
Полная версия
Yüreğime Aşk Düşsün
Bu derslerin amacı hikmet dilinin güzelliklerini, sırlarını, anlamak, yaşamak ve Rabb ile Resül (s.a.s.) ile hakkıyla olabilmek için uğraşmaktır. Yüce Allah bu hikmetleri anlayabilenlerin silsilesinde daim eylesin, inşallah. Çünkü sırlar ağırdır. Dünyadaki hiçbir varlığa benzemez. Bu sırları taşımak daha da ağırdır. Bunun içindir ki, Hak ile sürekli seyr-i sülûk hâlinde olmak gerekir. Hakk dünyalık işlerinizi de her açıdan düzene soksun. Her daim düzen, istikamet nasip eylesin.
Zaman hüzün ile yanma vaktidir. Aşkı pişirme, yakma vaktidir. Miraçlara doğru açılma vaktidir. Eskiyi tamamen terk etme, yeniye doğru yol alma vaktidir. Miraç yeniliktir. Her hâlin aşka bürünmesidir. Senin kendinden arınıp tamamen Rab ile mest olmandır. Bu güzellikler için sabır ile yanarak uzun yollardan geçilir. Yüce Allah hazır eylesin. Hz. Ali Efendi’miz (r.a.) bana bu yolda aşk oldu. Rabia’tül Adeviyye yoldaş oldu. Tasavvufta kadın-erkek birdir. Ayrım yoktur. İnsanı Hakk’a yürüten her varlık mürşiddir. Sonra O da çekildi, beni Efendimiz’e (s.a.s) fenâ’fir-resule ve fenâ’fillâha bıraktılar. İkisi birbiri içinde ince çizgilerdir. Yüce Allah Efendimiz’i (s.a.s.) ne kadar çok sevdi ki, Kendi’sine giden yolları O’nun (s.a.s.) hâliyle hâllendirdi, makamlandırdı. Zamanla bunu anlayacaksınız inşallah. Bu makamların yüceliği dünyanın kelimeleri ile anlatılamaz. Rabb’im hakkıyla yaşayanlardan eylesin. Bizler için bu dünya, ahiret fark etmez. Bunu iyice anlayasın. Bu ders ölmeden evvel ölmek için adımdır. Nefsini var bilme ki, öldürmek ile uğraşmayasın. Sen var olma ki, Yüceler Yücesi Rabb’im sende var olsun. Vesselam…
BAYEZID-I BİSTAMÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, rahmeti, bereketleri, katındaki hikmet deryaları, hakikat incileri; Efendimiz (s.a.s.), diğer bütün peygamberler (a.s.), Ehl-i Beyt, Ashab-ı Kiram (r.a. ecmain), tabiin, tebe-i tâbiın(rahimehullah), peşinden kıyamete kadar gelen hakiki ilim erbabları yüzü suyu hürmetine, bütün insanlığın, hususan ilim yolunda aşkla nefsi ile daimî mücadele edenlerin üzerine baki olsun. Âmin, âmin, âmin.
Bu fasılda, hikmet diline nasiplenen erlerden örnek verilecektir. Yüce Allah, Onların aşk izinden gitmeyi daim nasip etsin. Şehabeddin Sühreverdi Hazretleri16 ve talebesi yaşadıkları zamanın imamlarından, dini yenileyen aşk erlerindendir. Abdülkâdir Geylanî Hazretleri hayattayken ve Hakk’a vuslatından sonra da Sühreverdi Hazretleri O’nun ruhaniyetinden ders almış, aynı terbiyeyi düzeni talebesi olan Cevrî Hazretleri’ne öğretmiştir. Onlar, Hızır (a.s.) ile de görüşürlermiş. Sühreverdi Hazretleri ince tabiatlı, hoş sohbetli nazik bir mürşiddir. Bayezıd-ı Bistamî Hazretleri’nden sonra gelen evliyaullâhtandırlar. Sühreverdi