bannerbanner
CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SEN ÖLÜRSÜN BEN YASARIM
CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SEN ÖLÜRSÜN BEN YASARIM

Полная версия

CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SEN ÖLÜRSÜN BEN YASARIM

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
4 из 4

Sağdaki kapıdan elinde boş bardak dolu tepsiyle çıkan kız bana gülümsedi. Karşılık verdim. Konuşmadan, ahalinin çıktığı kapının arkasında olduğu bilgisini aldık verdik. O yöne yürüdüm. İçeriden alçak sesli konuşmalar, hıçkırıklar geliyordu. Derin bir nefes alıp içeri girdim.

Sayamayacağım kadar kadınlı erkekli insan, odanın neredeyse üç duvarını da kaplayan sedirlerde sıralanmıştı. Yerde başka zaman olsa durup seyredeceğim desenlerle kaplı kocaman bir halı vardı.

Ben içeri girince konuşmalar kesildi. Hıçkırıklar kesilmedi. O yöne ilerledim.

Hanife Hanım olması gereken yaşta bir kadın, kendinden daha genç iki kadının ortasındaydı. Yere bakıyordu. Beyaz eşarbının ucunu ağzına yapıştırmıştı, hıçkırıkları, tam anlamadığım kesik sözcüklerle kumaşın dokusundan sızıyordu. Yüzünü, gözlerini tam görmedim.

Uzaktan bakınca Hanife Hanım’ın eşi tam budur diyeceğiniz bir adam ayağa kalktı. Gözleri nemliydi. Hızlandım. Odanın ortasında sarıldık. Sırtını sıvazladım. Başka ne yapılır bilmiyordum.

Ayrılınca yerine doğru döndü. Onu izledim. Yanında oturan ihtiyar, kayarak bana yer açtı. Oturdum.

“Başın sağ olsun Haslet amca,” dedim.

Sağ elini dizime koydu.

“Sağ ol babam, sağ ol,” dedi. “Canlar sağ olsun.”

Sağımdaki ihtiyar onaylarcasına başını salladı.

“Aldılar götürdüler aslanımı, aldılar aslanımı benden,” dedi biraz kendi kendine, biraz bana.

Ne diyeceğimi bilemedim. Ben de yere baktım. Canım sigara istemeye başladı.

Dikildi oturduğu sedirde sonra. Yüzüme baktı. Kim olduğumu çıkaramadığını anladım.

“Remzi Ünal’ım ben Haslet amca,” dedim. “Telefonda konuşmuştuk.”

Yüzü oğlunu kaybetmiş birinin yüzü ne kadar aydınlanırsa o kadar aydınlandı.

“Tamam, tamam Remzi Ünal Bey yeğenim,” dedi. “Sesini alamadım, kusura kalma.”

“Önemli değil,” dedim.

Aniden elime yapıştı. Beklemediğim kadar sertti tutuşu. Elimi kurtarmaya yeltenmedim.

“Bul bunu yapanı,” dedi elimi aşağı yukarı sallayarak. “Kanını yerde koma… Sen bu işlerin adamıymışsın.”

Bak, bu anladığım dildendi.

“Biraz konuşabilir miyiz?” dedim. “Sakin bir yerde…”

Bakışlarına bir parça umut bulaştı sanki. İçime dokundu bu.

Ayağa kalktı.

“Gel babam,” dedi.

Peşinden yürüdüm. Hanife Hanım bize doğru bakmadı bile. Kimse bakmadı.

Odadan çıktık. Yeniden, bu kez dolu bardaklarla odaya girmeye niyetli kız bizi görünce yol verdi. Haslet amca terlikleriyle vakit kaybetmeden ortalıktaki ayakkabıların arasından yürüdü. Ben hızlı hareket etmeye çalışarak kendiminkini giydim. Dışarıya koşturdum.

Haslet amca çıkınca sağdaki beton kaplı alanın sonunda bekliyordu beni. Üç tahta sandalye vardı, kırmızı çıtalarla oluşturulmuş basit bir kameriyeye sardırmış gül ağacının dallarının altında. Gölge serindi. Haslet amca yeşil yeleğinin cebinden yerli bir sigara çıkardı oturmadan önce.

Yanına oturdum. Paketi tuttu bana. İçinden bir tane aldım. İkimizin de sigarasını yaktım. Nietzsche bıyıklı adam bize doğru geliyordu. İki adımda bir bastonunu yere vuruyordu.

İlk dumanı konuşmadan saldık bahçeye. Nietzsche bıyıklı adam yanımızda ayakta durdu, ne yapacağını bilmiyor gibi. Bana dönüktü başı.

Haslet amca adamın elini tuttu. Boş sandalyeye dokundurdu.

“Otur babam,” dedi.

Nietzsche bıyıklı adam eliyle sandalyeyi yokladı. Altına çekti. Bastonu bacaklarının arasına aldı. O zaman anladım.

“Dediğim gibi, kanını yerde koma,” dedi biraz da Nietzsche bıyıklı kör adama duyurmak ister gibi. “Yapabilir misin bunu?”

“Remzi Bey oğlum özel dedektiftir,” dedi adama. “Bize yardım ediyordu bu sigorta bulaşığında, Haydar.” Bana döndü. “Ha, yapabilir misin?”

Ne denirdi? Diyecek bir şey bulamadım. Başımı salladım.

Doğrudan lafa girdim.

“Neler oldu anlatsana Haslet amca?” dedim. “Başından.”

Bir nefes daha çekti sigarasından. Bariz bir destek alma isteğiyle.

Kör Haydar bıyıklarını sıvazlayıp daha iyi duymak için yandan bize doğru eğildi. Ben sigaramdan bir nefes daha çektim. Benimkine benzemiyordu ama sigara sigaraydı.

“Sabah gelmişler,” dedi tarazlı bir sesle. “Erkenden.”

Sustum. Elbette devam edecekti. Zordu, biliyordum.

“Annesi yukarıya kahvaltı çıkardığında görmüş. Tangırtıya, çığlıklarına ben de çıktım. Kadın bayılmış. Önce hangisine bakacağımı şaşırdım.”

“Şerefsizler ki ne şerefsizler!” dedi Kör Haydar ağzının içinden. Haslet amca o hiç konuşmamış gibi devam etti.

“Kan, kanı gördüm önce Yılmaz’ın yüzünden aşağı inen…”

Sesi titredi. Elini yüzüne kapadı. Vücudu titredi bu kez. Kör Haydar elini arkadaşının omzuna koydu, pışpışladı. Ben bir nefes daha çektim. Bu kez daha iyi geldi.

Haslet amca kendini toplamak için kafasını dikip derin bir nefes aldı. Sigarasını tutan eli titriyordu.

Başardı.

“Gürültüye kardeşi de geldi,” dedi kesik kesik. “Ben de bağırdım biraz herhal. Hatırlamıyorum. Kızı, Haydar’ı çağırmaya yolladım, içeri sokmadım.”

“Odada bir tuhaflık var mıydı?” dedim. “Karışıklık falan?”

Haslet amca düşünmeye çalıştı. Alnındaki çizgiler çoğaldı. Öne eğildi. Betonda koşuşturan kocaman bir karıncaya gözleri takılmış gibiydi. Ben de izledim hayvanı. Karınca betonun köşesinden aşağı indi, kayboldu. Sigaramdan bir nefes daha alıp ayağımın altında söndürdüm. Bekledim.

Eliyle gözünden inen bir damlayı sildi Haslet amca. Elini yeleğine sildi sonra. Bana baktı.

“Yoktu galiba,” dedi. “Zaten ortalığa fazla bakamadım o telaşla. Bir oğlana, bir hatuna…”

“Tamam,” dedim. “Sonra?”

“Haydar geldi,” dedi. “Telaştan düştü adam. Az biraz kendimize gelince Haydar polisi aradı.”

Saçma bir soru sormanın zamanıydı.

“Ambulans çağırdınız mı?”

Haydar dayanamadı artık. Atıldı onu engellememe izin vermemek için aceleyle.

“Ben yokladım,” dedi. “Olan olmuştu. Ruhunu teslim etmişti çoktan Yılmaz oğlum. Bakmaz mıyım!”

“Yarası nasıldı?” dedim Haslet amcaya. “Bakabildiniz mi?”

“Tabanca,” dedi Haslet amca. “Baktım elbet. Küçük bir tabanca… Az çok anlarım meretten. Yakından sıkmış. Yılmaz davranmamış bile. Kafası yastıktaydı.”

“Tek kurşun?”

“Evet, öyleymiş,” dedi Kör Haydar. Sustu sonra.

“Bir şey duymadınız mı o an?” dedim. “Evin içinde?”

Haslet amcanın gözleri bu kez bir başka karıncanın peşindeydi. Karınca telaşla bir öncekinin yolundan ilerleyip kayboldu.

“Yılmaz’ın odası evin içinde değil,” dedi sanki biz orada yokmuşuz gibi alçak bir sesle. “Üst katta. Kapısı arkadan. Fakülteye kaydolduğunda, ona bir oda falan yapalım dediğimizde ayrı kapı istemişti. Teyp meyp çalardı, aşağıdan duyulmazdı.”

“Kapı?” dedim.

Duruşunu değiştirmeden cevap verdi Haslet amca.

“Kazadan beri kapısını kitlemiyorduk,” dedi. “Açıktı. Anası, Esra, kolayca girip çıksın diye. Seslenince falan. Yemek, çay…”

“Ama tabanca patlayınca…”

Kafasını sağa sola salladı üst üste.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Remzi Ünal’ın taşınma hikâyesinin gerekçeleri için Yenik ve Yalnız macerasına bakınız.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
4 из 4