bannerbanner
AJAN HIZLIPATI
AJAN HIZLIPATI

Полная версия

AJAN HIZLIPATI

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля

Buket Tahmaz Savaş

AJAN HIZLIPATI

“Burak Baran’a ve Efe Ege’ye…”


Yazar Hakkında

Temmuz aylarından birinde, üstelik güzel bir günde doğdum. Lise ve üniversite eğitimimi tamamladıktan sonra içimden gelen sesi daha fazla bastıramayıp 2013 yılında “Yakin’e Yol” isimli ilk romanımı yazdım. Çocuklarla aramdaki bağı güçlendireceğine inandığım Ajan Hızlıpati kitabını yazmama ilham veren bir kedi, iki oğul ve kedi sever biri olan eşimle birlikte Bursa’da yaşıyorum…

Ajan Hızlıpati, hazırlamakta olduğum serinin ilk kitabı. Çocukların zihinsel, düşünsel ve dilsel gelişimine katkı sağlamak adına, her kelimeyi özenle seçtim ve bilinçli olarak uzun cümleler kurdum. Ben birçok kişinin aksine çocukların yetişkinlerden daha zeki olduğuna inanıyorum. Ne dersiniz?..


İlk Rapor

Yüce Komutan Amir Mırlak,

Ajan Akademisinde, evlere girmeyi başaran ajanların günlük olarak size rapor yazması ve ilk raporda kendini tanıtması gerektiği söylenmişti. Aldığım bu emir gereği, tüm ayrıntıları günlük raporlarımla size tek tek aktaracağım.

Öncelikle size kendimi tanıtmalıyım. Ben; üstün zekâlı, son derece çevik, müthiş atak, fevkalade hızlı, üst düzey dikkat yeteneğine sahip, altıncı hissi çok kuvvetli, korkusuz ve cesur yürekli, gelmiş geçmiş en şirin kedi olan, eşi benzeri olmayan güzellikteki uzun ve tüylü tek kuyruğun sahibi, muhteşem sevimlilikte, beş aylık görünümlü ama aslında üç buçuk aylık olan, çok özel Ajan Hızlıpati.

“Kutsal Görev” için eğitilip sahaya gönderilen yedi ajandan biriyim. Diğerleri maalesef bu görevi tamamlayamadı ve kendilerinden haber alınamıyor. Ben ise kıvrak zekâm, gösterdiğim yüksek sabır, şirinliğim, kuyruğum, korkusuzluğum ve cesaretim ile görevimin ilk adımını başarıyla tamamladım.

Raporumu yazmaya başlamadan önce söylemeliyim ki; böyle büyük bir görevin kahramanı olduğum için çok heyecanlıyım Amirim. Ve bu görevi başarıyla yerine getirmek için gereken her şeyi yapacağım. Tüm emirlerinize itiraz etmeden uyacağım. Hiçbir koşulda vazgeçmeyeceğim. Asla pes etmeyeceğim. Bıyıklarım ve kuyruğum üzerine yemin ederim.

Görevim boyunca beni çok büyük zorluklar beklediğinin farkındayım. Ama ne olursa olsun gizli kimliğimi koruyacağım ve her gün yaşadıklarımı ve tespitlerimi raporlayacağım. Bu görevin sonunda elimizde insan ırkı ile ilgili çok ayrıntılı bir rapor olacak. Bu sayede insanlarla olan savaşımızda kazanan biz olacağız ve kedi dünyasının geleceği kurtulacak.



Bu insanlık için küçük, ama kedi dünyamız için çok büyük bir adımmm mır, mır, mırr…

Bu arada Amirim, akademiden size benim çok geveze, haylaz, aşırı derecede meraklı, kendini beğenmiş (özellikle kuyruğumu) olduğumu ve okuma yazmayı öğrendiğim hâlde sayı saymayı bir türlü öğrenemediğimi söyleyebilirler. Ama siz inanmayın onlara. Bunlar hep benim yeteneklerimi ve muhteşem kuyruğumu kıskananların uydurması.



RAPOR a-2-1.dbx5

Nihayet bugün, hedef gösterilen eve kendimi aldırmayı başardım. Kapılarındaki şirinlik çalışmalarım ve acı miyavlamalarım tam bir hafta sürdü. Dişi olan insan her akşam eve girmeden önce bana bakarak aynı cümleyi söylüyordu:

“Ayyy! Ne tatlı şeysin sen böyle!”