Hazretleri kısa zamanda Cevrî Hazretleri’ne hikmet dilini öğretmiş, onu tebliğ ile vazifelendirmiştir. Cevrî Hazretleri özellikle Hâlep, Şam, Kudüs taraflarında çok dersler vermiştir. Sühreverdi Hazretleri’nin hikmet dilini öğretmesi farklı bir metodladır. Pîr, talebesini karşısına alır, alnına bakar, elini alnına koyar ve talebesini okurmuş. Talebesi Cevrî Hazretleri ise bu işlemler esnasında sadece zikir ile meşgul olurmuş. Bu okuma işleminin uzun sürdüğü olurmuş. Ancak bu hâlvetten çıktıkları zaman yarım saat ya da bir saat vakit geçermiş. Hak, zamanlarına bast verirmiş ve hikmet dili ile birlikte tayy-ı mekân da yaparlarmış. Sühreverdi Hazretleri talebesine sırları aktarmıştır. Cevrî Mübarek mürşidi ile olan zaman diliminden çıktıktan sonra aşk ile mest olurmuş. Dilinden de hikmet dilinin zevkleri dökülürmüş. Hikmet dilinden dökülenleri yazdığı kitapları bulunmaktadır. Cevrî Hazretleri bu seviyeye gelene kadar çok çeşitli imtihanlardan geçirilmiştir. Zat, kadılık gibi önemli bir devlet kademesinde iken Sühreverdi Hazretleri’nin ilmi hikmetlerini duyar ve yanına koşar. Kapıdan girerken Sühreverdi Hazretleri ona bir bakış kulpunu atmış ve bir daha Cevrî Mübarek O’nun yanından ayrılmamıştır. Bekâr şekilde, kendisini dergâha adamış ve Sühreverdi Hazretleri’nin halifesi olmuştur. Sühreverdi Hazretleri’nin fazla talebesi vardır ancak Cevrî Hazretleri sonradan gelmesine rağmen diğerlerine nazaran sülûkunu hızlı tamamlar. Ona bu sebeple hikmet dilinin ilerisi, özel sırları öğretilmiştir. Cevrî ismi de, Sühreverdi Hazretleri’nin O’na sonradan verdiği isimdir. Tasavvuf yolunda sıkıntıları cevretmiştir. Çokça hâlvetlerden geçmiştir. Hikmet dilinin öğretilmesi ile âlemleri aşarak bu süreçte nefsine çok cevirler, eziyetler yapmıştır. Asıl adı Sem’ani bin Numan’dır. Rabb’imin selamı, bereketleri her daim üzerlerine olsun. Âmin. Allahümme salli ala seyyidina Muhammed.
MUHYİDDİN İBN-İ ARABÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, rahmeti, bereketleri, varlıkları adedince hikmetleri daim sizlerin üzerine olsun. Âmin.
Yolcu, seyr-i sülûkundeki sırları mürşidinden dinledikçe kalb ile bu güzellik sırlarını yaşamak ister. Kalb muhabbetullah arzusu ile zamanla sırlara vakıf olur. Sırlar anlaşıldıkça hikmet dili dilden dökülmeye başlar. Hikmet dilinin açılması kademe kademe olur. Seyr hâlinde olan dervişin eşyaya, insanlara, zamana, olaylara bakışı farklılaşır. Olayların arka planını görme arzusu artar. Dervişte tevekkül, teslimiyet ile sükûnet hâli gerçekleşir. Kul sükûnete ersin ki, Rabb’i onda hikmet dili ile konuşsun. Kul Rabb’i için zahîrde susarken, Rabbi batında onun yüreğine hikmet dilini akıtır. Bu terbiye mürşidler vasıtasıyla devam eder. Çünkü yolculukta her hâl, rüya önemlidir.
