
Полная версия
Vadideki Zambak
“Mösyö de Mortsauf şimdi uyudu. Ne zaman böyle olsa birkaç baş haşhaş kaynatıp bir fincan su içiririm, nadiren kriz geçirdiğinden bu ilacın etkisi her zaman çok güçlü oluyor. Mösyö.” dedi bana en ikna edici tonda sesini değiştirerek. “Talihsiz bir rastlantı şimdiye dek özenle sakladığımız sırrımızı gözler önüne serdi, bu akşam yaşananların hatırasını kalbinize gömeceğinize söz verin. Size yalvarıyorum, benim için yapın bunu. Yemin etmenizi beklemiyorum, şerefli bir insanın söyleyeceği tek bir ‘evet’, benim için yeterli olacaktır.”
“Bu ‘evet’i dile getirmem gerekiyor öyle mi? Demek ki hiç tanımamışız birbirimizi!” diye yanıtladım.
“Göç yıllarında çektiği büyük acıların üstünde bıraktığı izlere bakıp Mösyö de Mortsauf hakkında yanlış bir fikre kapılmayın. Yarın, tüm söylediklerini unutmuş olacaktır, mükemmel ve sevgi dolu hâliyle göreceksiniz onu.”
“Kont’u aklamaya çalışmayın Madam.” diye cevap verdim. “Ne dilerseniz yapacağım. Mösyö de Mortsauf’u bu illetten kurtarabilsem ve sizi mutlu bir hayata kavuşturabilsem kendimi hemen Indre Nehri’nin sularına bırakırdım. Değiştiremeyeceğim tek şey varsa o da düşüncelerimdir çünkü hiçbir şey aklımda onlar kadar etkili bir şekilde yer etmedi. Size hayatımı verebilirim fakat aklım için aynı şey geçerli değil. Onu dinlemeyebilirim fakat konuşmasının önüne geçebilir miyim? Kanımca Mösyö de Mortsauf…”
“Sizi anlıyorum.” dedi beklenmedik sert bir tavırla. “Haklısınız. Kont genç bir sevgili gibi fevridir.” Özellikle bu kelimeyi seçmişti ki akla gelebilecek delilik imasını da yumuşatsın. “Ama bu krizler çok seyrek yaşanır, yılda en fazla bir kere, aşırı sıcaklar yaklaştığında. Ne büyük acılara gebe kaldı şu göç seneleri! Ne güzel hayatları mahvetti! Yoksa yüce bir asker, ülkesinin onuru olacaktı o, inanıyorum.”
“Biliyorum bunu.” dedim ben de onun sözünü bölerek ve bana karşı onu aklama çabalarının nafile olduğunu belli ederek.
Durdu, elini alnına koydu, “Kim sizi bu şekilde evimizin içine dâhil etti?” dedi kendi kendine. “Tanrı bana destek olacak bir yardım eli, bir dostluk mu göndermek istiyor?” diye de ekledi elini elimin üstüne kuvvetle bastırarak. “Çünkü siz, iyi kalpli yüce bir insansınız.” Gizli umutlarını doğrulayan kesin bir tanıklığa başvururcasına gökyüzüne kaldırdığı gözlerini bana çevirdi sonra. Bir ruhu benim ruhuma aktaran bu bakışın etkisinde elektrik çarpmışa döndüğümde, sosyete yaşamının kibarlık hukukuna göre pek de zarif sayılmayan bir hareketle incelikte kusur ettim. Ama bazı ruhlar bir tehlike karşısında, şoku önlemek için, doğacak bir felaketi önleme arzusuyla, aceleyle yapılan böyle cesur bir hamleye ve dahası kalbi birden sorguya çekmek, ahenk içinde titreştiğini anlamak için indirilen bir darbeye gerek duyulmaz mıydı? İçimde parlamaya başlayan birçok düşünce, kendimi tümüyle bir açık sözlülüğe bırakacağımı sezinlediğim anda saflığımı kirleten lekeyi yıkamamı öğütledi.
