
Полная версия
Melankolinin kısa anatomisi
(Kimileri, her yıldıza bir dünya denebileceğine inanır; buna göre bu dünya, en aşağı mevkiden tanrıların yönettiği karanlık bir yıldızdır.)
Gregorius Tholosanus yedi cins eterik ruhtan veya melekten bahseder, her bir gezegen için bir adet; Cardan’ın da söz ettiği bu varlıklar Saturnine, Jovial, Martial27 gibi sıfatlarla anılırlar. Cardan onlara substantias primas (birincil maddeler) der ve ekler: Olympicos daemones Trithemius, qui praesunt zodiaco (Trithemius onlara burçlar kuşağını yöneten Olimpos ruhları der). Cardan ruhlardan en yüksek yerlerde yaşayanların melek, Ay’dan daha aşağıdakilerinse şeytan olduğunu düşünür; onları birkaç ad ve görev altında gruplandırır. Dionysius her bir ülke ve her bir insan için farklı melekler olduğunu, bunların, o insanların ve ülkelerin civarında yaşadığını ve bu meleklerin de yardımcı meleklerinin olduğunu söyler; sayıları tek kelimeyle sonsuzdur, gökteki yıldızlar kadar çok. Marcilius Ficinus bu fikrin ardında durur gibidir, bunu kendi sezgisine dayanarak mı yoksa Platon’dan etkilenerek mi yaptığını bilmiyorum (yüksek rütbeliler kendinden aşağı rütbedekileri yönetir, aşağı rütbedekiler daha da aşağıdakileri; dünyaya en yakın yaşayanlar bizi yönetir, biz de onları iyi ve kötü melekler diye ayırır, bize faydalı mı zararlı mı olduklarına göre onlara tanrılar veya iblisler der; buna göre onları sever veya onlardan nefret ederiz) ama muhtemelen Sokrates’in takipçisi Platon’dan etkilenmiş olmalı ki o da tümüyle, quem mori potius quam mentiri voluisse scribit (bir yalan söylemektense ölmeyi yeğleyeceğini söyleyen) Sokrates’in otoritesine dayanarak dokuz tür ruhtan bahseder; Sokrates de Pisagor’dan öğrenmiştir bunu, Pisagor’un kaynağı Trismegistus’tur, Trimegistus’unki ise Zerdüşt : 1. Tanrı 2. İdealar 3. Zekâ sahibi olanlar 4. Baş melekler 5. Melekler 6. Şeytanlar 7. Kahramanlar 8. Hükümranlar 9. Asiller28: Bunların bazısı, tanrılar gibi, mutlak iyidir ve bazısı kötüdür; bazısı ikisi de değildir, inter deos et homines (insanlarla tanrılar arasındadır). İnsanları yöneten kahramanlar ve daemonlar olarak onlara cinler denirdi ya da Proclus ve Iamblichus gibileri, onlara insanla Tanrı arasındaki varlıklar, hükümranlar ve asiller der, bu varlıkların krallar ve onların ülkeleri üstünde, etki ve hakimiyet sahibi olduğunu söylerdi. Buna göre ruhlar belki de göksel kürelerin birkaçında yaşamaktadır ve küre ne kadar yüksekse oranın halkı da o kadar üstün olmaktadır. Galileo Galilei ve Nunco Sidereo adlı kitabında Kepler, bu yönde fikir belirtirler; Satürn’ün ve Jüpiter’in kürelerinde hayat olduğunu söylerler. Tycho Brahe de bazı mektuplarında bu yolda zayıf bir imada bulunmuştur. Fakat tüm bu iddiaları Zanchius ve P. Martyr haklı delillerle çürütürler.
Gördüğümüz gibi bu adamlara göre etersel ruhların sayısı sonsuz olmalıdır; eğer matematikçilerimizin dediği doğruysa ve bir taş, yıldızlar küresinden yani sekizinci küreden dünyamıza düşecek ve her saatte yüz mil katedecek olsa yere varması en az 65 sene sürecekse, yer ve gök birbirinden bu kadar uzaksa, bazılarının dediğine göre gök yerden 170 milyon mil mesafedeyse, göğün de ötesinde başka gökler, yapısı kristale veya suya benzeyen küreler varsa ve Maginus’un dediği gibi bu küreler de ruhlar barındırıyorsa tüm bu boşluğun kaç ruh barındırması icap eder? Üstelik Thomas, Albertus ve daha nice adamların meleklerin şeytanlardan sayıca fazla olduğunu iddia ettiğini de ekleyelim.