Derviş, yürüdüğü yolun hassasiyetine bakarak, her daim iki büklüm olmalıdır. Yüce Hakk’ın ikramları gani ganidir. Bu ikramların en güzel ifadesi de hikmet dilidir. Çünkü derviş benliğinden konuşamaz olur. Rabb’i onda tecelli eder ve Rabb’inin isteği üzere konuşturulur. Derviş için az konuşup olayları gözlemlemek her zaman daha hayırlıdır. Bilinmez olan, bilinenlerin içerisine saklanmış sırlardır. Ne mutlu o sırları görmeye çalışanlara ve sabredenlere! Sabır, kulu Rabb’inin muhatabı olan kul hâline getirir. Sabır ile gönül akar, dil çözülür. Yaşanılan hiçbir olay boşa değildir. Anlaşılabilmesi için beklenilir. Hamlıktan pişmeye, sabır ile ateşte tam hâle gelmeye doğru yollar açılır. Sabır olmaz ise rehavet, gaflet olur. İstikameti kaçırır hafîzanallah. Her an-ı daimde yolda yürüten Rabb’e yönü dönük aczi, fakrı bilmek gerektir. Hak, kulunda tecelli sırları ile hikmet dilini sürekli açsın. Tasavvuf yolunda doymak, kanmak yoktur. Rabb’inin hazinelerinde bitme, tükenme yoktur. Derviş bulunduğu hâli en iyi hâl zannederse ziyandadır. Çünkü hâl içre binbir türlü hâller mevcuttur. Bu yüzden Rabb’e sürekli naz-niyaz ile sabrı tevekkülî aşk ile yaşamak gerektir. Sabrı, bedeni sıkarak bedenin-ruhun hakkına girmeden aşk hâlinde yaşamak insanı Mirac’a götürür. Sırlar aşkî sabır ile kalpte vuku buldukça yolda ilerlemeler devam eder. Dervişe daha önce yaşamadığı ve masivada düşünülmeyen güzellikler bahşedilir. Bunların masivada karşılıkları yoktur. Asıl yurdumuz burası değildir. Rabb’im her sanise sabırla, aşkla muhabbetullâh yolunda kat be kat yol aldırsın, vesselam…

Bâb – 7: Hakk’ı Bulma Kapısı
HASAN BASRÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, bereketi, himmeti her daim ümmetlerin üzerine olsun. Rabb’im için yürünen tasavvuf yolunda istikamet, Hak’ta daimiyet nasip etsin. Nefsin zorluklarına mücadele de kalb emaneti Rabb’i ile sürekli hemhâl olsun. Âmin.
Yüce Allah’ın ilm-i ledün yolculularına ikramları çoktur. Yeter ki derviş kutlu yoluna taş değdirmesin, istikamet üzere dosdoğru olsun. Hz. Ali (r.a.): “İstikamet yoluna her sâlik girer. Ama bu istikametin devamını herkes getiremez. Rabb’im yolun sonunu getirenlerden eylesin.”demiştir.
Rabb’inin verdiği bu ilim güzelliklerine hakkıyla hiçbir zaman şükredemezsin. Ama en azından güzel niyetlerin ile istikamet üzere yolda olabilirsin. Yüce Allah Kendi katındaki bu güzel hazineleri kullarına bildirmek ve onların bu hakikatleri Kendisinde hakkıyla yaşamalarını ister. Dünya hayatına gönderilen ilimler böyle bal-şerbet ise cennette var olan muhabbetleri siz düşünün.
Bu ilimlerin tezahürü için dervişin yürek kapılarını bu ilimlere tamamen teslim edebilmesi ve yürüdüğü aşk yolunun istikametini azalarında daimleştirebilmesi gerekir. Aktarılan her hakikatten sonra dervişin bu hakikate vakıflığı denenir. Derviş ledün ilminin güzelliklerine doyamadığı için sürekli ilerlemek ister. Burada edep önemlidir.
Efendimiz (s.a.s.) Hz. Ali (r.a.) ile yaptığı ilm-i ledün sohbetlerinde adeta coşar, taşardı. Ancak edebinden ötürü hemen sakinleşir, vakarlı, temkinli duruşuna geçerdi. Efendmiz (s.a.s) Kendisi’nden sonra büyük bir emanet olan ‘ilim kapısı’ vasfını O’na (r.a.) bırakmıştı. Hz. Ali bu emaneti Hakk’a vuslatına kadar izin verilen ledün ilimlerinin güzeliklerinden Ashab-ı Suffa’ya büyük titizlikle bahsedip onları yetiştirerek devam ettirdi. Efendimiz (s.a.s.)’in Rabb’ine vuslatından sonra Hz. Ali (r.a.) derin bir hüzne girmiştir. Bir gün yakazada Efendimiz’in (s.a.s.) O’na (r.a.): “Kalk Ey Ali! Sohbetlerimize devam et. İlmimiz devam eder. Rabb’inin katındaki nasiplerine devam et inşallah.” buyurdu. Hz. Ali (r.a.) çok sevindi. Bunun için şükür namazı kıldı ve hemen derslerine devam etti. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Rabb’ine kavuştuktan sonra Hz. Ali (r.a.) ile yaptığı ilm-i ledün muhabbetleri aşkın sırları ile daha yoğundur. Seven daima sevdiğindedir ama büyük bir vuslat vardır. Bu vuslatı kelimeler anlatamaz.