Tabii ben henüz insancayı öğrenemediğim için ne demek istediğini anlamıyorum Amirim. Dil uzmanlarımızın çözmesi için raporuma duyduğum her şeyi kelimesi kelimesine yazıyorum. Bu arada, umarım bilim insanlarımız DAÇ’ı, yani “Dil Anlama Çipi” projesini bir an önce sonuçlandırabilirler. Böyle yabancı dil bilmeden anlaşmak çok zor oluyor. Söyledikleri hiçbir kelimeyi anlamıyorum. Acaba onlar beni anlayabiliyor mu?

Saçmalama Hızlıpati! Tabii ki anlıyorlardır. İnsanlar kedilerden daha gelişmiş. Kim bilir neleri başaran çipleri var? Bir kitapta okumuştum. Onların bir sürü bilim insanı varmış. O bilim insanlarının içinde de İsviçreli olanlar varmış, çok ünlülermiş ve her şeye çözüm buluyorlarmış.

“İsviçreli” ne demek acaba? Böyle “soslu” veya “mavili” ya da “neşeli” gibi bir şey mi? Tamam Amirim asıl konuya dönüyorum…

Dişi insan, garip garip kelimeler söyledikten sonra kapının önüne yemek ve su koydu. Miyavlamaktan çok yorgun düştüğüm için hepsini bir çırpıda yalayıp yuttum. Sonra da gizli görevim için tekrar kapılarında miyavlamaya başladım. Bu arada erkek olan insan geldi. Evine girerken bana baktı ama dişi olanı gibi garip sesler çıkarmadı. Bakışları sertti. Hatta haşindi. Hatta hatta tehditkârdı. Ben de ona baktım. Üstelik bakarken kulaklarımı geriye yatırıp gözlerimi kıstım. Benim de bakışlarım tehditkârdı. Benden şüpheleniyor olabilir. Çok daha dikkatli olmalıyım.




Bir hafta boyunca her akşam aynı şeyleri yaşadıktan sonra bugün dişi ile erkek insan birlikte eve geldiler. Dişi olan bana bakıp erkek olana, “Hayatım, artık alalım bu tatlı şeyi. Bak, yavru daha. Hem çocuklar da çok istiyor.” dedi.

Erkek olan da, “Alalım aşkım.” diyerek cevap verdi. Bu cümlelerden de bir şey anlamadım, ama içinde geçen bir kelime hemen beni alarma geçirdi:

“ÇOCUK!”

Ajanın El Kitabı 5. Madde: “Çocuk” kelimesini duyduğunuz yerden kaçın!



Kaçmamız isteniyorsa, bu “çocuk” denen şey çok tehlikeli olmalıydı. Eyvah, dedim. Başımı son bir miyavlamayla önüme eğip yavaşça geriye döndürdüm ve arkama baktım. Aklımda kaçma, vazgeçme düşüncesi vardı. 5. Madde çok açık ve net bir emirdi. Eve girmeye bu kadar yaklaşmışken nasıl kaçardım? Kaçmamalıydım. Bu görevi daha önce hiçbir kedi ajan tamamlayamamıştı. Hepsi evlere girmeyi ve o evlerde kısa bir süre kalmayı başarmıştı. Ama sonra birden raporları kesilmiş ve bir daha hiçbirinden haber alınamamıştı. Hatta bazıları ilk raporlarını bile gönderememişti. Hâlâ onların başlarına neler geldiğini merak ediyorum Amirim. Özellikle de dostum Ajan Benek’i…

Bütün kayıp ajanlarımız için bunu yapmalıydım. Kedi dünyasının geleceği için bu görevi tamamlamalıydım. Bu düşüncelerle arkama baktığım sırada dişi olan beni tutup kucağına aldı. Ensemden tuttuğu için hareket edemiyordum. Bu hamleyi beklemediğim için birden panikledim ve gözlerimi kapattım.

“Eyvah! Ajan olduğumu anladılar!”

Yoksa az önce sesli mi düşünmüştüm? Hiii, kediler aşkına! Ajan olduğumu ben kendim söyledim onlara! Eyvahlar olsun! Eğer dilimizi anlıyorlarsa sonum gelmişti.

Nasıl böyle bir hata yaparsın Ajan Hızlıpati?

Evet, nasıl böyle bir hata yaparım?

Bu kadar önemli bir görev için çok daha dikkatli olmalıydın!

Evet, daha dikkatli olmalıydım. Görevimi başlamadan bitirdim ne yazık ki. Bir dakika! Kendi kendime mi konuşuyorum, yoksa burada benimle konuşan başka biri mi var? Kendime bu düşüncelerle kızarken dişi olan beni yere bıraktı. Gözlerimi yavaşça açtım. Evet! Başarmıştım! Artık evlerindeydim. Demek ki anlamamışlardı ne söylediğimi.

