bannerbanner
AJAN HIZLIPATI 3 – DEYIMLER VE ATASÖZLERI
AJAN HIZLIPATI 3 – DEYIMLER VE ATASÖZLERI

Полная версия

AJAN HIZLIPATI 3 – DEYIMLER VE ATASÖZLERI

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля

Buket Tahmaz Savaş

AJAN HIZLIPATI 3 – DEYIMLER VE ATASÖZLERI


Önceki Maceralarda Neler Olmuştu Hatırlayalım mı?

Kediler dünyasının insanlarla olan savaşını kazanabilmesi için ayrıntılı bir insanlık raporuna ihtiyaç vardı. Bunun için, Ajan Akademisi’nde eğitimini tamamlayan ajanlar insan ailelerin evlerine yerleşiyorlar ve kaldıkları süre boyunca insanlarla ilgili tüm gözlemlerini komutanlarına rapor ediyorlardı. Ancak insanlarla birlikte yaşamaya başlayan ajanlar aniden ortadan kaybolup raporların devamı gelmeyince, bunun arkasında yatan nedeni araştırmak için insanların arasına bir ajan yollanır. Bu ajan kediler dünyasının son umudu henüz eğitimini tamamlayamamış olan Ajan Hızlıpati’dir.

Son derece meraklı, azimli, hızlı, atik, çevik, muhteşem kuyruklu ve şirin olan Ajan Hızlıpati aynı zamanda kendini beğenmiş, ukala, ısrarcı, inatçı, ani tepkiler veren, hayal dünyası geniş ve gördüğü her şeyden komplo teorileri üreten bir kedidir.

Ajan Hızlıpati anne, baba ve iki çocuktan oluşan bir ailenin evine kendini aldırmayı başarır. Eve girdiği andan itibaren gördüğü her şeyi yanlış yorumlayan Hızlıpati bütün bu yanlışlıkları geceleri Amir Mırlak’a rapor etmeye başlar. Ajan kedi insanların yanında mücadele verirken bilim kedileri de DAÇ yani Dil Anlama Çipi üzerinde çalışmaktadırlar. DAÇ başarılı olursa kediler insanların dilini anlayabilecektir. O zaman da insan aileler arasındaki son derece tehlikeli olan gizli görevlerine gerek kalmayacaktır.

Macera boyunca oldukça komik durumlara düşen ajanımız, bir gün veterinerde eski dostu Ajan Benek’e rastlar. Benek’ten insanlarla ilgili gerçekleri öğrenir ve kendisinin her şeyi yanlış anladığını fark eder.

Maceranın sonunda insanlarla ilgili tüm tartışmalara ve ezeli savaşa son verecek mükemmel bir rapor yazar. Yeni ailesi ile mutlu ve huzurlu günler yaşarken bilim kedileri DAÇ’ın prototipini tamamlamışlardır. Denek olarak Ajan Hızlıpati kullanılmaya karar verilir ve deney sonucunda hiç beklemedikleri bir şey olur. Ajan Hızlıpati sadece insanları anlamakla kalmaz aynı zamanda bütün hayvan türlerinin dilini de anlamaya başlar. Üstelik konuşabilmektedir de. Tabii bütün bu yeteneklerinin farkına çok komik maceralar yaşayarak varır.


NOT: Ajanımız insancayı öğrenmeden önce evdeki insanlara, duyduklarından yola çıkarak isimler vermiştir. Evin annesine Aşkım, babasına Hayatım demektedir. Kedi dilinde yaşı küçük olanlara yavru denildiği için, çocuklar da ona göre yavrudur.



Bu Kitapta Neler Var?

Ajan Hızlıpati insanca konuşmayı öğrendikten sonra zaman zaman çok komik durumların içine düştü. Neden mi? Deyimler ve atasözleri yüzünden tabii ki…

Sadece insan türünün diline ait olan deyimler ve atasözlerini bir kediye söylerseniz ne olur? Cevap veriyorum; çok komik olur. Ajan Hızlıpati de insan ailesi ile gün içindeki diyaloglarında deyimler ve atasözlerini duyunca ilginç ve komik durumlara düştü. Düşünsenize; bir kediye sinirden gözlerinden ateş çıkıyordu derseniz, o da bunu olduğu gibi anlarsa neler yapar sizce? Ya da etekleri zil çalıyordu derseniz?