Rabia’tül Adeviyye Hazretleri Hakk’a vasıl olduğunda Hasan BASRÎ Hazretleri de günlerce hasta yatmıştır. Aşk ehlinin birbirinden ayrılığı asılda yoktur. Aşk, maşuk, âşık bu yolda tek vuslattır. Hz. Rabia: “Âşıklara zaman, mekân mı varmış? Kendine gel ve diril. Diril ki, vuslat baki olsun.” buyurduğunda Pîr kendisine gelmiş ve gözyaşları içerisinde şükretmiştir.
Rabbi’m her aşk ile yanan kuluna nasip etsin.
BAYEZID-I BİSTAMÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, katındaki hikmet cevherleri, Kitaplarındaki hakikatleri, özellikle Kur’ândaki bütün surelerin barındırdığı El-Hakîm sırrının incileri Efendimiz (s.a.s.), diğer bütün peygamberler (a.s.), Ehl-i Beyt, Ashab-ı Kiram (r.a.ecmain), tabiin, tebe-i tâbiın(rahimehullah) yüzü suyu hürmetine kıyamete kadar onların yolundan hakkıyla geleck aşk erenlerinin üzerine daim-baki olsun. Âmin, âmin, âmin.
Ey derviş! Rabb’in ile olma arzun, iştiyakın her arzudan, iştiyaktan önce olmalıdır. Yüce Allah, her kuluna her an âşıktır. Kul masivadan Rabb’ine döndükçe kendi cihetinden bu aşkı devam ettirir. Bu yoldaki Rabb’inin esmaları, sıfatları ile buluşman, birleşmen senin isteğinden önce Rabb’inin sana olan iştiyakı ve aşkındandır. Yüce Allah’ın sana yaşattığı manevi hâller, makamlar, Rabb’ine olan yakınlık senin yaptığın ibadetlerden dolayı da değildir. Rabb’in istemese, sen acizliğinle ibadetini dahi yapamazsın. İşte bu yol ince ayar üzerinedir, kılı kırk yarmak gerektir. İşte ey derviş! Muhasebeni, murâkebeni sıkı yap. Rabb’inden sürekli marifet, muhabbet, aşkullâh için inayet iste. Unutma! Rabb’ine olan hislerin, O’na olan teslimiyetin, acizliğini-fakirliğini bilip O’nun azametine sığınman O’nun hoşuna gider. Bunu da yine sana nasip eden O’dur. O dilediğine hikmet pınarlarını açar. Sadece seni Kendisi için yetiştirir ve yürütür. Önce Rabb’ine hakiki derviş olma niyetinde ol ki, Resul’üne (s.a.s.), mürşidlerine de olasın. Yolculuğunu kolaylaştıracak olan menba Allah Resulü’nün (s.a.s.) idrak pınarlarını iyice tefekkür etmendir. O’nun (s.a.s.) her davranışındaki hikmetlerini iyi anla ki aşkullâh yolun hızlansın. Bu yolda senin idrakini açacak yol arkadaşların; Allah Resulü (s.a.s.), O’nun (s.a.s.) ashabı ve onları hakkıyla anlayan mürşidlerdir. Allah Resulü (s.a.s.) ümmeti ile sürekli haşır neşirdir. İnsanlar kendilerini O’ndan (s.a.s.) uzak tutarlar ve O’nun (s.a.s.) ile rabıtayı yanlış anlarlar. Günümüzün diğer bir fitnesi de budur. Kulları Rabb’inden, Resulü’nden (s.a.s.) ayırmak için araya setler koyarlar. (Burada bahsedip ilmin bereketinin kesilmesini istemem.) Ey derviş! Sen yoluna onların himmetleri ile yakınlık kurarak devam et.