“Daha ileri gitmeden…” dedim bizi saran derin sessizlikte kolayca duyulabilen yürek çarpıntılarımla boğuşan bir sesle. “Geçmişteki bir hatıranın izlerini silmeme izin verir misiniz?”
“Susun!” dedi dudaklarıma götürdüğü parmağını birden geri çekerek. Hakaretin ona erişemeyeceği kadar yükseklerde olan bir kadın olarak kibirle bana bakarken altüst olmuş bir ses tonuyla, “Ne hakkında konuşacağınızı biliyorum. Hayatım boyunca karşılaştığım ilk, son ve tek hakaret hakkında konuşmak istiyorsunuz! O balonun bahsi geçmeyecek. Hristiyanlığım sizi bağışlasa da kadın olarak hâlâ o anın acısını çekiyorum.”
“ Bu derece acımasız olmayın!” dedim gözyaşlarımı kirpiklerimin arasında saklamaya gayret ederken.
“Daha da katı olmalıyım lakin zayıf bir kadınım ben.” diye yanıtladı.
“Ama bu karşılaştığınız ilk, son ve tek hakaret de olsa beni dinleyin.” dedim çocuksu bir isyanla.
“Peki, konuşun o hâlde! Aksi takdirde sizi dinlemekten korktuğumu sanacaksınız.”
Dikkatini üzerimde toplayacak bir ses tonuyla, bunun yaşamımızdaki eşsiz bir an olduğunu hissederek, tıpkı hayatımda daha önce gördüğüm kadınlara olduğu gibi o gün balodaki kadınlara karşı da kayıtsız kaldığımı ama kendisini gördüğümde, bütün ömrü okumakla geçmiş ürkek ruhlu bir genç olarak ancak bu duyguyu daha önce hiç yaşamamış kimselerin mahkûm edebileceği bir taşkınlığa kapıldığımı, insan yüreğinin, hiçbir yaratığın ona karşı koyamayacağı ve her şeyi, ölümü bile yenecek böyle bir arzuyu tatmadığımı söyledim.
“Peki, küçümsenmeyi de yenebilir mi bu arzunuz?” dedi sözümü keserek.
“Demek beni küçümsediniz?” diye sordum.
“Bunlar hakkında daha fazla konuşmayalım.” dedi.
“Hayır, konuşalım!” diye direttim insanüstü bir kederden taşan coşkuyla. “Söz konusu olan benim, benim bilinmez hayatım, bilmeniz gereken sırrım; umutsuzluktan öleceğim yoksa! Müsabakaların kazananına vadedilen o ışıklar saçan tacı elinde tutan kadın rolünü üstlendiğiniz hayatınızı da konuşalım.”
Size anlattığım gibi mesafeli bir yerden değil, yaraları hâlâ kanayan genç bir adamın coşkun sözleriyle anlattım çocukluğumu ve gençliğimi. Sesim, ormandaki oduncuların baltası gibi yankılandı. Ölü seneler, o seneleri kuru dallarla çevreleyen destansı acılar yıkıldı Kontes’in önüne. Sizi muaf tuttuğum birçok korkunç ayrıntıyı en ateşli kelimelerle betimledim; pırıltılı dilek hazinesini, arzularımın bakir altınını, sürekli kışın sürdüğü Alplere yığılan buzların altına saklanmış bir yüreği önüne serdim. Yeşaya’nın10 ateşleri içinde anlattığım ızdıraplarımın ağırlığı altında iki büklüm olduğumda, beni başını öne eğerek dinleyen bu kadından gelecek tek bir söz bekledim; tek bir bakışıyla karanlıkları aydınlatan o, tek bir sözcüğüyle dünyevi ve ilahi âlemleri canlandırırdı.