Neyse ki Ajan Hızlıpati şanslıydı. Çünkü Baran ve Efe onun yardımına koşuyordu. Ama bunlar olurken de çok gülüyorlardı. Biz nereden mi biliyoruz? Tabii ki Ajan Hızlıpati’nin Amir Mırlak’a yazdığı raporlardan ve çocukların günlüklerinden.

Okurken çok eğlendiğimiz o raporlardan deyimler ve atasözleri ile ilgili bölümleri aldık ve siz de eğlenin diye bu kitabı yazdık. Tıpkı filmlerdeki “kamera arkası sahneleri” gibi oldu. Bakalım gülerken gözlerinizden yaş gelecek mi?


Tavşan ve Dağ Arasında Neler Oluyor?

Yavruların benimle oyun oynamamasına biraz kırılmıştım amirim. Neden benimle ilgilenmediklerini sorduğumda “şimdi meşgulüz sonra gel” dediler. Kediler aşkına! Beni o kadar seven yavrular hiçbir açıklama yapmadan ve üzüleceğimi düşünmeden beni yanlarından kovmuşlardı. Çok incinmiştim. Beni üzdüklerini anlayana kadar konuşmayacaktım onlarla. Moralim bozuk bir şekilde kendimi Hayatım’ın çalışma odasına kapattım. Saatlerce çıkmadım oradan. Yavruların bana seslendiklerini duyuyor, beni aradıklarını biliyordum. Onlara cevap vermek için can attığım hâlde kendimi tuttum. Deli gibi oynamak istesem de yine de akşama kadar çıkmadım saklandığım yerden.

Akşam olunca Hayatım çalışma odasına geldi ve kitaplıktan aldığı bir kitabı okumaya başladı. Bu arada ben de çok sıkışmıştım. Resmen kıvranıyordum. Eğer biraz daha kalırsam olduğum yeri batırmak zorunda kalacaktım. Çok sessiz bir şekilde yerimden çıkıp kumuma ulaşmam lazımdı. Çünkü kimseyle konuşmak istemiyordum. Fark edilmeyeceğimi düşündüğüm bir anda tam yerimden çıkıyordum ki Hayatım’ın sesi ile irkildim.

“Ne yapıyorsun burada Hızlıpati?”

“Hiç!”

“Ne demek hiç?”

Tutma beni, işemek üzereyim, diyemedim tabii…

“Hiç işte!”

“Kime kızdın sen?”

Nasıl da anlamıştı kırgınlığımı. Ajan dediğin böyle olur. Yine de kendimi naza çektim ve omuzlarımı silkeleyerek cevap verdim.

“Kimseye…”

“O zaman haydi doğru Baran ve Efe’nin yanına. Kaç saattir seni arıyorlar.”

“Olmaz.”

“Anlamadım?”

“Olmaz işte. Küstüm ben onlara. “

“A? Neden?”

Hayatım’a üzüntümün sebeplerini ve yavrulara neden küstüğümü tek tek anlattım Amir Mırlak. O ise bu durumun beni ne kadar incittiğini yavrulara söyleyip söylemediğimi sordu. Tabii ki söylememiştim. Her şeyi söylemek mi lazım? Yaptıkları hatayı kendileri anlasınlar öyle değil mi, amirim?

Hayatım’a da böyle söyledim. O ise gülmeye başladı ve bana, “Tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış.” dedi. Ne demekti şimdi bu? Tavşan da kimdi? Eve yeni bir hayvan mı geliyordu yoksa? Üstelik tavşanla dağ arasında nasıl bir ilişki vardı? Dağın haberi olsa ne olurdu, olmasa ne olurdu? Dağ tavşanın kulaklarından tutup hesap soramazdı ya? Belki de sorardı? Ama zaten haberi de yokmuş. Of, bundan bize neydi ki? Ben o tavşanı hiç görmemiştim?