Dişi olana yaklaşıp boynumu ve başımı bacağına sürttüm. Bu, ona teşekkür ettiğimin göstergesiydi. Ardından kafamı yukarıya kaldırıp şirin bir bakış attım. Yan gözle de erkek olan insana baktım. Bana hiç iyi bakmıyor.

Bu şirinlik gösterime karşılık dişi olan, “Ayyy, kıyamam sana ben. Çok tatlısın, miniksin, şirinsin ve harika bir kuyruğun var!” dedi.

Ne dediklerini anlamıyorum ama yüz ifadelerinden ve ses tonundan tahmin edebiliyorum. Dişi olan beni çok sevdi ama erkek olan şüpheleniyor. Onun bakışlarını hiç beğenmedim.

Eve girdiğime göre kısa bir keşif turu yapmalıydım. Ancak ikisi de tepemde dikilmiş bana bakıyorlardı. Tepkilerini ölçmek için patimi yavaşça kaldırıp bir adım attım ve dönüp dişiye baktım. Gülümsüyordu. Erkek olan yine sert bakıyordu. Sonra döndüm ve bir adım daha pati attım. Geriye baktığımda dişi yine gülümsüyordu. Erkek daha sert bakıyordu. Galiba bu erkek ile hiç geçinemeyeceğiz Amirim. Beni ürkütüyor. Onunla yalnız kalmamaya dikkat etmeliyim…



Benim evde dolaşmama tepki göstermeyeceklerinden emin olmuştum. Rahatça evi inceleyebilirdim. Ve yürümeye devam edip karşımdaki ilk kapıdan içeri girdim. Onlar da peşimden geldiler. Odayı koklamamdan çıkardığım sonuca göre burası mutfaktı. Sonra diğer odaları gezdim. Her gittiğim yere peşimden geldiler ve beni izlediler. Henüz bana güvenmiyorlar.

Saatlerce evi dolaşıp kokladım. Girmediğim delik kalmadı. İlk araştırma sonuçlarıma göre ev normal görünüyor. Ben evi gezerken erkek olan dışarı çıktı ve bir müddet sonra elinde paketlerle geri geldi. Bu arada ben de kıvranmaya başlamıştım. Çünkü çişim geldi ve bu evin hiçbir yerinde toprak yok. Eğer ortalık yere yaparsam daha ilk günden beni kapının önüne koyarlardı.

Ne yapmalıydım, nereye yapmalıydım? Patlamak üzereydim. Derken dişi olan insan beni ensemden yakalayıp küçücük bir odaya götürdü. O da neydi? Gözlerime inanamadım. Kum! Benim için kum alıp getirmişler. Bunun beni çok etkilediğini itiraf etmeliyim. Ama kendimi bu duygusallığa kaptırmadım tabii ki.

“Kendine gel Hızlıpati.” dedim. “Bunlar taktik, seni kandırmalarına izin verme ve görevini başarıyla tamamla!”

Hemen kumu eşeleyip çişimi ve kakamı yaptım. Üstünü kumla örttüm ve rahatladım. Oh be! Biraz daha tutsaydım çatlayıverecektim. Bir kitapta okumuştum. Çişini ve kakanı içinde tutmak iç organlarına zarar verirmiş. Çok hem de çok tehlikeliymiş. Bunu yapan yavrular ciddi şekilde hastalanırmış. Hımm… Gerçekten tehlikeli…

Kenara çekilmiş tüylerimi yalarken dişi olan erkek insana şu kelimelerle seslendi:

“Hayatım, çocuklar geldi kapıyı açar mısın?”

Erkek de cevap verdi.

“Açıyorum aşkım.”

Amanın! Tam arka patimi uzatmış yalıyordum ki “çocuk” kelimesini duyunca öylece kalıverdim. Donmuş gibiydim. Kulağımın birini öne uzattım ve tüm dikkatimi kapıya yönelttim. Meraklı gözlerle kapıdan girecekleri beklerken fark ettim ki ayağımı havada, dilimi de dışarıda unutmuşum. Hemen toparladım kendimi ve kapıya uzak bir köşede pusuya yatıp beklemeye devam ettim.