Senin için bu yakînlerden birisi Selman bin Farisî Hazretleri olsun. Selman bin Farisî Hazretleri Efendimiz’i (s.a.s) bulana kadar uzun süre bedenine-nefsine hicret etmiş ve çok mücadelerden geçmiştir. O (r.a.) zikir ile öyle hemhâl olurmuş ki, çevresinde var olan varlıklar da O’nunla lerzeye geçerlermiş. Efendimiz’i (s.a.s.) bulduktan sonra O’nun (s.a.s.) yanından ayrılmamış ve ashabın çoğundan bir adım daha ileride yer almıştır. Selman bin Farisî Hazretleri’ni farklı kılan bir diğer unsur da teslimiyeti, şüphesiz itaatidir. Hz. Ebubekir ve Hz. Ali’nin yolundan ilerlemiştir. Bu da O’nu (r.a.) Rabb’i ile olan sırlara daha yakın hâle getirmiştir. Özellikle kalb ile ilgili sırlara vakıf olduğu için Efendimiz’in (s.a.s.) ifadelerini farklı ilham yakînliği ile dinlemiş, uygulamış ve insanlığa anlatmıştır. Aynı zamanda Kendisi Musab Bin Umeyr (r.a.) gibi güzel hatiptir. Yüce Allah O’na (r.a.) hikmet dilinin sırlarını bahşettiği için herkes O’nun (r.a.) konuşmasından etkilenirmiş. Selman Bin Farisî Hazretleri, Efendimiz (s.a.s.)’e olan aşkı, bağlılığı ile kalbî tekâmüle ermiştir.
Rabb’in kullarından aşk istiyor. Kafanı masivanın meseleleri ile hiç karıştıma. Menzillerine sıkı yapış ve ilm-i ledününe bak. Yol tevhid, vahdaniyet yoludur. Ne mutlu bu ince sırları fark edip de yürüyen aşk erenlerine…
MUHYİDDİN İBN-İ ARABÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, yüce, sonsuz bilinen-bilinmeyen esmaları, zuhuratlarının sırları; Efendimiz (s.a.s.), diğer bütün peygamberler (a.s.), Ehl-i Beyt, Ashab-ı Kiram (r.a.ecmain), tabiin, tebe-i tâbiın(rahimehullah) yüzü suyu hürmetine kıyamete kadar gelecek bütün insanlığın üzerine daim-baki olsun. Yüce Allah’ın izni ile salih zürriyetlerin varlığı toprağa neşv ü nema salsın. Âmin, âmin, âmin.
Derviş ilim tahsil ederken okuduğu hakikatleri gönlü ile öpme çabasında olmalıdır. Gönül gözü hikmetleri öpmelidir ki bu hikmetler diğer azalara da tesir etsin. İlm-i ledünün kudretinin girdiği gönülde yer alan sır, ahfa, hafî fetihleri tamamlansın. Ölen yerlere hayat verilsin biiznillâh. Bunların dünyada karşılıkları yoktur. Bunlar derviş de hikmet dilidir. Örneğin Hz. Ali’de var olan hikmet dilinin menbaı, Efendimiz (s.a.s.)’in hakikat-ı Muhammediye’sidir. Hz. Ali hutbe verdiği zaman kendisinde olmaz, O’nu (r.a.) dinleyenler de anlattığı hakikatlerden dolayı aşk sarhoşluğu yaşarlarmış. Hz. Ali bir hatiptir ve hakikatleri ezbere bilir gibi anlatırmış. Bilmedikleri O’na (r.a.) bildirilir, hutbe esnasında karşısındaki duvarlarda anlatması gereken bazı ayetler ve hadisler yazılırmış. İşte bu hakikat dilidir. Bunun sırrı varlığını Hakk’a ve Resulü’ne (s.a.s.) vermektir. Nasıl ince sırlara talip olduğunu anla evladım!
Kalbini tam açarak, okuduklarını sindirerek kendini ilmine ada. Hakikat hüzmeleri senden salih zürriyetlere devam etsin. Bırak yanan yansın tutuşsun. Bugün bana beni sorma!
Varlığına iğne deliği kadar önem veren bu delikten geçemez. Sen diye bir şeyin kalmaması, iradenin Rabb’ine tamamen teslimiyetidir. Yüce Allah kalbin durumuna göre tecellileri zuhur ettirendir. Allah kulu için hayırları, güzellikleri ister. Her kulundan hikmet taneleri dökülsün, inci-cevherler çıksın ister. Rabb’ini hakkkıyla bulanlar bilirler. Bulduğu ile sır olmayı bilenler de olanlardır. Sır olana sırlar kardeş olur. Emanetler sadık olanlara verilir. Hz. Ebubekir (r.a.) misali ol ki, her konuşman ilm-i ledün sırlarından olsun. Daha çok dinleyen ve sürekli kalbinle nefsini tartan ol ki hakikatlerin zuhuru sende artarak devam etsin. Tasavvuf yolunda her merdivenin içinde yine merdiven vardır. Aşmak ile bitmez, tam bitti dersin tekrardan yeni keşifler başlar. İlerleyen insan için sürekli bir akış vardır. Bu yüzden ey derviş, kalbini tam şekilde topla da arkana bakmadan yola devam et, et ki yolda kalanlardan olma.
Sülûk eden yalnızca sülûk ettiği Rabb’ine sımsıkı sarılan ve her zaman ve mekânda Rabb’i ile olandır. Kendisini ve diğer varlıkları görmediği için her yerde yalnızca Rabb’ini görür. Bu müşâhede bilinci dervişi yaşadığı imtihan nev’inden olaylarda güçlü tutar. Sırtını dayadığı Rabb’i vardır ve en karanlık olan dünyada aydınlıktadır. Rabb’inin nuru onu aydınlatmaktadır. Bu yüzden ey sâlik! Rabb’ine şeksiz ve şüphesiz tam sarıl. Seven sevdiğini isbat eder. İsteklerinden, heva-heveslerinden Rabb’ine kaç. Kaç ki, kalbin sırlara her daim açık olsun, zulmanî perdelerden uzak dursun. Kalp öyle narin bir varlıktır ki, Sahibi’nden uzak olduğu her anında mahzunlaşır. Bu yüzden esas yörüngen olan aşkullâh, muhabbetullâh makamları ile daim-baki ol. Kalbini açmak istiyorsan Rabb’i daha iyi bilmenin, aşkullah ile Hakk’a bağlanmanın yollarına bak; sır, ahfa ve hafî kısımlara doğru yol al. Her gün yeni bir hâl, bu hâlden yeni makama geçiş, bu geçişlerdeki öğretiler ve durmadan yolculukta ol. Durmak derviş için yasaktır ki bu yasağı çiğneyen derviş bunun karşılığında ihlâslı tevbe ile birlikte mürşidinin verdiği oruç, nefse ağır gelen temizlik vb. terbiyeleri yapar. Bu şekilde eğitilir ve büyüyen nefsini alçaltır. Amaç her fıtrî hâli Rabb’e döndürebilmektir. Alışkanlıkları, tabiatları Allah ve Resulü’nü (s.a.s.) marifet ve muhabbet ile bilme ile birleştirerek hakkaniyetli bir yaşama sahip olmaktır. Hayatın gayesi budur.

Bâb – 8: Hak’la Olma Kapısı
HASAN BASRÎ HAZRETLERİ: Rabb’im her gün verdiği emanetleri hakkıyla icra eden, aşk ile yaşayan, yaşatan eylesin. Âmin.
Yüce Allah’ın emanetlerine hakkıyla sahip çıkmak müminin üstüne farzdır. Allah bu yüce emanetleri aşk ile kuluna verir ve bu emanetlerin hakkını kulundan da aynı hassasiyetler ile ister. Bu yüzden kulun özellikle de dervişin dünyaya karşı tavrı bellidir. Varlığında masivaya karşı restini çekmeli ve an-ı daimîde Rabb’ine olan vazifeleriyle haşır neşir olmalıdır. Dünya dervişin peşinde koşar. Derviş dünyadan kalben el etek çeken, her varlığını sadece Rabb’ine adayandır. Böyle olmazsa, âşıklar kervanına katılamaz. Bu tasavvuf yolu kıldan ince kılıçtan keskindir. Bize bu ince hassaslığı Hz. Rabia öğretmiştir. O da, sürekli Efendimiz (s.a.s.) ile rabıta hâlinde olması hasebiyle zamanını hassas yaşamıştır.
Bu keskin, ince çizgileri iyi kavrayacaksın derviş! Bu keskinliğin etrafında gezinmeyceksin! Pür dikkat ile yanacaksın. Her an-ı daimde birlikte olmaya talip olduğun Yüceler Yücesi Hakk’tır. O’nun Zat’ını, sıfatlarını, esmalarını, efallerini anlatmaya kimse kudret getiremez. İşte bu yüzden yol daha da hassastır. Yüce Allah da sizleri hassü’l haslardan eylesin, âmin.
Derviş! Eğer buna talipsen gözün dünyanın ucunu, kulağın sesini, burnun da kokusunu dahi almasın. Bu yolda sana en iyi yoldaş sabır ile aşktır. Bu nesnelerin kıymetini iyi bilmelisin. Sabır denilirken Hz. İbrahim’in (a.s.) ve Hz. İsmail’in (a.s.) sabrı kast edilir. Sonunda ne olacağını düşünmeden, beklentisiz, Hakk’a olan aşk için sabır. Dikkat et, derviş! Sadece O’na aşk için araya aracı sokmadan sabır. Yüreğinde Hak aşkı arttıkça sabrın da artacaktır. Bu aşkı sürekli canlı tutmaya çalış zâkir! Seven sevdiğini dilinden düşürmez. Sen de zikrin ile dilinden, kalbinden düşürmeyesin.
Hz. Ali (r.a.) bu yolu öyle güzel anlatır ki, O’nun (r.a.) yaşadığı aşkı ancak yanan bilir. Yanmayana aşkı sorma derviş. Aşkın ledün ilminden, hikmet dilinden olduğunu duyacaksın. Kulun yüreği de ancak ledün ilmini ister. Dünya kelamını istemez. Hz. Ali (r.a.): “Aşk yolu Resulullah’ın (s.a.s.) yoludur. O (s.a.s.) Rabb’i ile öyle bir aşk yaşadı ki, bu aşkı dünya, ahiret kaldıramaz. Aşk makamında herkes ilerler. Vardığı nihai noktasını en son nokta sanır ama değildir. Hak aşkının nihayeti yoktur. Hakk’ın sonu var mıdır ki, aşkının da sonu olsun? Bunu ilk sohbetlerde anlayamadım. Allah Resulü (s.a.s.) Mirac’da yaşadıklarını anlattıktan sonra hakikatle anlamaya başladım. O (s.a.s.) Rabb’i ile öyle bir olay yaşamıştı ki bunu kelimeler ile asla anlatamayız. Ancak o yolda yaşayanlar anlamak için mücadele ederler. O’nun (s.a.s) Hakk’a olan aşkı tertemiz, zemzem gibi ak pak ve beklentisizdir. Allah, Peygamber’ine (s.a.s.): “Burada kalabilirsin.” Buyurduğu zaman O (s.a.s.) ümmeti için yeryüzüne tekrardan dönmeyi tercih etmiştir. Ümmetini bu aşk ile Miraçlara taşımak için mücadelenin içerisine dönmüştür. Hiçbir yerde ümmetini bırakmadığı gibi, dünya ve ahiret adına ulaşılabilecek en güzel makamda da bırakmamıştır. Aşk isbat ister. Ümmeti Resul’ünün (s.a.s.) yoluna aşk ile can baş koydukça Miraçlar O’nun (s.a.s.) şefaati ile gerçekleşecektir. Bu da ancak beklentisiz aşkla olacaktır.
Efendimiz’in (s.a.s.) aşk yolu derin şekilde tefekkür edilmelidir. Allah Resulü (s.a.s.) her işinde, özellikle de Rabb’inin ayetlerini bizlere aktarırken aşkla aktarırdı. Kalbi aşk ile atar, güzeller güzeli dudağından tane tane inciler dökülür, bizim ruhlarımıza bu hakikatleri dantelâ gibi işlerdi. O’nu (s.a.s.) dinlerken adeta başımızda kuş varmış da, kuşu kaçırmayalım diye pür dikkat kesilirdik. Ashab-ı Suffa ile birlikte özel bir grup İsra Suresi’ni – Miraç olayını dinliyorduk. Allah Resulü (s.a.s.) anlatırken ruhu ile uruc etmeye başladı. Bedeni bizimleydi ama ruhu öyle uruc ediyordu ki, ayetlerle birlikte biz de titremeye başlamıştık. Bazılarımız kalblerimizin olduğu kısmı elimizle bastırıyorduk. Kablerimiz aşktan yerinden fırlayacak gibi oluyordu. Özellikle zâkir kardeşim Selman b. Farisî bu şekilde oluyordu. Allah Resulü (s.a.s.) bu yüksek aşk hâlini fark edince ayetlere son veriyor ve tane tane vakayı sonlandırıyordu. Çünkü aramızda Hak ve Resul aşkı ile bu vakaları dinlerken dayanamayıp aşk şehidi olan olmuştu. Ne mutlu onlara. Bu aşk Resul’ün (s.a.s.) davasını, Livaü’l Hamd bayrağını taşıma adına bizlere şevk, maddi-manevi güç oluyordu. Genelde müjdeci ayetlerden sonra belalar sağanak sağanak yağardı. Belalar ‘belâ sırrı’ ile aşk ile karşılanır ve sabır ile Efendimiz’e (s.a.s.) kol kanat gerilirdi. Benim Hak ile Miracımdı bu, Rabb’ime çok şükür. Aşk davasında yürüyecek erenler de kendilerini hiç görüp yollarını her daim güllerle donatmak için mücadele versinler. Çünkü bu yolun gülünden çok dikeni vardır. Yüce Allah öyle yüce aşk nasip etsin ki, dikenler batıp geçsin de ‘ah’ dahi denilmesin.” Âmin.
İşte Miracımız için Hz. Ali’nin (r.a.) bize tavsiyeleridir. Yüce Allah bu tavsiyelere uyanlardan, her daim kulağımızda, kalbimizde tutanlardan eylesin. Vesselam…
BAYEZID-I BİSTAMÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, var ettiği her varlıkları, hikmetleri, her kitabının hususan Kur’ân’ın sırları; Efendimiz (s.a.s.), diğer bütün peygamberler (a.s.), Ehl-i Beyt, Ashab-ı Kiram (r.a.ecmain), tabiin, tebe-i tâbiın(rahimehullah) yüzü suyu hürmetine bütün insanlığın üzerine daim aşk ile olsun. Lâ mevcude illa hû, lâ maksude illa hû, lâ mevsufe illâ hû, illâ Resulî Müctebâ (s.a.s.), âmin.
Dervişdeki fenâ hâli, Rabb’i dışında var olan her varlığı yok etmesidir. Bu nasıl olur? Varlığını fakrederek olur. Efendimiz’in (s.a.s.) duası bunun içindir: “Ya Rab! Beni fakir olarak yaşat, fakir olarak canımı al ve fakir olarak haşret.”Âmin. Yüce Allah varlığımı yaratmasaydı yoktum. Sen istediğin için var oldum. O zaman neden hiç olduğumu unutuyorum? İnsan sürekli bu döngü içerisinde hiçlik seviyesini unutup kendisini dünyalıklarla baki etme hevesine girdiği için boş yerlerde ömrünü fenâ eder. Bedenini, azalarını asla kıymet bulmayacak yer, zaman, olaylar ve şahılar peşinde son buldurur. Bu sebeple fenâ makamı sadece Rabb’ine, Resul’üne (s.a.s.), mürşidine olur. Bu zamanla sadece Hakk’ta olur.
Ruhlar âlemindeki ‘kün sırrında’ aşk vardı. Aşk varlıklara şahit oldu. Yüce Allah yarattığı kutsal varlık olan aşkı taşıyabilecek en değerli varlık olarak Efendimiz’i (s.a.s.) seçti. Kalû belâda var edildiğin özüne dünyada dönüşün aşkın sırrına vakıf olman ile olacaktır. Aşk senin yardımcındır. O sana yoldaş olarak verilmiştir. Onu iyi tanı, sen ona yoldaş ol. Kişi tanımak istediği varlık için fedakârlıklarda bulunur. Sen de aşk için fenâyı bul. Fenâ makamının kapısı, penceresi çoktur. Sâlik seyrinde ilerledikçe Rabb’i ona bu perdeleri açar ve onu hayretlerde bırakır. Her bir kapı ayrı bir makamdır, pencereler hâlleridir. Yüce Allah bu ilimleri bilmemizi, yaşamamızı neden ister? Kendisini marifet ile bilmek, yaşayabilmek ve insanlığa yaşatabilmek içindir. Bu ilimleri bilmek değil yaşayarak hâl etmektir.
Kul kalbinde Hak dışında var olan varlık putlarını, aklına Hakk’ın dışında gelen havatırları tamamen soyduğu, kendisini üryan bıraktığı zaman Rabb’i ona takva elbisenin parçalarını ve tamamını ilim olarak giydirmeye başlar. Derviş bu hakikatler için kendisinin dışında içinde var olan çokça diğer varlıkları ile sürekli mücadele eder. Sen kendini tek mi sanırsın? Senin içinde kaç tane daha senden vardır, düşünesin. Nefsinin, şeytanının, ruhunun, bedeninin hakikatlerini bileceksin ki takva elbisen kısa kalmasın, tamamlansın. İstikameti, tevekkülü, sabrı aşk ile sürekli, hiç durmadan iyice yoğur. Takva elbisen tamamlansın.



