bannerbanner
Aradığın Şey Benim
Aradığın Şey Benim

Полная версия

Aradığın Şey Benim

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
2 из 3

Sevgiyle Donanmış Bir Çocuk Yetiştir

Sırdaşım! Çocukların kalplerini sevgi ile doldurabilirsek içlerinde nefrete yer kalmaz ve iyiliklerle donanmış insanlar toplumun arasına karışmış olur.

Çocukların kalbi boş sayfalardan oluşan bir defter gibidir. İçine ne yazılırsa insanlar onu okur. Sevgi ile doldurulursa dünya vicdanlı bir insanla karşılaşır, nefretle doldurulursa merhametsiz bir insanla karşılaşır. Çocukların maruz kaldığı veya tanık olduğu her kırıcı söz ve kötü davranış onların kalplerinde bir çatlak oluşturur ve bu çatlaklar zamanla vicdanlarını köreltir. Vicdanı körelen bir çocuk, büyüdüğünde kendisine yapılan şeylerin aynısını etrafındakilere uygular. Hatta bazıları, hiçbir şey hissetmeden ve zerre acıma duygusu olmadan en ağır şekilde zarar verir. Sırdaşım! Çocukların kalplerini sevgi ile doldurabilirsek içlerinde nefrete yer kalmaz ve iyiliklerle donanmış insanlar toplumun arasına karışmış olur. Eğer dolduramazsak masum bir çocuktan bir canavara dönüşen insanların sayısı hızla artar. Yaşadığımız dünyanın daha fazla acıyı kaldıracak gücü yok ve sevgiyle dolu kalplere çok daha fazla ihtiyacı var. Çocuklarla yakınlık kurarak, şefkat ve ilgi göstererek kalplerine sevgi aşılamak zorundayız. Yaşadığımız dünyanın cennet veya cehennem olması buna, yani sevgi dolu kalplerin sayısının artmasına bağlıdır.


İskender Pala’nın dediği gibi: “Cennet, sevginin hüküm sürdüğü kalplerdir. Sevgisiz kalpler ise cehennemin ta kendisidir.

Çocuk Eğitimi

Sırdaşım! Zihinsel, duygusal, fiziksel, sosyal ve ahlaki gelişimin temelleri çocuklukta atılır.

Marifet çocuk sahibi olmak değil onu iyi yetiştirmektir çünkü iyi yetiştirilmemiş bir çocuk kendisine, ailesine ve ülkesine zarardan başka bir şey vermez. Çocuğu iyi yetiştirebilmek için öncelikle onu huzurlu bir yuvada büyütmek gerekir çünkü huzur olmayan bir evde huzursuz bir çocuk yetişir. Tartışmaların yaşandığı bir evde oluşan negatif enerji çocuğun ruhuna işler. Böyle bir çocuk bir ömür mutsuz, doyumsuz ve gergin yaşar. Huzurlu bir yuvadan sonra çocuğun nasıl eğitildiği çok önemlidir. Çocuk eğitimi yüzde yetmiş sevgi ve yüzde otuz disiplinden oluşmalıdır. Sevgiyle çocukların kalplerine dokunulmadığı sürece onlara hiçbir şey öğretilemez. Düzenin ve disiplinin olmadığı bir yerde de iyi bir eğitimden bahsedilmesi mümkün değildir. Çocuklar, çiçeklere benzer. Bir çiçeğe çok su verirsen çürür, az su verirsen kurur. Ama düzenli aralıklarla ve ihtiyacı kadar su verirsen yeşerir. Dengeyi tutturabilmek önemlidir, yoksa aşırı sevgi görüp şımaran veya hiç sevgi görmeyip vicdanı kararan çocuklar karşımıza çıkar. Disiplin, ceza, şiddet, korku ve baskı anlamlarına asla gelmez. Disiplin çocuğun nerede, ne zaman ve neleri yapacağını veya yapamayacağını iyi bilmesidir. Disiplin, çocuğun da görüşü alınarak oluşturulan aile kurallarının içselleştirilmesidir ve hayatı kolaylaştıracak temel yaşam becerilerinin uygulanarak öğrenilmesidir. Sırdaşım! Zihinsel, duygusal, fiziksel, sosyal ve ahlaki gelişimin temelleri çocuklukta atılır. Çocuk, hayatının tamamını etkileyecek kritik bir dönemden geçer. Eğer bu kritik dönemi sağlıklı atlatırsa geleceğe daha sağlam adımlarla yürür. Bu kritik dönemde çocuğun uygun gelişim ortamında büyüyebilmesi için sevgi dolu bir aileye, yol gösteren bir rehbere ve huzurlu bir yuvaya çok ihtiyacı var. Unutma!


Samuel Smiles’ın dediği gibi: “Her türlü gelişme ailede başlar.

İnsanlığın Gözyaşları

Sırdaşım! Hepimiz hep birlikte çocukların ölmediği bir dünya için bir şeyler yapmalıyız.

Dünyanın farklı yerlerinde on binlerce çocuk, her sene büyüklerin hatalarının kurbanı olarak yaşamını yitirmektedir. Onca savaş, onca kavga ne için? Daha fazla mutlu olabilmek için mi? Başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kurulur mu? Birilerinin çocukları daha rahat yaşasın diye başka birilerinin çocuklarının yaşama hakkı elinden alınır mı? Hangi para, hangi mülk, hangi lüks ev veya araba bir çocuğun dökülen gözyaşına değebilir? Bir çocuğun gülen yüzü, bütün dünyaya bedeldir. Çocuğuyla huzur içinde yaşayan anneler! Çocuğunuzun tırnağına zarar gelse nasıl üzülürsünüz değil mi? Ya onlar, onlar anne değil mi? O anneler her gün gözlerinin önünde çocuklarının ölümünü mü izleyecek? Çocuklarının gülen yüzünü görmeye o annelerin de hakkı yok mu? Sırdaşım! Hepimiz hep birlikte çocukların ölmediği bir dünya için bir şeyler yapmalıyız.


Victor Hugo’nun dediği gibi: “Hayattan vazgeçmeden önce hayatı tanımak her çocuğun hakkıdır.

Kardeş

Kardeşlik Duygusu Doğuştan Gelir!

Sırdaşım! Ne oldu da çocukluğu bu kadar güzel yaşayan kardeşler büyüdüğünde birbirine kan kusturmaya başladı?

Kardeş, en güzel zamanlarını beraber geçirdiğin insandır. Küçükken birlikte ne güzel oyunlar oynardınız. O gözünü kapatır sen saklanırdın. O ipi sallar sen zıplardın. O koşar sen yakalamaya çalışırdın. Bazen birbirinizle güreşir, dakikalarca yerde kucak kucağa yuvarlanırdınız. Aynı odada yatarken tavana bakıp birbirinize hayallerinizi anlatırdınız saatlerce. Bazen sen pilot olacağım derdin o da öğretmen. Sen şöyle bir evim olacak derdin o da şöyle bir arabam. Bazen de en gizli sırlarınızı paylaşırdınız. Okuldaki ilk kabahatinizi, ilk kavganızı, ilk aşkınızı hep birbirinize anlatıp dururdunuz. Kardeşin yanındayken sanki bir ordu arkandaymış gibi kendini güçlü hissederdin ve insanlar arasında emin adımlarla yürürdün. Kardeşine birileri zarar vermeye kalkıştığında ise karşında çok sayıda kişi bile olsa hiç düşünmeden onlara karşı gelirdin. Birbirinize güç verir, birbirinize kol kanat gererdiniz. O üzüldüğünde sen de üzülürdün, o ağladığında sen de hüngür hüngür ağlardın. Onun yokluğunda kendini çok yalnız hisseder, heyecanla eve gelmesini beklerdin. Sırdaşım! Ne oldu da çocukluğu bu kadar güzel yaşayan kardeşler büyüdüğünde birbirine kan kusturmaya başladı? Aranıza para mı girdi, mal mı girdi? Küçükken bir saç teline dünyaları feda edebileceğin kardeşini şimdi birkaç parça dünyalık şey için mi harcıyorsun? Büyüdüğü her yıl bazı insanların vicdanları neden biraz daha köreliyor? Büyümek, bazıları için neden insanlıktan çıkmak anlamına geliyor? Kardeşlik sadece çocukluk yıllarında yaşanmaz, bir ömür sürer. Aranızda ne geçmiş olursa olsun dönüp yine kardeşini kucakla, onun için gerekirse eskisi gibi dünyaları feda et. O mutlu günlerin hatırı için yap bunu çünkü o senin kardeşin. Sen yüz yaşına bile girsen o küçükken birlikte çok mutlu olduğun kardeşin…