Kafamda bir yığın sorularla Hayatım’a bakakalmıştım. Düşüncelerimi dağıtıp bu soruların hepsini Hayatım’a sorduğumda kahkahalarla gülmeye başladı.

“Bunun neresi komik?”

“Oy Hızlıpati. Çok güldüm yahu…”

“Neden gülüyorsun Hayatım?”

“Bu sadece bir atasözü…”

“Atasözü mü?”

Atasözü komik bir şey miydi acaba? Ne olduğunu anlamıyordum ve Hayatım gülmeye devam ettikçe benim sinirlerim bozuluyordu. Her zamanki gibi yanlış anlamamak için bunu iyice öğrenmeliydim. Önce kendimi sakinleştirdim. Ardından da Hayatım’a sordum.

“Atasözü ne demek?”

“Atalarımızın yaşadıkları olaylara, deneyimlerine ve tecrübelerine dayanarak öğüt vermek amacıyla söyledikleri cümleler bunlar. Halk dilinde çok sık kullanılır. Çünkü hepsi birer öğüt ve yol göstericidir.”

“Ne gibi?”

“Mesela; damlaya damlaya göl olur, denir. Ama asıl söylenmek istenen şudur; küçük görüp önemsemediğin şeyler birike birike çok daha büyük şeylere dönüşür. Atasözlerinin hepsi çok önemlidir.”

“Hımm, anladım.”

“Gerçekten anladın mı?”

“Tabii ki anladım. Bizimde var böyle cümlelerimiz. Ama biz onlara patisözü diyoruz.”

“İlginçmiş. Sanki bizden kopya çekmişsiniz gibi geliyor Hızlıpati.”



“Hiç de bile. Biz sizden daha önce vardık dünya üzerinde. O yüzden siz bizden kopya çekmişsinizdir.”

“Pekâlâ, örnek ver o zaman.”

“Mama bulunur, kuyruk bulunmaz.”

“Hah, onun doğrusu, mal bulunur, can bulunmaz.

“Hayır değil!!!”

“Anlamını söyle o zaman Hızlıpati…”

“Kuyruğuna iyi bak, kaybedersen bir daha bulamazsın. Ama mamayı bulabilirsin demek.”

“Evet, doğru. Bizdeki anlamı da aşağı yukarı böyle sayılır. Malı, eşyayı, parayı çalışarak elde edebilirsin. Ama can öyle değil. O yüzden kendi kıymetini bilmeli, sağlığına dikkat etmelisin.”

“Çalmışsınız işte!”

“Yapma Hızlıpati! Bizim atasözlerimizi kendinize uyarlamışsınız.”

Çok kızmıştım amirim. Bir tane atasözü bizim patisözümüze benziyor diye böyle konuşması beni sinirlendirdi. Başka örnek istedi, ben de patisözlerimizi söyledim.

“Dört patinin nesi var, sekiz patinin sesi var.”

“Aa! Bu hiç olmamış ki. Dört patinin de sesi olur. Bu atasözünü hiç anlamamışsınız bir kere. Ayrıca o sözün doğrusu şöyle, bir elin nesi var, iki elin sesi var.

“Fazla ciğer göz çıkarmaz.”

Fazla mal göz çıkarmaz diyecektin galiba.”

“Kedinin boynuna ciğer as.”

“Onun doğrusu, kedinin boynuna ciğer asılmaz.

“Sabreden kedi, muradına erdi.”

“O da şöyle olacak; sabreden derviş muradına ermiş.

“!x?*!!!”

“Başka yok, bu kadar. Beş tane patisözümüz var biz kedilerin. Hepsini de çalmışsınız zaten…”

Çok sinirlenmiştim Amir Mırlak. Hayatım benim hâlime gülmeye devam ederken ben kızmış kedi mırlamamızı yapıp odadan çıktım.


Boğaz Kirlenir mi?

“Baran! Canım ne istiyor biliyor musun?”

“Ne istiyor bakalım?”

“Şöyle peynirli makarna, üzerine ton balığı, onun üzerine tavuk ciğeri serpilmiş ama az pişmiş olacak. En üstte de balık yumurtası ve kaymak olsun.”

Baran kusacak gibi oldu Amir Mırlak. Hatta yaratık gibi böğürdü ve eli ile ağzını kapattı.

“Öğğğk! Nasıl bir damak tadın var senin?”

“Tamam, o zaman hepsi ayrı ayrı olsun.”

“Başka bir emriniz?”

“Kızma bana. Her gün kuru mama yemekten fenalık geldi.”

“Kızmıyorum. Biz de isteriz yediğimiz her şeyden sana da vermeyi. Ama senin sağlığın için sadece kuru mama vermek zorundayız.”

“İyi de dışarda yaşayan bir sürü kedi var. Ne bulurlarsa onu indiriyorlar mideye. Hiç de sağlık sorunları yok Baran efendi. Beni mi kandırıyorsun?”

“Of Pati! Onların başlarında dökülen tüyler yüzünden ciyak ciyak bağıran bir insan annesi de yok ama. “

“Ne demek istiyorsun?”

“Tüylerinin sağlıklı olması ve sağa sola dökülmemesi için o kuru mamalardan başka bir şey yememen lazım. Üstelik onlarda senin sağlığın için gerekli olan bütün vitamin ve mineraller var. Yani tamamen siz kediler için özel.”

“Beni düşünüyorsunuz, aman ne güzel. İyi de yazık değil mi bana? Hep aynı şey, hep aynı şey… Ben de arada değişik lezzetler tatmak istiyorum.”

Bu acındırmama dayanamayan Baran mutfağa gidip buzdolabını açtı. Epeyce buzdolabının içini kurcaladıktan sonra mama kabıma daha önce hiç koklamadığım ve görmediğim bir şeyler koydu.

“Al bakalım Hızlıpati.”

“Bu ne?”

“Közlenmiş patlıcan. Değişik lezzetler istiyordun ya. Al sana çok değişik bir tat. Ye bakalım.”

Yavaşça yaklaşıp tedirginlik içinde mama kabımın içindeki tuhaf görünümlü şeyi kokladım amirim. Hımm, oldukça güzel kokuyordu. Dilimin ucu ile tadına baktım ve bayıldım. Çok lezzetliydi bu patlıcan denen şey. O kadar lezzetliydi ki yerken kulaklarım titriyordu. Nefes almadan yutmuşum bütün yemeği. Neşe içinde o muhteşem kuyruğumu salladım ve Baran’a teşekkür ettim. Bu keyiflenişim Baran’ın çok hoşuna gitti ve tekrar buzdolabını açarak karıştırmaya başladı.

“Hangisini versem acaba? Hah buldum! Al bakalım.”

“Bu ne?”

“Fındık ezmesi. Bakalım beğenecek misin?”

“Enfes!”

Harika bir tadı vardı Amir Mırlak. Onu da bir çırpıda yedim. Sonra da keyifle mırlayarak, “Sıradaki!” diye bağırdım. Bu sefer gözlerimi kapattım ve Baran’ın mama kabıma koyduğu yeni yemeği tahmin etmeye çalıştım.

“Süt kokusu var bunda. Ama sıvı değil kesinlikle. Açıyorum gözlerimi Baran.”

“Aç bakalım.”

“Aa! Bu da ne?”



“Tulum peyniri. Harika bir tadı vardır.”

“Bayıldım! Hadi tekrar kapadım gözlerimi. Başka bir şey koy.”

“Hımm, koydum. Kokla hadi.”

“Çok fazla koku var bu yemekte. Açıyorum gözlerimi Baran. Bu da ne? Çok değişik bir görüntüsü var.”

“Kısır. Annem çok sever. Yiyecek misin?”

“Tabii ki yiyeceğim.”

Salçalı, baharatlı, ekşili, müthiş bir tadı vardı amirim. Kısırın ardından pırasalı börek, makarna salatası, zeytinyağlı yaprak sarması, tarçınlı kek, keşkül ve sütlaç yedim. Çok eğleniyorduk Baran’la. Sonra Baran bu kadar çeşit yemeğin neden olduğunu düşünmeye başladı.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу