bannerbanner
Budizm Efsaneleri
Budizm Efsaneleri

Полная версия

Budizm Efsaneleri

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
2 из 2

Lakin nazırlar, bunun mümkün olmadığını belirtti: “Efendim, oğlunuz Asoka da hasta.”

Kral Bindusara’nın durumu o kadar kötüydü ki yalnızca birkaç günlük ömrü kalmış gibi duruyordu; bunu fark eden nazırlar, Asoka’nın üstünü başını mücevherlerle donatıp onu babasının huzuruna çıkardılar ve şöyle dediler: “Efendim, şimdilik tahtı Asoka’ya devredebilirsiniz. Susima elbet yakında Taxila’dan döner, o döner dönmez tıpkı dilediğiniz gibi başa onu geçiririz.”


Asoka


Fakat Kral, bunun üzerine öfkeye kapıldı.

Ardından Asoka söz aldı: “Eğer tahta geçmek benim hakkımsa Devatalar tacı benim başıma taksın!” Devatalar ansızın çıkagelip tacı genç prensin başının üstüne koydular.

Bu mucizeye tanık olan Kral Bindusara’nın ağzından oluk oluk kan akmaya başladı, biraz sonra oracıkta öldü.

Asoka’nın hükümdar olup tahta geçiş haberi Yakşalar tarafından göklere, Nagalar tarafından da yeraltına duyuruldu. Haberi duyan Radhagupta inzivasını sonlandırdı; çevrede hep aynı sözleri duyuyordu: “Bindusara’nın dönemi sona erdi! Asoka tahta geçti!”

Susima, olanlar kulağına gelince öfkeden deliye döndü; hiç vakit kaybetmeden Pataliputtra’ya doğru yola çıktı. Lakin başkentin ilk kapısına Asoka tarafından çıplak bir dev yerleştirilmişti, ikinci kapısında da diğer dev dikiliyordu, üçüncü kapıyı koruması için Radhagupta’yı görevlendirmişti, doğu kapısını ise bizzat kendisi savunacaktı. Radhagupta, doğu kapısının önüne ahşaptan bir fil de yaptırmıştı; bu sırada Susima’nın sığabileceği derinlikte bir çukur kazdırdı, içini kömürle doldurdu, üstünü çimenlerle kapattı, çimenlerin üstüne de kum döktü. İşini tamamlayınca Susima’ya seslendi: “Asoka’yı katletmeyi başarırsan başa sen geçeceksin!”

Susima doğu kapısına doğru yöneldi, “Asoka’yı alt edeceğim!” diye haykırıyordu.

Ne var ki yanan kömürle dolu çukurun içine düştü ve acı içinde öldü.

Susima ölmüştü. Efendisinin öldürüldüğünü duyan dev Bhadrayudha, sayıları bini bulan devleri de yanına alarak Bhagavat17 tarafından yönetilen mezhebe girip dini bir yaşamı benimsedi ve hep birlikte Arhat18 seviyesine ulaştılar.

II

Kral Asoka’nin Dönüsümü

Asoka’nın tahta çıkışının ardından, nazırları ona itaatsizlik etmeye başlamıştı. Bu meseleyi fark edince, onlara şöyle buyurdu: “Çiçek açıp meyve veren ağaçların hepsini kesin, geriye yalnızca dikenli olanları bırakın.”

Nazırları cevap verdi: “Hükümdarımızın aklındaki nedir? Dikenli ağaçları kesmek, çiçek açıp meyve veren ağaçları korumak gerekir.”

Kralın emirlerine üç kez itaatsizlik ettiler. Bunun üzerine Asoka, kılıcını hiddetle çekti ve beş yüz nazırının kellesini uçurdu.

Bahar mevsiminde, ağaçların çiçek ve meyve verdiği başka bir zamanda da Asoka, sarayının iç odalarındaki kadınlar tarafından etrafı sarılmış halde, şehrin doğu tarafındaki bahçenin yolunu tutmuştu. Yol üzerinde çiçek açmış bir asoka ağacını19 fark etti. Hemen ağacı saygıyla selamladı ve “İşte, benimle aynı adı taşıyan bir ağaç,” diye düşündü.

Kral Asoka’nın biraz vahşi bir görünüşünü vardı; o yüzden genç kadınlar ondan pek hoşlanmazlardı. Kral ağacın gölgesinde uykuya daldı; o uykuya dalınca kadınlar, can sıkıntısıyla asoka ağacının dallarını kırıp çiçeklerini ezdiler. Kral, bir zaman sonra uyanıp ağacın paramparça edildiğini gördü. “Bunu kim yaptı?” diye sordu. İç odalarındaki kadınların yaptığı söylendi. Bunu duyunca hiddetten deliye döndü. Beş yüz kadının etrafına bir dolu odun yığdırıp hepsini yaktı. Kral Asoka’nın zalim davranışlarına tanık olan insanlar, “Kral çok sinirleniyor; o Chandasoka, Öfkeli Asoka’dır,” dediler.


Asoka ağacı


Bu olaylar üzerine Baş Nazır Radhagupta, Kral’a sitem etti: “Ey hükümdarım! Ellerinizi böylesi çirkin işlerle kirletmek size yakışmıyor. Mahkûm edeceğiniz kişileri sizin yerinize cezalandıracak birilerini bulmalısınız, sizin tarafından verilen cezaları uygulayacak kişiler görevlendirmelisiniz.”

Bunun üzerine Asoka, suçluları idam etmek için uygun bir adamın bulunmasını buyurdu.

Başkent yakınlarındaki bir dağın eteklerinde, kır evinde yaşayan bir dokumacı vardı. Bu dokumacının Girika -veya Dağcı – adında bir oğlu vardı. Çocuk, çok hırslı ve zalimdi, anne babasına hakaret etmekten geri durmazdı; akranlarıyla kavga etmediği zamanlarda da karıncaları, sinekleri, fareleri, kuşları ve ağıyla yakaladığı balıkları öldürmekle meşgul olurdu. Öylesine gaddar bir çocuktu ki zamanla Chandagirika, yani Gaddar Girika adıyla anılmaya başlandı.

Bu çocuğun zalimce eylemleri, nazırların kulağına çalınmıştı; derhal çocuğun yanına gittiler ve ona, “Kral Asoka için cellatlık yapar mısın?” diye sordular.

“İsteyen herkes için memnuniyetle cellatlık yaparım,” diye cevap verdi çocuk.

Çocuğun cevabı Asoka’ya iletildi. “Çocuğu derhal huzuruma getirin,” dedi Asoka.

Muhafızlar çocuğun yanına gidip ona, “Kral seni huzuruna bekliyor,” dediler.

“Önce annemi ve babamı görmem gerekiyor,” diye cevap verdi Chandagirika.

Biraz sonra ailesinin yanındaydı. “Ey annem, ey babam! Kral Asoka’nın buyruğunda cellatlık yapmak için izninizi ve rızanızı istiyorum.”20

Gelgelelim anne ve babası, onu girişmek üzere olduğu işten vazgeçirmeye çalıştılar. Bunun üzerine öfkelenen Girika, ikisinin de canını aldı.

Bu sırada muhafızlar, çocuğun nerede kaldığını merak ediyordu. Onu görünce sordular: “Ne diye bu kadar oyalandın?”

Girika olanları anlattı. Sonrasında hükümdarın huzuruna çıkarıldı; huzura çıkarılınca hükümdardan kendisi için bir ev inşa ettirmesini istedi.

Kral istediği evi inşa ettirdi, gerçekten güzel bir evdi; ancak görüntüsünü bir kenara bırakırsak, içinde güzel olan hiçbir şey yoktu ve eve “Hoş Hapishane” adı verilmişti.

Genç Girika, bu sefer de şunu istedi: “Ey hükümdarım! Bana bir iyilik daha bahşedin. Bu eve giren kimse bir daha ayrılamasın.” Kral bu isteğe, “Peki, öyle olsun,” cevabını verdi.

Chandagirika, bundan sonra Kukkutarama21 manastırını tadilat ettirdi; orada sutra22 okumakla meşgul olan Keşiş Balapandita’ya rastladı.

“Cehennemde dirilecek olan kişiler vardır,” diyordu. “Zebaniler, o kişileri yakalayacaklar ve erimiş haldeki kızgın demirlerin üstüne yatıracaklardır; o demirden zemin o kadar sıcaktır ki yekpare halde yanan bir alevi andırır ve bu şekilde yere yatırılan kişilerin ağızları demir şişlerle zorla açılır, içlerine erimiş kızgın demirden alev topları itilir. Bu kızgın demir toplar, o sefil yaratıkların dudaklarını yakar; dillerini, boğazlarını, kalplerini, iç organlarını ve bağırsaklarını kavurarak tüm bedenlerini boydan boya dolaşır. Ey keşişler! Cehennemin işkenceleri işte böyle acıdır.”23

Keşiş, okumasını bitirdikten sonra Chandagirika’ya seslendi ve kurbanlarına benzer işkenceler uygulamasını buyurdu. Bunun üzerine cellat, kendisine teslim edilen suçluların üstünde bunları ve bunlara benzer işkenceleri uygulamaya başladı.

O günlerde, Sravasti kentinde eşiyle birlikte büyük okyanusu aşmış bir tüccar yaşardı. Hamile olan eşi, uzak denizlerdeyken Samudra veya “okyanus” adında bir oğul dünyaya getirmişti. Tüccar, en nihayetinde on iki yıllık aradan sonra yolculuğundan geri dönecekti; lakin beş yüz haydut tarafından yakalanıp öldürüldü. Bunun üzerine tüccarın oğlu Samudra, Bhagavat mezhebi öğretilerine uyarak dini bir yaşamı benimsedi. Sadaka dilene dilene ülkeyi dolaştığı sırada Pataliputtra’ya vardı. Yine bir şafak vakti kıyafetlerini giyindi, kaşayasını24 omzuna attı, çanağını25 yanına aldı ve dilenmek için kente indi. Etrafta dolaşırken Hoş Hapishane’nin önüne geldi, her şeyden habersizdi. Eşikten içeri adım atar atmaz, cehennemi andıran dehşetlerle dolu bir meskene girdiğini anladı. Hemen dışarı çıkmak istedi; ama göz açıp kapayıncaya kadar Chandagirika’nın eline düşmüştü bile. “Buraya girdiysen, burada ölmelisin,” dedi Chandagirika.

Eninde sonunda boyun eğmesi gerektiğini anlayan keşiş dehşete düştü ve ağlamaya başladı.

Cellat sordu: “Ne diye çocuk gibi ağlarsın?”

Keşiş cevapladı: “Bedenimi kaybedeceğim için ağlamıyorum elbette. Kurtuluş yolunda sarf ettiğim çaba yarım kalacak diye ağlıyorum. Ulaşması çok zor olan olgunluğa eriştikten sonra, mutluluk kaynağı olan dini yaşamı benimsedikten sonra, Sakyasinha26 tarafından talebeliğe kabul edildikten sonra, böyle bir talihsizlik yüzünden bunların hepsini geride bırakmak zorunda kaldığım için ağlıyorum.”

Cellat tekrar lafa girdi: “Kral hazretleri, bana buraya adımını atanları öldürme yetkisini bahşetti. O yüzden cesaretini topla. Kurtuluşa asla erişemeyeceksin zaten.”

Acı içindeki keşiş, kendisine bir aylık süre tanınması için yalvarmaya başladı. Chandagirika ise yalnızca yedi gecelik bir mühlete razı geldi.

Buna rağmen keşişin yüreği, ölüm korkusu yüzünden bir türlü rahat edemiyordu; zihni, “Yedi gün sonra hayatta olmayacağım!” düşüncesinden kaçamıyordu.

Yedinci günde Kral Asoka, iç odalarındaki kadınlardan birini genç bir adamla birlikte gördü; belli ki genç kız, delikanlıya âşıktı. Bu manzara, hükümdarı öfkeden deliye çevirdi. Kadın ve genç adam, onları bir havanda tokmakla dövüp geriye kemiklerinden başka bir şey kalmayıncaya kadar ezecek olan cellatın ellerine teslim edildi.


Asoka


Bu manzara karşısında dili tutulan keşiş haykırdı:

“Ah! O büyük münzevinin, o merhametin efendisinin sözleri ne kadar doğruymuş! İnsan bedeni gerçekten de gerçek özden ve sağlamlıktan yoksun bir çamur birikintisinden başka bir şey değil! Hani, o çehrelerin güzelliği şimdi nerede? Alımlı bedenlerin hoşluğu nerede? Ahmakların zevkle ve memnuniyetle yaşadığı şu dünyaya eyvahlar olsun! Şükürler olsun ki şu zindanda kaldığım süre gözümü açtı. Bu farkındalıkla varoluş okyanuslarını aşabilirim!”

Bütün gece boyunca Buda’nın öğretilerine yoğunlaşan ve zihin prangalarının hepsini parçalayan keşiş, gecenin sonunda Arhat seviyesine ulaştı.

Şafak sökerken Chandagirika, “Keşiş, gece sona erdi, güneş yükseldi; ölüm saatin geldi,” dedi.

“Evet,” diye cevap verdi keşiş, “gece gerçekten de sona erdi, benim için uzun bir varoluşun da sonunu getirdi; güneş yükseldi ve bana yüce lütuf ânını müjdeledi. Şimdi, ne istersen yapabilirsin.”

“Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum,” diye cevap verdi Chandagirika. “Sözlerindeki anlamı açıkla bakalım.”

Keşiş, şu sözlerle cevap verdi:

“Ruhumdaki o korkunç gaflet karanlığı yok oldu; beş örtüyle27 karartılmış ve eşkıyaları andıran kederle kuşatılmış o karanlık. Bilgelik güneşi yükseldi; kalbim göklerde mutludur, zira ilahi ışıklar bana varlıklar âleminin gerçek anlamını gösterdi. İşte! O yüce lütuf ânına tanık ol! Efendimin adımlarını takip edebilirim artık. Bu beden yeterince yaşadı. Ne yapacaksan yap.”

Acıma nedir bilmez, taş kalpli cellat iyice hiddetlenmişti, gelecek yaşamına dair hiçbir şeyi umursadığı yoktu; keşişi kolundan tuttuğu gibi içi pislik, kan ve katranla kirletilmiş su dolu demir kazanın içine fırlattı. Kazanın altında da büyük bir ateş yaktı. Gelgelelim ateşe ne kadar odun atarsa atsın, keşişin canı hiç yanmıyordu. Cellat, ateşi tekrar tutuşturmak istedi; ama bu sefer de alev yanmayı reddediyordu. Cellat, odunların yanmamasının ardındaki sebebi keşfetmeye çalışıyordu ki keşişin bağdaş kurmuş vaziyette oturduğunu gördü; hiç vakit kaybetmeden koşup tanık olduğu mucizeyi Kral Asoka’ya bildirdi.

Kral, beraberinde binlerce insanla çıkageldiği zaman, onu dine döndürerek dönüşümünü gerçekleştirme vakti geldiğini bilen keşiş, doğaüstü güçlerini sergilemeye başladı. Herkesin şahitliğinde, sularla çevrili olduğu demir kazanın içinden havaya yükselmeye başladı, tıpkı bir kuğu gibi havada süzülüyordu; o vaziyette, çeşitli mucizevi görüntüler sergilemeye başladı. Bu esnada şu sözleri dile getiriyordu:

“Bedeninin yarısından su, diğer yarısından ateş ortaya çıktı; bir tarafta yağmura, öbür tarafta alevlere can veriyordu. Gökyüzünde, zirvesinde alev alev yanan bir çayırlığın ortasından fışkıran kuvvetli bir akarsu olan bir dağ gibi parlıyordu.”

Keşişin havalara yükseldiğine şahit olan Kral Asoka, birbirine kavuşturduğu elleri ve hayrete düşmüş çehresiyle haykırdı:

“Ey dostum! Görünüşün insana benzer; ama her nasılsa güçlerin ilahidir! Ey efendim, sizin doğanızı idrak etmeye gücüm yetmiyor. Söyleyin bana, kusursuzluk örneği olan sizi hangi isimle anmalıyım? Kim olduğunuzu söyleyin, söyleyin ki büyüklüğünüzü bileyim, müridiniz olarak üstüme düşeni yapayım ve faziletlerinizin büyüklüğüne gereğince hürmet edeyim.”


Bhagavat


Keşiş, alın yazısına göre hükümdarın Bhagavat Öğretileri aracılığıyla aydınlanacağının ve milyonlarca canlıya yarar sağlayacağının farkındaydı. Bu yüzden kendisi hakkındaki gerçeği Asoka’ya açıkladı:

“Ey hükümdar! Ben merhametle dolup taşan, her türlü günah prangasından özgür, insanların en belagatlisi Buda’nın oğluyum. Kanunu ben gözetirim, içimde hiçbir varoluş için istek duymam. Kendi benliğine boyun eğdirmiş olan kahramana boyun eğdim, eksiksiz huzura ulaşmış bilginin huzurundan nasiplendim; kendisini dünyanın amansız dehşetlerinden soyutlamış olan efendim tarafından her türlü varoluş prangasından salıverildim. Sen, ey büyük hükümdar, senin gelişin de Bhagavat tarafından şöyle müjdelenmişti: ‘Nirvana’ya ulaşmamdan yüz yıl sonra, Pataliputtra kentinin başına Asoka adında bir hükümdar geçecek. Asoka adaletli bir kral olup dünyanın dört bir yanına hükmedecek, öğretilerimi geniş diyarlara yayacak ve yasalarıma dair seksen dört bin ferman28 verecek.’ Oysa senin şu yaptıklarına bir bak! Cehenneme benzer bu meskeni inşa ettirip binlerce canı ölüme göndermişsin. Bu yeri derhal yıkmalı, insanların güvenliğini sağlayacağına dair ant içmeli ve Bhagavat Öğretilerini benimseyeceğini herkese duyurmalısın.”

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Bkz. Renan, Nouvellea Etudes d’histoire Religieuse (1884), s. 159, Dr. L. D. Barnett, The Path of Light (Wisdom of the East Series), Introduction, s. 8.

2

Gautama, Aydınlanmış Olan adıyla da bilinen Buda’nın soyadıdır. (Bkz. Heinrich Kern, Der Buddhismua und seine Oeschichte in Indien, 1882, cilt. 1. sf. 313). Doğumunda (MÖ 560 civarları), “amacına ulaşmış kişi” anlamına gelen Siddhartha adını aldı. Takipçileri, onu daha başka birçok isimle andı, bu isimleri eserin sonraki sayfalarında göreceğiz.

3

Gautama’nın müritlerinin kurduğu dört büyük ekol vardı: Bunlardan birini oğlu Rahula tesis etmişti, diğerlerini ise Kasyapa, Upali ve Katyayana.

4

A.g.e., s. 400.

5

Babasının memleketi Kapilavastu’dan çok da uzak olmayan Lumbini Koruluğu civarındaki Sakya kabilesinde dünyaya gelmişti. Asoka’nın imparatorluğunun çıkış noktası, Ganj Nehri’nin hemen güneyinde bulunan Magadha Krallığı olarak kabul ediliyor. Lakin sonradan, hükümranlığını çok daha geniş topraklara yaydı; imparatorluğunun sınırlarını Kabil ovasından Ganj Nehri’nin ağzına, Himalayalar’dan Vindhya dağlarının güneyine kadar genişletti.

6

Rhys Davids, Manual of Buddhism (1894), s. 103-104.

7

Bkz. Sir William Wilson Hunter, Life of Brian Houghton Hodgson (1896).

8

Sri Lanka yazıtlarını temel alan bazı topluluklar, Gautama’dan yaklaşık yüzyıl sonra hüküm sürmüş öncül bir Asoka daha olduğuna inanıyorlar. Burnouf’un anlatıları ise Nepal’de muhafaza edilen ve Sanskritçe yazıtları temel alan Asoka Avadama’ya dayanıyor. Büyük hükümdar Asoka’yı konu edinen diğer anlatılar ise Sri Lanka’da muhafaza edilmiş Pali Mahavamsa’da ve Buddhaghosa’nın Vinaya üstüne yazdığı tefsirde karşımıza çıkıyor (Rhys Davids, Buddhist India, 1903, s. 276).

9

Edmund Hardy, König Asoka (1902), s. 30 ve Rhys Davids, Indian Buddhism, s. 298.

10

Günümüzde Putan.

11

L. Luzzatti, Liberte de Conscience et Liberte de Science, çev. J. Chamard (Paris, 1900), s. 11 ve devamı.

12

Bkz. A. Barth, Religions of India (1882), s. 133-138.

13

Bimbisara, Buda döneminde yaşamış krallardan biriydi.

14

… Dünyevi hükümdarlığın prensi,Chakravartin, yönetmek için doğan,Her bin yılda yalnızca bir kere gelen…—Edwin Arnold, The Light of Asia.

15

Hoş kokulu, güzel bir çiçek.

16

İlahi üç ırktan biri. Diğer ikisi ise Yakşalar ve Nagalardır.

17

Buda’nın isimlerinden biri.

18

Nirvana ya da Dehoiana’ya giden sekiz aşamalı yolun dördüncü aşaması, varlıklar âlemini gerisinde bırakanlar tarafından yürünür; sekiz aşamalı yolun ilk üç aşamasını geçmek için keşiş olup olmamanın gerekliliği konusunda farklı görüşler vardır. Kişi, ilk aşama olan Srotapanna’yı aştıktan sonra 80.000 kalpalık (1 kalpa=16 milyon yıl) zamanı geride bırakmalıdır; bu zamanın sonunda kurtuluşa ermeden önce insan ve insanüstü varlıklar arasında yedi kez tekrar hayat bulmak zorundadır. Sekiz aşamalı yolun ikinci aşaması olan Sakridagamin’i de aştıktan sonra, bu sefer 60.000 kalpalık bir zaman dilimini geride bırakmalı, kurtuluşa ermeden önce insanlar ve tanrılar arasında bir kez daha hayat bulmalıdır. Üçüncü aşama olan Anagamin ise 40.000 kalpalık bir zamana tekabül eder; üçüncü aşamaya gelen varlık, kurtuluşa erip bir sonraki aşamaya ulaşmak için dünyevi arzuların tamamından arınmış olmalıdır. Dördüncü aşama olan Arhat’a ulaşmak içinse keşiş olmak gerekir. Arhatların her biri doğaüstü niteliklerle donatılır, 20.000 kalpalık zaman diliminden sonraysa kurtuluşa ererler ve bir sonraki aşamaya geçerler. Beşinci aşamayı tamamlamış Sravakalar ile altıncı aşamayı tamamlamış Pratyeka-Budalar, Buda’nın bilgeliğine, yani Bodi haline ulaşmışlar demektir. Lakin bu bilgeliği yalnızca kendileri için kullanabilirler, yani başkalarına aktaramazlar. Bu nitelik yalnızca nihai aşama Nirvana’dan önceki son durak olan yedinci aşamaya ulaşan kusursuz Budalara bahşedilmiştir.

19

Lat. Saraca asoca. (ç.n.)

20

Girika’nın ailesinden izin istemesi, Budist öğretilerindeki anne baba otoritesi kavramıyla uyum gösteriyor. Öyle ki kişinin Budist mezheplerine girebilmesi için dahi önce anne babasının iznini alması gerekiyordu.

21

Asoka efsanelerinde önemli bir rol oynayan bu manastır, muhtemelen Gaya’daki meşhur Budist tapınağının yakınlarında yer alıyordu.

22

Buda’nın öğretilerini ve sözlerini içeren metinler. (ç.n.)

23

Farklı dört işkence biçimini daha anlatan birkaç paragrafı, aralarında yalnızca çok küçük farklılıklar olduğundan metnin dışında bıraktım.

24

Kaşaya: Sade turuncu renkte genişçe bir üstlük, sağ omuz hariç bütün bedeni kaplar. Budist keşişler, tıpkı kaşaya gibi yine turuncu renkte iki içlik giyerler. Saçlarını kazıtırlar, ayrıca yedek tek bir kıyafetten fazlasına sahip olmaları yasaktır.

25

Budist keşişlerin dilenmek için kullandığı kahverengi toprak çanaklar, kapağı olmayan büyük çorba kâselerini andırırlar.

26

Buda’nın isimlerinden biri. “Sakya Kabilesinin Aslanı” anlamına gelir.

27

Budist psikolojisindeki beşli skandha, yani beşli kümeye atıf olabilir: (1) Madde, maddesel beden (2) Duyular, duygular, (3) Soyut fikirler (4) Eğilimler ve olasılıklar ki bunlar da elli iki maddelik bir sınıfa ayrılabilir, üç örnek olarak hafıza, ferdiyet ve hayatiyet verilebilir (5) Düşünce veya akıl. Karşılaştırınız: Rhys Davids, Buddhism (S.P.C.K.) s. 90-92.

28

Sütunlar ve kayalar üzerine kazınmış fermanlar, farklı farklı lehçelerde yazılmışlar. Birbirleri arasındaki mesafe farkı bile Asoka’nın imparatorluğunun ne denli geniş olduğunu kanıtlamaya yetiyor. Sütunlar Delhi ve Allahabad kentlerinde yükseliyor; kayalar ise Kapur di Giri, Peshaur, Gucerat eyaletindeki Girnar Dağı, Orissa eyaletindeki Dhauli ve son olarak da Delhi’den Jayapura’ya uzanan güneybatı yolunun üzerindeki Babra kasabasında bulunuyor.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
2 из 2