Benjamin Franklin’in dediği gibi: “Kardeş, her zaman kardeştir.

Kardeşler Birbirleri İçin Her Şeyi Yapar!

Sırdaşım! Kardeşine bir haksızlık yapıldığında sen de rahatsız oluyorsan, gerçek kardeşliği öğrenmişsin demektir.

Bir kol ağrırsa sadece o kol acımaz, vücudun her zerresi acıyı hisseder. Kardeşlik de öyledir. Ailede bir kardeşe bir şey olsun, ona en uzak kardeş bile perişan olur çünkü arada kan bağı vardır ve insanların mayası bozulmadığı sürece de kopmaz. İnsan olarak kalabilenler kardeşinin iyiliğini ister ve onu kötülükten sakınır. Acısını azaltmaya ve mutluluğunu artırmaya çaba gösterir. Zor durumda kaldığında ise yardımına koşar ve onun için her türlü fedakârlığı yapar çünkü kardeş kötü günde ilk adımı atan, iyi günde ise diğerinin bir adım atmasını bekleyen bir ayak gibidir. Kardeş, felakette diğerinden önce, selamette ise diğerinden sonra açılan bir göz gibidir. Sırdaşım! Kardeşine bir haksızlık yapıldığında sen de rahatsız oluyorsan, gerçek kardeşliği öğrenmişsin demektir. Kardeşin acı çekiyorken sen de acı çekiyorsan gerçek kardeşliği yaşıyorsun demektir. Unutma! Kardeşler birbirleri için her şeyi yapar çünkü doğalarında bu var.


Adam Fawer’in dediği gibi: “Kardeşler, zor günlerde birbirlerini korumak için yaratılmışlardır.

Kardeşler Arasındaki Birliktelik Güce Güç Katar!

Sırdaşım! Kardeş ne düşmanındır ne de rakibin. Kardeş bir yabancı değil, kanından kan, canından candır.

Birlikte hareket edebilen ve birbirine sahip çıkan kardeşlerin kısa süre sonra bu birlikteliğin gücü sayesinde büyük başarılar elde ettiklerine muhakkak şahit olmuşsunuzdur. Birbiriyle anlaşamayan, hatta daha ileriye gidip birbirine zarar verecek hale gelen kardeşlerin ise nasıl bölünüp parçalandıklarına ve çok zor durumlara düştüklerine de şahit olmuşsunuzdur. Sırdaşım! Kardeş ne düşmanındır ne de rakibin. Kardeş bir yabancı değil, kanından kan, canından candır. Kardeşin yıllarca aynı tabağa kaşık attığın, aynı odayı paylaştığın, aynı ekmeği bölüştüğün kader arkadaşındır. Kardeşliğin özündeki bu birliktelik ancak bedenler mezara girince son bulur. Eğer bu birliktelik bozulmuşsa, sizler kardeşliğin özüne ihanet ediyorsunuzdur. Durup nerde yanlış yaptığınızı düşünmeniz ve kendinize çekidüzen vermeniz gerekir. Unutma! Kardeşler olarak ne kadar birlik olursanız o kadar güçlü, ne kadar ayrı olursanız o kadar zayıf olursunuz.


Malcolm X’in dediği gibi: “Gücünüzü hırlaşmak için değil, birleşmek için kullanmalısınız.

Arkadaş – Dost

Arkadaşlarını Doğru Seç!

Sırdaşım! İyilikler iradeni, kötülükler ise nefsini besler. Hangi tarafı beslersen o tarafa akmaya başlarsın.

Bütün insanlar iyi değildir. Zor hayat koşulları, ilgisizlik ve kötü çevre gibi sebepler yüzünden bazı insanlar insanlıktan çıkabilmektedir. Dünyada her gün işlenen cinayetler, farklı farklı suçlar ve yapılan ahlaksızlıklar iyi insanların yanında kötülerin de olduğunu açıkça göstermektedir. Dünya var olduğu günden beri hep iki grubunun savaşına tanık olmuştur, iyi olan Habiller ile kötü olan Kabillerin. İnsan doğduğu andan itibaren beslendiği kaynaklara göre yavaş yavaş tarafını seçmeye başlar. Bir insanın kötülüğe bulaşması, iyilikle donanmasından çok daha kolay olur çünkü insanın bedeni nefsin istek ve arzuları ile donatılmıştır, sağlam irade olmadığı sürece nefse boyun eğmek kaçınılmazdır. Cinsellik ve saldırganlık gibi temel içgüdülerle hareket eden nefis, irade olmazsa insanı zamanla tecavüz ve cinayet gibi kötülükleri gaddarca işleyen bir caniye dönüştürür. Sırdaşım! İyilikler iradeni, kötülükler ise nefsini besler. Hangi tarafı beslersen o tarafa akmaya başlarsın. Bilgili ve erdemli insanlarla arkadaş ol ki iyiliklerle güçlenebilesin. Nefsin istekleri dışında bir yaşama amacı olmayan ve ahlaki temelleri zayıf insanlardan da uzak dur. İstediğin kadar bana bir şey olmaz de, yapında bu var, nefsine direnemezsin ve etkilenirsin. Farkına varmadan zamanla kötüye dönüşürsün. “Körle yatan şaşı kalkar”, “Üzüm üzüme baka baka kararır” ve “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” gibi çok sayıda söylenen söz, hayatının arkadaşlarına göre şekillendiğini açıkça gösterir. Unutma! Bazı arkadaşlar seni yüceltir bazıları da alçaltır. Bazıları iyiliğe götürür, bazıları da kötülüğe. Bazıları iki dünyanı cennete çevirir bazıları da cehenneme. Bundan dolayı arkadaşlarını özenle seç.


Mevlana’nın dediği gibi: “Kimle gezdiğine, kimle arkadaşlık ettiğine dikkat et çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür.

Gerçek Dost Kimdir?

Sırdaşım! Kiminle dost olacağına dikkat et, çünkü her insan, dost olabilecek karaktere sahip değildir.

Gerçek dost mutluluğuna sevinendir. Bir şeye sahip olduğunda veya başarılı olduğunda buna yürekten sevinen bir insan gördün mü onu ömür boyu kaybetme. Bil ki aradığın dostu bulmuşsun. Gerçek dost mutsuzluğuna da üzülendir. Derdinle dertlenmeyenlerden ve sen acılar içindeyken keyifle yaşamaya devam edenlerden dost olmaz. Gerçek dost seninle birlikte kazanandır. Başarıya giden yolda yürürken karşına çıkabilecek engelleri ballandıra ballandıra anlatan kıskanç insanlardan uzak dur. Sırtından geçinmeye, sahip olduklarıyla seni ezmeye ve rakip görüp geçmeye çalışan arkadaşlarını da şöyle elinin tersiyle kenara itip yolundan çek. Yürüdüğün yol boş olsun ama temiz olsun. Gerçek dost zor durumunda sana koşandır. Düştüğünde elini uzatmayan ve tehlikeyi gördüğü an seni yarı yolda bırakan korkak, karaktersiz insanlardan dost olmaz. Gerçek dost sana zarar vermeyendir. Seni gülüp eğlendiren her insanın dost olamayacağını, ağlamaya başladığın zaman anlarsın. Gerçek dost seni anlamaya çalışandır. Sana güvenmeyen, iyi niyetini anlamayan ve hatalarını hemen yüzüne vuran insanlarla dostluk kurma. Gerçek dost, hissettirmeden arkanı kollayandır. Arkandan kuyu kazan, çıkarı için seni satan ve yeni arkadaşlara çabuk yelken açan kaypak insandan olabildiğince uzaklaş. Gerçek dost, kulakları değil yürekleri ısıtandır. Yüreğinde samimiyetini hissetmediğin insanlara her zaman yabancı gözüyle bak ve onlarla hemen dostluk kurma. Sırdaşım! Kiminle dost olacağına dikkat et çünkü her insan, dost olabilecek karaktere sahip değildir.


La Edri’nin dediği gibi: “Dost, çok ağır bir vasıftır, zamanla çok az kişiye yakıştığını anlıyorsun.

Dostlarını İhmal Etme!

Sırdaşım! Gerçek dostlarınla geçirdiğin o güzel anlar olmadan, sahip olduğun diğer şeylerin seni yeterince mutlu etmediğini zamanla anlarsın.

Mahallede, okulda, işte, askerde ve daha nice yerde insanı yalnızlıktan kurtaran ve hayatın en güzel yıllarını ona yaşatan kişiler gerçek dostlardır. Daha sonra iş, evlilik, çoluk çocuk gibi gerekçelerle dostlar ikinci plana itilir. İnsanın yıllarca en güzel zamanlarını geçirdiği dostunu unutması çok acı vericidir. Evlenebilirsin ama evlenmek demek, dostlarını ihmal etmek demek değildir. İş güç sahibi de olabilirsin ama çalışmak demek, çok para kazanacağım derken dostlarını unutmak demek değildir. Eşin ve işin yeri ayrıdır belki ama dostların yeri bambaşkadır. Sırdaşım! Gerçek dostlarınla geçirdiğin o güzel anlar olmadan sahip olduğun diğer şeylerin seni yeterince mutlu etmediğini zamanla anlarsın. Ayrıca hiçbir şey dostlarının halini hatırını sormaya, en mutlu günlerinde sevinçlerine ortak olmaya ve zor zamanlarında onlara destek olmaya engel değildir. Dostluk, geçmişteki o güzel günlerin hatırına vefa ister.


Mevlana’nın dediği gibi: Dostlarını daima vefa ile hatırla! Arayan sen ol, bulan sen, tanıyan sen ol, kucaklayan sen. Kula vefası olmayanın Hakka vefası olmaz.

Komşu – Akraba

Yaşadığın Yere Dikkat Et!

Sırdaşım! Huzur ve güven içinde bir hayat yaşamak istiyorsan yaşadığın yere dikkat et. Sadece bedenini rahata erdiren değil, aynı zamanda ruhunu da doyuran yerlerde yaşamaya çalış.

Eski mahalle kültüründe komşuluğun aile ortamından bir farkı yoktu. Herkes birbirini tanır, birbiriyle yürekten selamlaşır, birbirini ziyaret eder ve birbirine yardım ederdi. O mahallelere girdiğinde çocukların birbiriyle oynadığını, kadınların birbiriyle konuştuğunu ve erkeklerin birbiriyle kaynaştığını görür, bir yuvanın sıcaklığını hissederdin. Şimdi ise her şey çok soğuk ve ruhsuz, karşına sadece beton yığınları çıkmakta ve ölü bir şehre gelmişsin gibi herkes kendi kabuğuna çekilmektedir. Apartmanlarda dört duvar arasında yaşayan milyonlarca insan, etrafındaki insanlardan habersiz bir hayat sürdürmektedir. Halbuki evlerin içine sıkışıp kalan insanlar çok yalnız. Bazılarının evleri saray bile olsa kalpleri yapayalnız bir virane, evleri büyük bile olsa kalpleri küçük, karanlık bir zindan… Kendi gölgelerinden bile habersiz insanların olduğu yerlerde yaşamak ruha işkence çektirmekten başka bir şey değildir. Sırdaşım! Huzur ve güven içinde bir hayat yaşamak istiyorsan yaşadığın yere dikkat et. Sadece bedenini rahata erdiren değil, aynı zamanda ruhunu da doyuran yerlerde yaşamaya çalış.


Abdullah bin Ömer’in dediği gibi: “Yakınında güler yüzlü ve tatlı sözlü komşuları bulunan bir evin kıymeti ve fiyatı daha fazladır.

Komşularını Mutlu Et ki Sen de Mutlu Olasın!

Sırdaşım! Komşuları rahatsız etmek veya onlara duyarsız kalmak, Mevlana ve Yunus Emre gibi nice gönül erinin diyarı olan Anadolu’nun kültürüyle yetişmiş bizlere yakışmaz.

Komşular, aynı evin içindeki farklı odalarda yaşayan insanlar gibi olmalıdır. Nasıl bir odada mutluluk varsa, evdekilerin hepsi sevinci, acı varsa üzüntüyü hissediyorsa, aynı binanın veya mahallenin içinde yaşayanlar da hissetmelidir. Nasıl bir odadakiler diğer odadakileri rahatsız etmiyorsa, onlar da birbirini rahatsız etmemelidir. Nasıl bir odadakiler diğer odadakilerin mutlu günlerinde sevincine ortak oluyorsa, onlar da ortak olmalıdır. Nasıl bir odadakiler, diğer odadakilerin zor günlerinde yardımına koşuyorsa, onlar da koşmalıdır. Ama maalesef komşular aynı evde birbirine duyarsız insanlar gibi yaşamaktadır. Yanı başında acıyla kıvrananlar varken hiçbir şey olmamış gibi kahkaha atmaya devam edenlere şahit oluyoruz. Artık gözler, sadece sahibini görüyor. Başkaları insanların kapsama alanına girmiyor. Sırdaşım! Komşuları rahatsız etmek veya onlara duyarsız kalmak, Mevlana ve Yunus Emre gibi nice gönül erinin diyarı olan Anadolu’nun kültürüyle yetişmiş bizlere yakışmaz. Böyle davranmak, inandığımız değerlere de ters düşer.


Hz. Muhammed (sav) iyi komşu olmanın inancımızdaki önemini şu sözlerle açıkça belirtir: “Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse vallahi iman etmiş olmaz. Yanı başındaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi, (olgun) mümin değildir.

Biz Geniş Bir Aileyiz!

Sırdaşım! Akrabalarının kıymeti bilmelisin çünkü her biri bir yabancı değil, ailenden ve senden bir parçadır.

Akrabalık can çekişiyor. Nerede o eski geniş aileler… Eskiden çocuklar amcanın, halanın, teyzenin, dayının, kuzenin ve yeğenin ne olduğunu çok iyi bilirdi. Şimdi ise evde kaç televizyon, tablet ve telefon olduğunu iyi biliyorlar. Eskiden çocuklar akrabalarıyla dolu dolu zaman geçirdiği için hiç sıkılmazdı. Şimdi ise konuşmayı öğrenir öğrenmez ‘sıkıldım’ kelimesini dillerinden düşürmüyorlar. Eskiden bir sorun oldu mu el atan çok olurdu. Şimdi ise bir yüz bile göremezsin. Ne oldu bize? Avrupalılaşmayı neden kendi kültürümüzü kaybetmek olarak algıladık? Avrupa’da her ailede ortalama bir çocuk olur ve onlarda akraba diye bir şey yoktur. Orada herkes belli bir yaşa geldikten sonra ayrı eve çıkar. Orada insanların en çok yaşadığı yerler bir odalı evler. Orada insanların en çok yaşadığı şey yalnızlık olur. Bizler böyle yaşayamayız çünkü kültürümüz buna uygun değil. Haberlerde her gün birbirini döven, öldüren, boşayan onlarca insan görüyoruz. Bunların hepsi kendi kültürümüzden koptuğumuz için de oluyor. Ailede yaşayanlar yalnızlıktan, can sıkıntısından ve ilgisizlikten mutsuz. Akrabalık sadece biri öldüğünde veya hastalandığında hatırlanmaz. Akraba her zaman ve her yerde akrabadır. Sırdaşım! Akrabalarının kıymeti bilmelisin, çünkü her biri bir yabancı değil, ailenden ve senden bir parçadır. Sen, bir parçan eksik yaşayamazsın.


Firdevsi’nin dediği gibi: Akrabasız insanlar ordusuz bir padişah gibi, mesut olamazlar.

Zaman – Hayat

Yaşadığın Günü Kavra!

Sırdaşım! Hayat, ileride iyi yaşanmaz çünkü gelecek belirsizdir, gelecek, ölüme bir adım daha yaklaşmak demektir.

Bu hayatta düşeceğimiz en büyük yanılgılardan biri bu dünyada sonsuza kadar yaşayacağımızı düşünmektir. Bu yanılgıya düşenler mükemmel bir gelecek için hazırlık yaparlar. Önce daha çok çalışabilmek için büyümek isterler. Sonra daha çok kazanmak için durmadan çalışırlar. Kazandıklarını da sonsuz gelecekte harcamak için biriktirirler. Sonra bakarlar ki o çok mutlu olacakları sonsuz gelecek nedense bir türlü gelmez. Onlar sonsuz geleceği beklerken gittikçe daha mutsuz olduklarını fark ederler çünkü gittikçe bozulan, yıpranan ve yok olmaya her gün bir adım daha yaklaşan bir bedenle karşılaşırlar. Daha sonra o sonsuz gelecek ümitlerinin yerini hep erteledikleri bugünü mutlu geçirme çabası alır ama bunu da başaramazlar çünkü hem güçten düşen beden onların özgürce davranmasına izin vermez hem de onlar bozulan sağlıklarını tekrar eski gücüne kavuşturmak için çabalarken mutlu olmaya zaman bulamazlar. Sonra geçmişe, mutlu olabilecekleri günlere geri dönmek isterler ama zamanın geri dönüşünün olmadığı acı gerçeğini yutkunarak anlarlar. En sonunda keşkelerle geçmiş anılırken, dünyanın sonlu olduğu, yani ölüm hakikati yakalarına yapışır ve bedenlerini toprağa, ruhlarını ise bilinmez bir sonsuzluğa götürür. Sırdaşım! Hayat, ileride iyi yaşanmaz çünkü gelecek belirsizdir, gelecek, ölüme bir adım daha yaklaşmak demektir. Hatta sana en yakın yarınki gelecekte bile belki de sen diye bir şey olmayacak. Ama şimdi ellerinde, şimdi yanı başında, şimdi ne olacağı belli ve senin kontrolünde.


Seneca’nın dediği gibi: “İyi yaşamak için acele et ve şunu bil ki, her gün başlı başına bir hayattır.

Hayatı Doğru Yaşa!

Unutma sırdaşım! Sokrates’in dediği gibi: “En önemli şey yaşamak değil, iyi ve doğru yaşamaktır.”

Bir insan gününü güzel geçirince akşam başını yastığa ne kadar huzurla koyuyor değil mi? Çünkü vicdanı rahattır, yaptığı iyilikler ve mutlu ettiği insanlardan dolayı gönlü huzurla doludur, zamanını alın teri dökerek dolu dolu geçirdiği için başı diktir ve hiç kimseye bir kötülük etmediği için alnı açıktır. Bir insan eğer ömrünü de güzel geçirmişse geçmişine gururla bakar ve huzurla bu dünyadan veda edeceği günü bekler. Ölüm onun için korku verici değildir çünkü son nefesine kadar insanlık için elinden gelen çabayı gösterdikten onların pişmanlıklarla dolu bir hayatı yoktur. O, ölüme gülümserken arkasından ağlayanları bırakarak göçüp gider. Unutma sırdaşım!


Sokrates’in dediği gibi: “En önemli şey yaşamak değil, iyi ve doğru yaşamaktır.

Buz Gibi Eriyen Ömrün Farkına Var

Sırdaşım! Ölüm gerçeğini daha iyi kavramak istiyorsan en kısa sürede bir yakınının gömüldüğü bir mezarlığa git.

Dünyadaki tüm canlıların ortak özelliği, hepsinin bir sonunun olmasıdır. Ölüm tüm insanlar için değişmez tek gerçektir çünkü hepimiz yeryüzünde misafiriz ve bir gün ölmek üzere hayattayız. Allah, Cuma suresinin 8. ayetinde, “Kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır” ve Araf suresinin 34. ayetinde, “Ecel gelip çattı mı, ne bir saat geri bırakılabilir ne de bir saat öne alınabilir” diyerek ölümün hepimiz için kaçınılmaz bir son olduğunu açıkça belirtmektedir. İnsanoğlu sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaktadır. Halbuki doğarken okunan ezanın öldüğünde kılınacak cenaze namazı için olması, dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu göstermektedir. İlk başta gözü aynada olanlar hayatın çok uzun süreceğini zanneder ama insanların aynaya bakacak yüzü kalmayınca gözü toprağa döner ve ölüm gerçeğini yavaş yavaş fark eder. Sırdaşım! Ölüm gerçeğini daha iyi kavramak istiyorsan en kısa sürede bir yakınının gömüldüğü bir mezarlığa git. Ölülerin canlı hallerini hayal et ve sana ne söylemeye çalıştıklarını duy. Bir anlık kendini onların yerine koy, o toprağın altında hisset. Karanlığı hisset. Havasızlığı hisset. Sıcaklığı hisset. Yalnızlığı hisset. Elinin kolunun bağlı olduğunu hisset. Geri dönülmezliği, hareketsizliği, çaresizliği ve pişmanlığı hisset. Bir gün toprağın altında bunları yaşayacağını unutma.


Epiktetos’un dediği gibi: “Ölüm, daima gözünün önünde olsun. O zaman asla adi endişelere düşmezsin ve hiçbir şeyi fazla hırsla arzu etmezsin.

Kaliteli Zaman Geçir!

Sırdaşım! Başarılı olan insanlar da bir günde yirmi dört saate sahiptir. Zenginler parasıyla daha fazla zaman satın alamadı.

Zaman ne yaşlı bir adamın dediği gibi çabuk geçer ne de bir çocuğun beklediği gibi çok uzun yaşanır. Zaman, göreceli bir kavramdır. Zaman geçirmek önemli değildir, zaman nasıl olsa geçecektir, kaliteli zaman geçirmek önemlidir. Ömür tükeniyor ve herkes hayatını ne kadar dolu geçirdiğini sorgulamalıdır çünkü boşa harcanmış bir yaşam, ölüme yaklaştığında insana büyük acı verir. Bir gün dönüp geriye bakıldığında hatırlanmak istenen anıların fazla olmaması ve koca bir ömrün sanki hiç yaşanmadığının düşünülmesi insanı derinden yaralar. Sırdaşım! Başarılı olan insanlar da bir günde yirmi dört saate sahiptir. Zenginler parasıyla daha fazla zaman satın alamadı. Bilim adamları yeni dakikalar icat edemedi. Onlar sadece şimdiki zamanı çok iyi kullandı. Günler, aylar ve yıllar birbirini takip eder. Akrep ile yelkovan birbirini kovalar. Zaman bir kum saati gibi sessizce akar. Hepimizin bir günde 1440 dakikası, 84400 nefesi vardır. Zamanı akışına bırakamayız çünkü zamanın freni yoktur. Atılan ok gibi geçen bir dakika asla geri gelmez. Zaman her şeye rağmen çok merhametlidir. Geçmişte onu ne kadar kötü kullansak da hatalarımızı düzeltmek ve hayatı dolu dolu yaşamak için bize koskocaman yarınlar verir. Gelin bu fırsatı değerlendirelim.

На страницу:
2 из 3