Kapıdan içeri iki erkek insan yavrusu girdi. Daha da irkildim. Kediler aşkına! Hem çocuk hem de erkek. Nasıl bir eve düşmüştüm? Kapılarının önünde miyavladığım bir hafta boyunca bu yavruları hiç görmemiştim. Demek ki ben evin önüne gelmeden önce çıkıyorlardı, akşam da ben kapılarından ayrıldıktan sonra eve dönüyorlardı. Görünüşe göre beni çok zor günler bekliyordu. Bu görev tahminimden daha tehlikeliydi. Ve artık daha fazla dikkat etmeliydim. İyi ki insanların dış görüntüsünden dişi mi erkek mi oldukları hemen anlaşılıyor. Biz kediler gibi olsalardı bir de onların kuyruklarının altına bakmak zorunda kalacaktım. Ama onların kuyrukları yok ki!



Böyle bir görevimin olmadığına sevindim birden. Çünkü bu erkek çocuklarına o kadar yaklaşmak zorunda kalmayacaktım. Tam bunları düşünürken birden beynimde bir ampul yandı. Çaattt! İnsanca ile ilgili bir şey saptamıştım. İnsan dilinde “çocuk” kelimesi kedi dilinde “yavru” demekti. Bu tespitimden sonra bir keyif mırlaması attım. Aferin bana. Çok kısa sürede ben bu insancayı öğrenirdim. Kendi zekâma bir kez daha hayran kalmıştım Amir Mırlak.

Ben keyif içinde gözlerimi kapatmış sırıta sırıta mırlarken, birilerinin tepemden bana baktığını hissettim. Gözlerimi açtığımda yavruların yanıma gelip beni izlediklerini gördüm. Nasıl irkildiysem, bütün tüylerim kabardı. Kuyruğumdaki tüyler bile.

Kuyruk demişken, ne kadar güzel kuyruğum var benim böyle. Yürüdüğüm zaman havada kendi kendine dans ediyor. Tüylü ve uzun. O kadar uzun ki, kıvrılıp uyuduğum zaman bütün bedenimi sarmalayıp etrafımda bir tur atıyor. Pıh pıh pıh… (Burada gülüyorum Amir Mırlak)

Kabarmış bir hâlde geriye doğru bir pati atıp sağ ön patimi de saldırılarına karşılık vermek için havaya kaldırdığımda, iki yavru arkalarını dönüp gittiler. Aaa, nereye? Şaşırmıştım. Çünkü bu yavrular çok tehlikeliydi ve bana saldırmaları gerekiyordu. Ajan Akademisinde öyle öğrenmiştik biz.



Ağzım açık, patim havada kalakaldım bir süre. Ta ki karnımdan gurultular gelene kadar. Midem, “Çok acıktım, doyur beniiiiii!” diye bağırıyordu bana. Hah, şimdi ne yapacaktım? Kimden mama istemeliydim? Evdeki insanlardan hangisine sırnaşmalıydım? Bir süre tek tek hepsini düşündüm, ölçtüm, biçtim, tarttım.

Yavrulara gitsem? Sakın ha! Bile bile kendini ateşe atma! Ajan el kitabında açık ve net bir uyarı var:

“Çocuklardan uzak dur!”

Erkek olan peki? Bana çok kötü bakıyor. Ya yanına gittiğimde etrafımızda kimse olmazsa? Ya beni yerse? Olabilir mi? Evet, olabilir. Çünkü insanlar hem otobur hem etobur. Kediler aşkına! Bunları yazmak bile kabarttı bütün tüylerimi.

Dişi insan? Evet, dişi! Beni eve o almıştı. Bana bakarken suratında sürekli bir gülümseme var. Üstelik elleri çok yumuşak ve çok güzel kokuyor. Ayrıca tespitlerime göre, diğerleri onun talimat vermesiyle çalışıyor. Yavrulara bir şeyler söylüyor, yavrular hareket ediyor. Erkek olana bir şeyler söylüyor, erkek olan gidip bir şeyler yapıyor. Yani bu evin komutanı dişi insan. Onunla daha yakın olmalı, kendimi onun koruması altına almalıyım…

Ahhh!.. Tam şu anda bir tespitim daha oldu Amir Mırlak. Dişi ve erkek insan birbirleriyle konuşurken iki kelime hep aynıydı. Dişi erkekle konuşurken hep “hayatım” ile başlıyor, erkek dişiyle konuşurken cümlenin içinde mutlaka “aşkım” kelimesi oluyor. Demek ki dişi insanın adı “Aşkım” erkek insanın adı ise “Hayatım”.

Bir de bana kendini beğenmiş diyorlarmış. Hıh, dâhiyim işte! Her yanımdan akıl fışkırıyor. Hem dâhiyim hem de çok tatlıyım…

Raporlarımda bundan sonra erkek ve dişi insandan bahsederken muhteşem zekâmla tespit ettiğim isimlerini kullanacağım Amirim. Kendimle bir kez daha gurur duydum. Birkaç güne kadar çözerim bu insancayı. Yahu ben ne kadar zeki bir kediyim böyle. Ne kadar mükemmelim, ne kadar harikuladeyim. Ben, ben, ben, mır, mırrr…

Evin içinde Aşkım’ı ararken mutfaktan enfes kokular geliyordu. Hoplaya zıplaya mutfağa gittim. Aşkım oradaydı. Yayılan kokuya bakılırsa leziz bir yemek hazırlıyordu. Benim de beslenmem gerektiğini ona hatırlatmak için bacaklarına patimle yavaşça dokundum. Bana bakıp gülümsedi ve işine devam etti. Anlamadı neden dokunduğumu. Ben bir daha patimle dürttüm onu. Yine anlamadı. Bu sefer sırasıyla başımı, yanağımı, boynumu, vücudumu ve en son kuyruğumu bacağına sürttüm ve bacaklarının arasında mırlayarak dolandım.

Bana bakarak, “Sabret, sana da mama var minik kedicik.” dedi.

Söylediklerinden hiçbir şey anlamadığım için yüzüne bakarak miyavlamaya devam ettim. O ise benim acı miyavlamama aldırmadan hazırladıklarını masaya taşıyordu. Sonra diğerlerine seslendi ve herkes mutfağa gelip masanın etrafındaki sandalyelere oturdu. Demek ki insanlar mamalarını burada yiyorlardı.

Ben de onlara uyum sağlamalıydım. O yüzden hemen mırlayarak boş olan sandalyeye atlayıverdim. Arka patilerimin üzerinde doğruldum ve ön patilerimi masaya koydum. Sırıtarak beklemeye başladım. Çünkü onlar da böyle bekliyorlardı mamalarını.

En son Hayatım geldi mutfağa. Beni masada görür görmez çok sert bir şekilde, “Çabuk in oradan! Sakın bir daha masaya çıktığını görmeyeyim!” dedi.

Ne söylediğini anlamasam da ses tonundan çok kızdığını tahmin ettim. Ve hemen kendimi yere attım. Neden böyle tepki gösterdiğini ise anlamadım. Ben sadece onlar gibi davranmaya, onlara uyum sağlamaya çabalıyordum. Üstelik biz kediler için arka patilerinin üzerinde doğrularak masadan mama yemeye çalışmak çok zor.



Ciddi sorunlar yaşayacağımı düşünüyorum ve bu erkek olan ile nasıl başa çıkacağım bilmiyorum Amir Mır-lak. Bakışları beni ürkütüyor. Bana karşı yoğun bir öfke duyuyor. Birtakım gizli planları varmış da uygulamak için zamanını bekliyormuş gibi. Sanki baş başa kalsak kuyruğumu dolayıp düğüm yapacakmış gibi, tüylerimi pembeye boyayacakmış gibi, ağzıma limon sıkacakmış gibi… Ben ona ne yapmış olabilirim ki?

Bu düşüncelerle onları izlerken birden Aşkım elindeki iki tane yemek tasını önüme koyuverdi. Birinde su, diğerinde ise harika kokan bir yemek vardı. Kediler aşkına, o kadar acıkmıştım ki önümde yemeği görünce sevinçten mırlayarak ağlamaya başladım. Ve tabaktaki bütün yemeği anında mideme indirdim. Oh! Ne kadar da lezzetliydi…

Yemek faslından sonra raporlarımı rahatça yazabileceğim bir yer aramak için evi tekrar inceledim. En sonunda da bu elbise dolabının en alt rafının arkasını seçtim. Burası oldukça gizliydi ve çalışmam için yeterli alan da vardı. Üstelik ortalıktan kaybolduğum zamanlarda kimsenin aklına buraya bakmak gelmezdi.

Açık olan pencereden gizlice kaçıp Ajan Akademisindeki odama geldim. “Cep bilgisayarımı”, “Çok Gizli Ajan El Kitabı’mı”, “Gizli Görev Pelerini’mi”, “Gizli Görev Maskemi” ve görevim sırasında lazım olabilecek diğer gizli malzemelerimi çantaya atıp tekrar eve döndüm. Gizli alanıma eşyalarımı yerleştirdim ve bu ilk raporumu size yazmaya başladım Amirim.

Bugün yaşadıklarım ve yazacaklarım bu kadar. O kadar yorulmuşum ki raporu yazarken bile defalarca esnedim Amir Mırlak. İlk raporuma son veriyorum. Yarın yine aynı saatte size günlük raporumu göndereceğimmm, mırr, mırr…

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу