hedefe dokunup geri dönmüştü ki Thjalfi’nin hâlâ koşacak epey mesafesi vardı. “Çok iyi, çok iyi ama üçüncü kez de koşsanız sonucun değişeceğini sanmıyorum,” dedi Utgard-Loki. Ardından bir kez daha koştular. Hugi hedefe dokunup geri döndüğünde, Thjalfi daha yolun yarısını bile tamamlayamamıştı. Herkes, bu yarışı da bitmiş olarak kabul etti. “Bizimle ne gibi bir yarışa girişebilirsin Thor? Güçlerin hakkında muhteşem övgüler duyduk,” dedi Utgard-Loki. “Aranızda içmek isteyen biri varsa, onunla içebilirim,” diye cevap verdi Thor. “Pekâlâ,” dedi Utgard-Loki. Ardından salona geri dönüp, içki taşıyıcısını çağırdı. Kusur işleyen adamları, büyük bir boynuzdan içki içmekle cezalandırılıyordu, işte bu boynuzun getirilmesini emretti. “Eğer biri bu boynuzu tek içimde bitirebilirse gözümüze girer; zira bazıları iki çekişte anca bitirebiliyor. Ancak üç çekişe ihtiyacı olan zayıf adamların aramızda barınması söz konusu olamaz.” Thor, baktığında boynuzun çok geniş olmadığını ama epey uzun olduğunu gördü. Çok susamıştı ve boynuzu dudaklarına götürüp kana kana içti, ikinci kez yudum almak için kafasını kaldırmasına gerek kalmayacağını düşünüyordu. Ancak ne kadar içebildiğine bakmak için durduğunda, sanki içkiyi hiç azaltamamış gibi geldi. “Güzel içtin ama çok fazla içtiğin de söylenemez. Doğrusu biri bana Asa-Thor’un aslında o kadar da iyi bir içici olmadığını söylese buna inanmazdım, eminim ikinci yudumunda boynuzu boşaltacaksın,” dedi Utgard Loki. Thor hiçbir cevap vermedi, alabileceği en büyük yudumu aldı; buna rağmen boynuzun öbür ucu hâlâ Thor’un düşündüğü gibi yukarı kalkmamıştı. Durup baktığında ilk içişinden daha da az içmiş gibi geldi, en azından artık boynuzun içindeki içki dökülmeden taşınabilecek bir seviyeye inmişti. “Üçüncü kez içmek ister misin bilemem ama çoğunu bıraktın zaten. Eğer diğer oyunlarda da bu kadar beceriksiz çıkarsan, Æsir içinde sahip olduğun büyüklüğü bizim aramızda kazanamazsın, haberin olsun,” dedi Utgard-Loki. Thor öfkelendi, boynuzu bir kez daha dudaklarına götürdü. Tüm gücüyle içmeye başladı, sınırlarını zorlayana dek içti. Durup baktığında içki seviyesinin çok az azaldığını görmüştü ama artık içmek istemiyordu. “Tahmin ettiğimiz kadar büyük bir adam olmadığın aşikâr. Belki şansını başka oyunlarda denemek istersin, zira görünüşe göre bu oyunda şansın yaver gitmedi, değil mi?” dedi Utgard-Loki. Thor cevap verdi: “Risk almaya hazırım. Fakat söylemeliyim ki buradaki gibi içseydim, evimde, Æsir arasında büyük övgüler kazanmıştım bile.” Utgard-Loki söze girdi: “Küçük çocuklarımız bazen kedimi yerden kaldırarak eğleniyorlar; bu çok küçük bir oyun, gelgelelim senin düşündüğüm kadar yüce olmadığını kendi gözlerimle görmesem böyle bir şeyi sana asla önermezdim.” Salonun zeminine büyük bir gri kedi getirildi. Thor öne çıktı, elinin birini kedinin göbeğinin altına koyup kaldırdı. Ama Thor ne kadar zorlarsa, kedi de o kadar yay biçimini alıyordu; Thor kolunu yukarı uzatabildiği kadar uzattı ama kedinin yalnızca tek bir patisi yerden havalanmıştı. Yani Thor, bu oyunu da kaybetmişti. Utgard-Loki pek fazla şaşırmadığını, çünkü Thor’un etraftaki adamlara kıyasla minik bir adam olduğunu söyledi. “Eğer çok küçük olduğumu düşünüyorsanız içinizden biri gelip benimle güreşsin, şu an gerçekten çok öfkeliyim,” diye cevap verdi Thor. Utgard-Loki söze girdi: “Bu salondaki hiçbir adam, seninle güreşme tenezzülünde bulunup kendini alçaltmaz ama yaşlı bakıcım Elli’yi çağırayım madem.” Bunun üzerine Elli adlı kadın geldi ve Thor ile güreş tuttu, fakat Thor ne kadar sıkı tutmaya çalışırsa çalışsın, Elli de o denli sıkı duruyordu; nihayetinde Elli kendi numaralarından birkaçını kullanmaya başladı ve Thor tek dizinin üstüne çökmek zorunda kaldı. “Sanırım bu kadar yeter, Thor buradaki hiç kimseye güreş konusunda kafa tutamazmış,” dedi Utgard-Loki. Bunları söyledikten sonra Thor ve yoldaşlarına oturacakları yerleri gösterdi. Thor ve dostları geceyi orada geçirdiler ve büyük bir misafirperverlikle ağırlandılar.