Sayıları ister çok olsun ister az, Quod supra nos nihil ad nos (kavrayışımızı aşan meseleler bizi ilgilendirmez). Ancak, Martianus’un budalaca varsaydığı üzere Aetherii daemones non curant res humanas, onlar bize aldırmıyor ve hareketlerimizi gözetmiyor olsalar bile bu etersel ruhların yönetecek başka dünyaları ve takip edilecek başka işleri olacaktır. Bu Ay-altı ruhlardan veya şeytanlardan kısaca bahsedeceğiz; geri kalanlar için ise din âlimlerimiz şeytanların yıldızlar ve gökler üzerine hiçbir gücünün olmadığını söylemektedir. Carminibus caelo possunt deducere lunam (sihirleri ile gökten ayı indirebilirler) gibi sözler şairlerin kurgusundan ibarettir; Horace’ın cadı Canidia’ya söylettiği sistere aquam fluviis, et vertere sidera retro (nehirleri durdurur, yatağından geriye bile çevirirler) gibi sözler tamamen yalandır. Onlar, kıyamete değin bu Ay-altı dünyaya hapsedilmişlerdir ve dört element29 dışında hiçbir şeye etki edemezler, o kadarını bile ancak Tanrı’nın izni dahilinde başarabilirler. Bu Ay-altı şeytanları hem yerlerine hem vazifelerine göre ayıran diğer yazarların aksine Psellus onları altıya ayırır: ateşte, havada, toprakta, suda, ve yeraltındaki şeytanlar; bunların yanında periler, su perileri, satirler vb. ayrı bir kategori oluştururlar.
Bodine’in Theatri Naturae’sine göre kayan yıldızlar, ateş ejderleri ve insanları in flumina aut preacipitia (nehirlere veya uçurumlara) çeken ignes fatui30 ateş ruhlarının veya şeytanların işidir: Quos, inquit, arcere si volunt viatores, clara voce Deum appellare aut prona facie terram contingente adorare oportet, et hoc amuletum majoribus nostris acceptum ferre debemus (İnsanlar bu ışıkları uzak tutmak için net bir sesle Tanrı’nın adını telaffuz etsin veya yüzleri yere değerek secde edip ona tapınsın); benzer şekilde sahte güneşler ve aylar, sık sık da yıldızlar gösterip gemilerin direklerinde otururlar (in navigorum summitatibus visentur). Onlara, Eusebius’un Contra Philosophos’unda Zenophanes’e dayanarak Dioscuri, yani “ufak bulutlar” denmektedir; ad motum nescio quem volantes (rüzgârla beraber her yöne uçar dururlar) ama Cardan’a göre insana görünmezler, eğer görünürlerse bu mutlaka insanın başına gelecek bir yaramazlığın habercisidir. Bazen iyi bir iş yapar gibi gözüktükleri de olur, mesela bir deniz savaşında kendilerini hangi tarafa gösterirlerse zaferi o kazanır; genellikle Aziz Elmo’nun ateşi31 denir onlara ve fırtınadan sonra ortaya çıkarlar; Polonyalı dük Radzivilius, bu görüntülere Sancti Germani Sidus (Aziz Germanus’un Yıldızı) der ve onları, 1582’deki İskenderiye’den Rodos’a giderken, hem fırtına sonrasında hem de fırtına esnasında gördüğünü anlatır. Hikâyeler böyle doğaüstü görüntülerle doludur. Bazıları bu şeytanların İzlanda’da bir dağ olan Hecla’da, bazıları Sicilya’daki Etna Yanardağı’nda, Lipari veya Vezüv’de yaşadıklarına inanır. Bu tür şeytanlara, batıl inanışlı kişiler Pyromancy32 ile tapınmaktadır.