“Aynı çocukluğu yaşamışız!” dedi ışıldayan yüzüyle bakarak. Ruhlarımızın “Demek ki acı çeken yalnız ben değilmişim!” düşüncesiyle birleştiği kısa bir sessizlikten sonra, Kontes sevgili çocuklarıyla konuşurkenki ses tonuyla, bana oğulları ölen bir ailenin tek kızı olarak ne büyük bir bahtsızlıklar yaşandığından bahsetti. Kendisini kederlere boğan bir annenin dizinin dibinden ayrılmayan genç bir kızın ve yatılı okullarda kendi kaderine bırakılmış bir çocuğun ruh hâli arasındaki farklılıkları açıkladı. Öz annesi gibi anlattığı o iyi kalpli teyzesinin, bana yeniden doğan kederini anlattığı güne dek, ruhunun durmadan ezildiği o değirmen taşıyla özdeştirdiği gençliğiyle kıyaslandığında benim yalnızlığım cennet gibi kalıyordu. Hançer darbesinden yılmayan ve Demokles’in kılıcı altında can veren fevri kimselerin katlanamayacağı ve açıklanması mümkün olmayan iğnelemelerin hedefindeydi; bazen samimi bir itiraf buz gibi bir emirle sonlanıyor, bazen soğuk bir öpücükle ödüllendiriliyor. Ne zaman beklendiği, ne zaman sitemlere maruz kalacağını bilemediği bir sessizliğe maruz bırakılıyor, içine akıttığı gözyaşlarını yüreğinde biriktiriyordu; nihayet gururlu bir şekilde göklere çıkarılan anaçlık görünümü altında başkalarından gizlenen sayısız zorbalık ekleniyordu manastır tarafından. Annesi onunla övünüyor, onu övüyor ama ertesi gün öğretmenin göğsünü kabartmak için gereken bu iltifatları fazlasıyla pahalıya mal ediyordu ona. İtaatkârlığı ve uysallığı sayesinde annesinin kalbini kazandığını düşünüp ona içini döktüğü zaman, zalim kadın bu sırları kuşanarak yeniden karşısına dikiliyordu. Bir casus bile bu kadar hain, alçak olamazdı. Genç kız tüm zevkleri, eğlenceleri için ağır bedeller ödüyordu çünkü mutlu ya da mutsuz olması azarlanmaması için bir önem taşımıyordu. Aldığı soylu eğitim kendisine sevgi ile değil, kırıcı bir alayla verilmişti. Annesine kızmıyordu, yalnızca ona karşı sevgi değil de korku beslediği için kendini suçlu buluyordu. “Belki de eğitimim için gerekliydi böylesi sertlikler.” diye düşünüyordu bu melek. Kendisini bugünkü hayatına hazırlayan o sertlikler değil miydi? Onu dinlerken âdeta yabani sesler çıkaran Eyüp’ün arpı, şimdi çarmıhın dibindeki Meryem’in ilahilerinin eşliğinde inançlı parmaklarla akort edilmiş bir ezgi gibi geliyordu bana.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Latince bilmeyenler. (ç.n.)
2
Ne mutlu acı çekenlere! (ç.n)
3
İlk azizler defteri. (ç.n.)
4
Altınla kaplı veya altından yapılmış anlamına gelen İspanyolca bir ifade (ç.n.)
5
Bir iskambil kâğıdı oyunu.
6
Sir Henry Morgan (1635-1688): İngiliz hükûmetinin gayriresmî desteğiyle İspanya’nın Antiller’deki kolonilerini yağmalayan ünlü korsan. İspanya ile İngiltere arasındaki ilişkiler bozulunca, 1674’te II. Charles tarafından sir unvanıyla Jamaika vali yardımcılığına atandı. (ç.n.)
7
Dönemin kral ve Katoliklik yandaşı gazetesi. (ç.n.)
8
İngiltere ve Amerika’da yayılmış bir din mezhebine mensup kimse. (ç.n.)
9
Dönemin kraliyetçi askerî liderleridir. (ç.n.)
10
İbranice’de “Rab kurtaran” anlamına gelen Yahudilerin dört büyük peygamberlerinden ilki. (ç.n.)