Havasal ruhlar veya şeytanlar genellikle havada gezinir ve nice fırtınalara, kasırgalara, yıldırımlara yol açarlar; meşe ağaçlarını yarıp evleri, ahırları ateşe verir, insan ve hayvanları çarpar, Livius’un zamanında yaşandığı gibi gökten taş, yün ve kurbağa yağdırırlar; gökte sahte ordular ve kılıçlar meydana getirip tuhaf sesler duyururlar; böyle bir olay Türkler gelmeden evvel Viyana’da gözlenmiştir, Roma tarihinde de pek çok örneğinden, Scheretzius de Spectris’inde, Lavater’in yine aynı isimli kitabında ve eski Romalılardan Julius Obsebquens’in doğaüstü olaylar hakkında yazdığı kitapta bahsedilmiştir. Machiavel bunun pek çok örneğini betimler; Josephus, kitabı de Bello Judaico’da Kudüs’ün yok edilmesinden önce gökte bazı emarelerin göründüğünü anlatır. Gulielmus Postellus, ilk kitabı de Obis Concordia’nın yedinci kısmında etkili bir argüman kullanarak insanları şeytanlara ve ruhlara inanmaktan vazgeçirmeyi dener. Meteorologlarımıza göre ani fırtınalar ve hortumlar doğal nedenlerle ortaya çıkmaktadır; fakat ben, Bodine’le aynı fikirdeyim: O, Theatri Naturae’de bu olayların çoğunun hava şeytanlarınca ortaya çıktığını yazmaktadır; Richard Argentine, onların fırtınalara ata biner gibi bindiğini de iddia etmektedir (tempestatious se ingerunt). Kormannus’a göre umutsuzluğa düşmüş bir adam, öylelerinin pek sık yaptığı gibi kendini asarak veya suda boğarak canına kıyarsa bu şeytanlar bir günahkârın ölümünü bayram edip dans ederek kutlarlar. Bu varlıklar havayı bozup hastalık ve salgın çıkarabilir, fırtınalara, deniz kazalarına, yangınlara ve sellere neden olabilirler. Jovianus Pontanus bunun İtalya’da Mons Draconis’te yaşanmış son derece hatırda kalıcı bir emsalini nakleder. Lapland, Litvanya ve İskandinavya’da, Saxo Grammaticus, Olaus Magnus ve Damianus a Goes’in tanıklıklarına göre, denizcilere rüzgâr satıp fırtınalar çıkaran büyücüler çok yaygındır. Venedikli Marcus Paulus, aynı tür büyücülerin Tatarlar arasında da bulunduğunu kaydeder33. Porfirios’a göre bu tür şeytanlar kendilerine adak adanmasından zevk alırlar ve eskiden dünyayı korkuyla idare etmişlerdir, Roma’da, Yunanistan’da ve Mısır’da pek çok isimle anılmış, pek çok putun şahsında kendilerine kurban kestirmişlerdir. Bugün dahi kandırdıkları çeşitli milletleri, mesela Hintlileri demir yumrukla yönetmekte, tanrı diye tapınılmaktadırlar. Eski putperestlerin tanrıları şeytanlardı, Trismegistus bunu Asclepius adlı eserinde itiraf etmekte, sihirli sözlerle şeytanları birer ikona içine davet edebildiğini söylemektedir. Aynı şeytanlar, Pictorius’un kanaatine göre bugün Katoliklerce “azizler adı altında saygı görmektedir.” Cardan’ın düşüncesine göre cadılarla cinsel ilişkiye girmeyi arzulayan varlıklar (incubuslar ve succibuslar), şekil değiştiren, büyücülere hizmet eden, dokunulduğu zaman bedenlerinin buz gibi soğuk olduğu keşfedilen ruhlardır. Çekinmeden anlattığına göre, Cardan’ın babasının, ona yirmi sekiz yıl yarenlik etmiş havasal bir şeytanı vardı. Agrippa’nın köpeğinin tasmasına bir şeytanın bağlı oluşu gibi, bazıları Paracelsus’un kılıcının kabzasında bir şeytan taşıdığını söylerler, eğer bu Erastus’un ona attığı bir iftira değilse tabii. Yine bazıları şeytanları yüzüklerinde taşır, mesela Jannes ve Jambres böylesi şeytanların yardımıyla pek çok şey başarmıştır; Simon Magus, Cinops, Apollonius Tynaeus, Iamblichis ve yakın zamanlardan bir örnek olan Trithemius gibi. Trithemius, İmparator Maximilian’a merhum karısını ölümünden sonra göstermişti, Godelman’a göre suret o kadar netti ki İmparator, kadının boynundaki siğili (et verrucam in collo ejus) bile seçebilmişti. Delrio ikinci, Cicogna üçüncü kitabında, Boissardus de Magis et Veneficis isimli kitabında, böyle şeytanların sıradışı işlerinden çeşitli örnekler verirler.
Su şeytanları Naiadeler veya su perileridir, dolayısıyla sular ve nehirlerle ilgililerdir. Paracelsus’a göre onların kaosu sudur; orada yaşarlar, bazıları onlara periler deyip kraliçelerinin Habundia olduğunu söyler; sel baskınlarına neden olup sık sık gemileri batırırlar, insanları pek çok şekilde kandırırlar. Trithemius’a göre, erkeklerin karşısına succubuslar olarak veya başka şekillerde kadın suretinde çıkarlar. Paracelsus onların ölümlü erkeklerle yaşayıp onlarla evlendiği birkaç hikâye nakleder. Bu ruhlar birkaç yıl kocalarıyla yaşarlarmış, kocalarının bir yanını beğenmedikleri zaman ise onları terk ederlermiş. Bunlardan biri, Numa’ya34 çok yakın olan Egeria’ydı. Diana ve Ceres bu varlıklardandır. Olaus Magnus, İsveç kralı Hotherus’un bir av sırasında maiyetinden ayrı düşüp su perileri ile karşılaşmasını, onların bir şölenine konuk oluşunu detaylarıyla anlatır. Hector Boethius, iki İskoç lordu Macbeth ve Banquo’nun ormanlarda gezinirken üç tuhaf kadınla rastlaşıp onlardan geleceklerini öğrendiklerini nakleder. Bu ruhlara adak adayarak bilgi edinmek isteyenlerin yaptığı şeye hidromantia, yani su ile kehanet denir.
Toprak şeytanları; koruyucu tanrılar, cinler, panlar, satirler, orman perileri, umacılar, periler, Robin Goodfellow’lar35 ve trollerdir. İnsanlarla en çok alaka kuran ruhlar bunlardır, o yüzden en büyük zarara da bunlar yol açarlar. Bazıları, eski dinsiz milletleri korkuya düşürerek onlara pek çok put ve tapınak yaptıranın sadece bu cins ruhlar olduğunu düşünür. Filistinlilerin taptığı Dagon, Babillilerin taptığı Bel, Sidonluların Astarte’si, Mısırlıların İsis ve Osiris’i bunlardandır. Bazıları, bizim peri dediklerimizi de bu sınıfa koyarlar. Perilere eski zamanlarda çok derin bir batıl inançla hürmet edilirdi, mesken tuttukları evler süpürülüp temizlenir, içine bir kova temiz su ve güzel erzaklar konur, onları buna benzer hareketlerle hoş tutup rahatsız etmeyen kişilerin pabuçlarında para bulacağı, işlerinin bereketli gideceği düşünülürdü. Çayırlarda ve yeşil yerlerde dans eden ruhlar bunlardır, Lavater ve Trithemius bu kanıdadırlar; Olaus Magnus da onlara katılır ve ekler: O perileri yaşlı kadınlar ve çocuklar görebilirler, ovalarda sık sık rast geldiğimiz yeşil çemberleri bırakanlar da onlardır; oysa bazıları bu çemberleri düşen meteorların veya Doğa’nın elinden rastlantıyla çıkmış birer biçim sayarlar. Hieronymus Pauli, İspanya’daki Barcino36
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Yazarın tek romanı Habeşistan Prensi Rasselas’ın Öyküsü, yayınevimiz tarafından yayımlanmıştır.
2
Melankoli, sözcük anlamı ile “Kara Sevda”. 19. yüzyıla dek duyguların, vücudun salgıladığı sıvıların etkisi olduğuna inanılırdı. Melankoli hem bir duygusal durumdu hem de bu sıvılardan biriydi. (ç.n.)
3
Çelişkiler.
4
Münakaşalar.
5
İstişareler.
6
Orijinal metinde Spirit. 17. yüzyılda iki tür ruha inanılıyordu. İlki Tanrı’nın Adem’e üflediği, insana bilinç veren ruhtu. İkincisi, beyinle kasların iletişimini sağladığı sanılan esrarengiz, akışkan bir maddeydi ve hayvansal ruh diye de anılırdı. Burada sözcük ikinci anlamıyla kullanılıyor. (ç.n.)
7
16. asır sonlarında eser vermiş İtalyan asıllı doktor, gerçek adı Salustio Salviani. İsimleri Latinleştirerek yazmak o çağın Avrupa’sında yaygın bir adetti.
8
Arap tıbbında karın boşluğuna verilen ad. (ç.n.)
9
Yazar, bu deyimle saldırgan akıl hastalarını kastetmektedir. (ç.n.)
10
Bugünkü adıyla Blumia. (ç.n.)
11
Daha yaygın bilinen adları ile söylersek Spartalılar. (ç.n.)
12
Sonraki ayetler şöyledir: “İğrenir olmuşlardı bütün yemeklerden, Ölümün kapısına yaklaşmışlardı. O zaman sıkıntı içinde RABbe yakardılar, RAB kurtardı onları dertlerinden. Sözünü gönderip iyileştirdi onları, Kurtardı ölüm çukurundan.” Mealler, 2001 yılında yayımlanmış yeni çeviriden alıntıdır. (ç.n.)
13
Censorlar, eski Roma’da geniş yetkilere sahip devlet memurlarıydı. (ç.n.)
14
Romalı şair Claudian’ın (ölümü MS 404) bir şiirinden alıntıdır. (ç.n.)
15
“Sen kazandın Celileli!” Son putperest imparator Julian’ın son sözleri. Celile, Hz. İsa’nın memleketidir. (ç.n.)
16
Thomistler: Thomas Aquinas’ın öğretilerini takip eden düşünce ekolü. (ç.n.)
17
Elçilerin İşleri, bölüm 23.
18
Aziz Augustine’in adı, İngiltere’de bazen Austin veya St. Austin şeklinde yazılır. (ç.n)
19
Dekan: Bu bağlamda, vaiz anlamındadır. (ç.n)
20
Asurlularda kralın yaverine verilen unvan. (ç.n.)
21
Pasetik Para. Harcandığında uçup ilk sahibine dönen sihirli para. Adını Pases diye bir büyücüden alır. (ç.n.)
22
19. yüzyıla kadar meteorların, uzaydan dünya atmosferine giren taşlar olduğu bilinmiyordu. (ç.n.)
23
Karolenj imparatoru, Türkiye’de yaygın bilinen adıyla Şarlman. Bu olay 793 yılında yaşanmıştır. (ç.n.)
24
İncil’e ek olarak dahil edilmiş, yazarı meçhul kitap; kıyamet yaklaşınca yaşanacak olayları anlatır. (ç.n.)
25
Esir (eter): Eskiden uzayı doldurduğu sanılan madde. Esir teorisi 1905’te Einstein tarafından boşa çıkarılmıştır. (ç.n.)
26
Mitolojide, evrenin yaratılmasından önce var olan kargaşa hâlindeki boşluk. 17. yüzyılda, Güneş sisteminin dışındaki uzayın halen kaosla dolu olduğu fikri yaygındı. (ç.n.)
27
Kelime anlamıyla Satürn’e, Jüpiter’e, Mars’a ait. Her gezegen bir karakter ve ruh haliyle özdeşleşmişti: Satürn, ketum ve sert mizaçla; Jüpiter, neşeyle ve canlılıkla; Mars, savaşçılıkla. (ç.n.)
28
Bu son iki sözcükle, insan liderler değil insanları etkisi altına alan ruhlar ve şeytanlar kastediliyor. (ç.n.)
29
Dört klasik element ateş, toprak, su, hava. Eski çağlarda gökcisimlerinin bozulup aşınmayan beşinci bir elementten yapıldığı sanılıyordu. 17. asırda gözden kısmen düşmüş ancak kaybolmamış bir teoriydi bu. (ç.n.)
30
Aptallar Işığı. Bataklıklarda görülen ve peşinden gidildikçe uzaklaşan esrarengiz ışık. Ateş Ejderi sözüyle de aynı fenomen kastedilmektedir. (ç.n.)
31
Gemi direklerinde beliren mavi bir ışıltı. Bugün, nedeninin havadaki elektrik yükü olduğunu biliyoruz. (ç.n.)
32
Ateş yoluyla geleceği görme. (ç.n.)
33
Kırım ve Kazan Tatarlarında yağmuru yağdırmak veya durdurmak için ayin yapma töresi vardı. (ç.n.)
34
Roma’nın yarı efsanevi yasa koyucusu, MÖ 7. asır. Hakkındaki başlıca bilgi kaynağımız Plutark’tır. (ç.n.)
35
İngilizcede puck da denilen, afacan bir peri.
36
Barcelona’nın Latincedeki adı. (ç.n.)