bannerbanner
Sabatay Sevi
Sabatay Sevi

Полная версия

Sabatay Sevi

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
2 из 2

Sabatay, Mesihliği çoktan benimsemekle beraber, bu hususta etrafındakilere bir şey söylemekten çekiniyor ancak yakında bir Mesih’in çıkacağına dair manalı şeyler söylüyor; zemini yokluyor, kendine atfettiği kutsiyeti ve etrafının dikkatini çekebilecek delilleri ileri sürerek bunu yavaş yavaş hissettirmek istiyordu.

1648 senesi, o zamanki Musevi ananesine göre, tam Mesih’in ortaya çıkacağı yıldı. Bu tarih gelip de çattığı hâlde henüz Mesihlik iddiasına girişen kimse yoktu. Onun kanaatine göre artık geçirilecek zaman kalmamıştı. İlk önce kendine en yakın ve en mahrem olanlara bu işi açtı. Onlar zaten inanmak için hazırlanmıştılar ve onun Mesihliğini kabul etmek için hiçbir zorluk göstermediler. Fakat mesele İzmir’deki bütün Museviler arasına yayılınca işin rengi değişmişti.

İhtiyar hahamlar, çocukluğunu tanıdıkları 22 yaşındaki genç ve dengesiz bir hahamın Mesihlik iddiasına tahammül edemezlerdi.

Bir Frenk atasözünün “Nul n’est prophete en son pays” yani “Kimse kendi memleketinde peygamber olamaz.” dediği gibi, Sabatay da en büyük direnci kendi memleketinden görmüş oluyordu. İzmir’de o zaman hahambaşı bulunan Josef Eskapa, onun bu iddiasını duyunca fena hâlde hiddetlendi ve önce kendisini yola getirmek üzere maiyetindekilerden iki hahamı memur etti. Fakat Sabatay, kendisine nasihat için gelenlere de Mesihliğinin delillerinden bahsedince, böyle yumuşak vasıtalarla o küstah davacının yola getirilmesine imkân olmadığını anladılar. İzmir’deki bütün hahamlar ve Musevi âlimleri bir araya geldi ve onun ölüme hak kazandığını ilan ettiler. Musevi hahamlar için böyle bir fetva vermek kolay fakat onun icrası cesarete bağlı ve bu takdirde hükûmetin cezasına uğramak muhakkaktı. Bundan dolayıdır ki fazla amelî kıymeti olmadığını bildiği bu karardan Sabatay Sevi yılmamıştır ve yine bir müddet İzmir’de yaşamıştır. Ancak kendi memleketinde başarılı olmak için, ilk önce başka yerlerde başarılı olmanın daha emin olduğunu takdir etti ve seyahate karar verdi.

İlk Yolculuklar

Sabatay, 1650 senesinde ilk defa İzmir’den çıkarak İstanbul’a geliyor. Ve İstanbul’da Abraham Vaçini adlı bir hahama rast geliyor. Bu adam sahte işlerden zevklenen, marazi mizaçta veya maddi menfaatine gayet düşkün bir yaradılışta olacak ki; Sabatay’a kendi uydurup yazdığı bir belgeyi, pek eski bir risale olduğu tavsiyesiyle vermiş yahut satmıştır. Bu risale “Mezamiri Süleyman’ın Tefsiri” adını taşıyormuş ve orada güya Sabatay Sevi isimli bir Mesih’in doğacağı haber veriliyormuş.

Sabatay, uydurma olduğunu anlamış olsa bile bu garip belgede yeni bir dayanak bulmuş oluyordu. Öteki delillere ilave edilen bu kitabın içindekiler, onun Mesihliği lehinde propaganda vesilesi olarak kullanıldı ve İstanbul’da etrafını alan cahil Yahudiler arasında nüfuzu ve ehemmiyeti büsbütün arttı.

Ancak İzmir hahambaşısı, İstanbul hahamlarına Sabatay’dan uzak durmalarını şiddetle tavsiye eden bir mektup gönderdiği için, dinî muhitlerde aleyhinde dedikodu da başladı. Bunun üzerine, şimdilik İstanbul’da da tutunamayacağını kestirdi ve daha müsait bir muhit olarak kabul ettiği Selanik’e geçti.

O sıralarda Selanik Musevi muhiti, Kabalistik meselelerle çok meşgul olduğu için, bu işlerde ustalıkla şöhret bulan genç hahamın adını çoktan öğrenmiş bulunuyordu. Onu sevgi ve saygı ile karşıladılar.

İzmir’de ve İstanbul’da uğradığı muameleden ibret aldığı için, önceleri Mesihlik davasını ileri sürmekten sakınmıştı. Bundan dolayı bu genç ve pek zeki hahamın bilgisi, bütün Yahudileri memnun etmiş ve rivayete göre, evine misafir olduğu bir zengin Yahudi de kendisine kızını vermişti. Yine ananeye bakılırsa Sabatay Sevi evvelce kendisine verilen iki kız gibi bu üçüncü kızı da almış fakat yanına hiç yaklaşmamıştır ve Selanik’ten ayrıldığı zaman boşayarak güya Mesihliğe mahsus saflığını muhafaza etmiştir.

Selanik’te kendi şerefine verilen bir ziyafet esnasında Sabatay, Mesihlik meselesine dair bahisler açmış ve kendisinin hiç evlenmeyeceğini çünkü Tevrat ile evlendiğini söylemiş ve bu suretle Mesihliğe namzet olduğunu hissettirmek istemiştir. Selanik hahamları, bu pervasız gencin birer küfür addettikleri sözlerinden hayret ve dehşete düşerek, derhâl aleyhine galeyan ettiler ve onu ölümle korkuttular.

Bunun üzerine Sabatay Sevi, Selanik’i de terk ederek Atina’ya gitti. Fakat orada da takibe uğradığını hissettiği için tekrar İzmir’e ve oradan yine İstanbul’a döndü.

Sabatay’ın ikinci defa İstanbul seyahatinde ehemmiyetli bir faaliyeti göze çarpmaz. Yalnız o esnalarda, bir balık vasıtasıyla peygamberlik, Mesihlik falına baktığı rivayet edilir. Güya bu suretle Güneş, balık burcuna girdiği zaman, İsrailoğullarının kurtulacağı vaadini vermiş oluyordu.

Sabatay mensuplarının ayinlerindeki balık simgesi işte buradan kalmıştır derler. Fakat İstanbul hahamları bu ikinci ziyaretinde de kendisine rahat vermedikleri için Sabatay, 1659’da İzmir’e, babasının yanına döndü. Üç sene kadar, dikkati çekecek başlıca bir harekette bulunmayarak zamanın vereceği fırsatları beklemiştir. Belki de bu bekleyiş, 1648’de başarı vermeyen Mesihlik teşebbüsünün tekrarı için, 1666 tarihini beklemekten ileri gelmiştir. Çünkü kendisine ilk İstanbul seyahatinde uydurma bir belge ile Mesihlik müjdesini veren Abraham Vaçini adlı hahamın, Mesih devresi için Hristiyanlarca dahi geçerli olan bu tarihi beklemesini tavsiye etmiş olduğu da rivayet edilir.

Mısır ve Kudüs Seyahati

1663’te Sabatay Sevi için yeni bir hayat macerası açılıyor. Mesih’in, ileride hükümdarlık merkezi olacak “Arz-ı Mevud”u şimdiden ziyaret etmesi ve orada müstakbel başarısı için zemin hazırlaması lazım olduğunu düşünmüş olacak ki, Filistin’e gitmek kararıyla ve birkaç yakın tabisiyle gemiye giriyor.

Fakat gemi, Trablusşam’a ve Beyrut’a geldiği zaman, kararını değiştirerek ilk önce Mısır’a gitmenin münasip olacağını tasarlıyor. İskenderiye’de inerek doğru Kahire’ye gidiyor. Orada ihtimal ki adını daha önce haber aldığı Rafael Josef Çelebi adlı bir Sarrafbaşı vardır. Çok zengin ve dinî masallara pek meraklı olduğu için, falcı ve mistik hahamları himaye etmektedir. Bu zata, Müslüman ve Türk halkı Yusuf Çelebi demektedirler.

Cazip bir simaya ve ahenkli bir sese sahip olan, zeki ve hazırcevap Sabatay, Sarrafbaşı Yusuf Çelebi’nin sevgisini kazanmakta geç kalmıyor. Fakat ihtiyatkârlık ederek şimdilik Mesihlik meselesinden bahis açmıyor. Kahire’de az bir zaman misafir olduktan ve zengin bir dayanak temin ettikten sonra, oradan Kudüs’e geliyor. O tarihte Kudüs Yahudileri, büyük bir sefalet içinde bunalmaktadırlar. Polonya baskısından, oraya birçok Yahudi muhacirlerinin de ilticası, zaman geçtikçe bu sefaleti arttırmaktadır.

Halkın içinde çırpındığı güçlükleri zararsız hâle getirmek için, etraftan yardım toplamak üzere adamlar gönderilmişti. Fakat bunların büyük bir kısmı ehemmiyetli bir şey yapamamıştılar. İçlerinden Salomon Navora isimli biri de İtalya’da bir Hristiyan güzelini severek, bu aşk uğrunda dinini değiştirmiş ve millettaşları için dilendiği paraları o kadınla birlikte yemişti.

Memleketteki Yahudi cemaatinin reisleri ve ileri gelenleri, halkın perişanlığı ve hariçten gelen haberlerin kötülüğü yüzünden şehirden uzaklaşmayı hayırlı görmüşlerdi.

İşte bu suretle Sabatay, Kudüs’e geldiği zaman, yoksulluk içinde çırpınan bir cemaatle ve esrarengiz işaretlerden imdat uman birkaç mistik hahamla karşılaştı. Zemin, davasını açmaya müsaitti. Fakat İstanbul ve Selanik’teki eski tecrübelerinden ders almış olacak ki, Kahire’de olduğu gibi burada da davayı açmaktan sakındı.

Sofu bir haham tavrıyla, Kudüs’ün mübarek yerlerini ve evliya mezarlarını ziyaret etti. Gayet ciddi ve perhizkâr göründü. Cazip simasıyla seçkin tavırlarının yaptığı müsait tesirlere eklenen bu hareket tarzı, ona halkın sevgisini hazırladı.

O sıralarda pek züğürt olan Kudüs Yahudileri, Osmanlı Devleti’nin istediği vergileri bile ödeyemeyecek bir hâldeydi. Devlet, uzun Girit seferinin büyük masraflarını koruyabilmek üzere belki de her zamankinden fazla, nispette gümrük vergisi almaya mecburdu ve fiilî askerlik hizmeti yapmayan Yahudi cemaatini, fevkalade vergiler ödemeye zorladığı da pek kolay tahmin edilebilir. Verilmesi elzem olan bu para nasıl bulunacaktı? Cemaat içinde Sabatay’ın, Kahire’deki Sarrafbaşı nezdinde kazandığı sevgi ve itibarı bilen vardı. Kudüs fakirlerine yardımını rica için, onu mebus seçmeye karar verdiler.

Sabatay, iş kendisine teklif edildiği zaman hem itibar hem para kazanmaya vesile olacak bir vazife olduğu için memnun olmuştu. Derhâl Kudüs Musevi cemaatinin vekili ve mebusu sıfatıyla Kahire’ye hareket etti ve Sarrafbaşı Yusuf Çelebi, yani Rafael Josef’ten ve onun aracılığıyla Kahire’deki Musevi cemaatinden, Kudüs Yahudi cemaatinin ihtiyaçları için mühim bir para koparmayı başardı.

Kahire’de ilk misafirliği esnasında Mesihlik meselesinden hiç bahsetmemiş olan Sabatay, bu defa zengin sarrafa Mesih’in yakında geleceği hakkındaki delilleri anlattı ve bu husustaki alametleri kendi şahsında hisseder gibi olduğunu söyleyerek, davası için zemin hazırlamış oldu.

Sabatay’ın Sârâ ile Evlenişi

İzmirli Mesih’in, Polonyalı serseri bir Yahudi kızıyla evlenmesindeki tesadüf, davasındaki başarının en kuvvetli yardımcılarından biri olmuştur.

Sabatay Sevi, Kudüs ile Kahire arasında yolculuk eder ve Yahudi cemaatlerinin sempatilerini kazanmaya uğraşırken; talih, ona haberi olmaksızın, akla gelmeyecek garip bir mucize hazırlıyordu:

O sıralarda, Toskana’nın Livorno şehrinden Kahire’ye kadar tuhaf bir haber yayılmıştı: Orada, genç ve hafifmeşrep bir Yahudi kızı, Mesih ile evleneceği hakkında gaipten haber aldığını herkese söyleyip duruyordu.

Sabatay için bu fırsatı kaçırmamak lazımdı. Onun hayat macerasında pek garip bir safha da bu izdivaçtır.

Bu Sârâ denen kız kimdi?

On yaşında iken, anasını, babasını Polonya’daki bir kargaşa esnasında kaybetmişti. Hristiyanlar tarafından alınarak bir manastıra verilmiş ve genç kızlık çağına kadar Katolik terbiyesi altında büyümüştü. Mistik bir ruha sahip olmuştu. Günün birinde manastırdan kaçıp civardaki Yahudi mezarlığına gizlendi. Bir cenaze gömmek için oraya giren Yahudiler, arkasında yalnız bir gömleği bulunan güzel ve genç bir kızın mezarlıkta dolaştığını hayretle gördüler. Kim olduğunu, orada ne aradığını sordular. O, Nayir isimli bir hahamın kızı olduğunu, Hristiyanlar tarafından manastıra kapatıldığını anlattı.

Geceleyin, babasının ruhunun gelerek, onu manastırdan kaçırıp mezarlığa bıraktığı şeklinde bir masal uydurdu. Buna delil olarak güzel vücudundaki tırnak izlerini gösteriyordu.

Yahudiler, serseri kızı yanlarına aldılar, bir müddet cemaat namına kendisine baktılar ve sonra Amsterdam’da bulunduğu anlaşılan kardeşi Samuel’in yanına gönderdiler.

Sârâ, gerek bu şehirde gerek sonradan gittiği Frankfurt ve Livorno şehirlerinde hayli serseri hayat yaşamıştı. Zeki ve güzel olduğu için etrafında birçok hayranlar toplamış, işvekâr ve fettan mizacıyla bir hayli macera da geçirmişti.

İzmir’de ve Mısır’da yakışıklı bir gencin Mesihlik davasıyla ortaya atıldığı haberi, onun bulunduğu şehirdeki Yahudiler arasında da dedikodu mevzusu olan, heyecanlı bir söylentiydi. Her yerde kendisinden bahsedilen uzaktaki delikanlı, bu açgözlü kızın serseri mizacı üzerinde derin bir tesir yapmıştı. Onunla evlenmek suretiyle pek meşhur ve yüksek bir kadın olabileceğini düşündü. Ve bir rüya hikâyesi uydurarak bunu, zaten sahte Mesih’in haberlerini takip etmekle meşgul olan Yahudi cemaati arasında yaydı. Güya rüyasında, kendisine bir nur görünmüştü. O nur, 1666 yılında meydana çıkacak olan Mesih Sabatay Sevi’den bahsetmiş, kendisinin de Allah tarafından ona namzet olduğunu ve gidip Sabatay’ı bularak evlenmesini tembih eylemişti.

Efsanelerin, telgraf havadisleri gibi pek çabuk dağıldığı o devirde, güzel ve fettan Sârâ’nın rüya masalı da İtalya sahillerinden Mısır’a kadar uzandı.

Sabatay, kendi gıyabında Mesih ile evleneceğini söyleyen ve uzak memleketlerde haberi olmaksızın propagandasını yapan bu kızı elden kaçırmamak lazım geldiğini iyice takdir etti. Ve o da Polonyalı bir kızla evleneceği hakkında gaipten haber aldığını etrafındakilere ilan etti. Bu ruhani âşık olma ve karşılıklı namzetlik ilanı, şüphe yok ki merak uyandıracak bir tesadüftü. Fevkalade hadiselere imkân veren saf kafalar, her iki tarafın masalına tamamıyla inandılar. Pek inanamayanlar bile tesadüfün garipliğinden şüpheye düştüler. Herhâlde Sabatay’ın Sârâ ile uzaktan namzetliği, Mesihliğinin en kuvvetli bir mucizesi şeklinde tefsir edilmiş ve o zaman bütün dünya Yahudileri arasında çok telkin ve heyecan meydana getirmişti.

Sabatay, adamlarından birini, o zaman 22 yaşında bulunan Sârâ’yı davet etmek üzere Livorno şehrine gönderdi ve kendisi de yeni bir delil kazanmış olmaktan doğan itimatla, Mesihlik işine daha kuvvetli bir hararetle girişti.

Bir müddet sonra, Sârâ da Kahire’ye gelerek Sabatay ve maiyeti tarafından karşılandı. İki ilahi ve kurnaz namzedin evlenmeleri merasimi, Kahire’de, Sarrafbaşı Rafael Josef’in evinde yapıldı. Mistik şeylere pek meraklı olan zengin sarraf; Mesih ile ona ezelden namzet olan kızın, kendi evinde birleşmiş olmalarından iftihar ediyordu.

Bu izdivaç; İsrailoğlu peygamberlerinden Hoşea’nın, Tanrı buyruğu üzerine hafifmeşrep bir kadınla evlenmesindeki ananevi misale tamamıyla uygundu.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

1924 Kânunusani tarihli “Vatan” gazetesinde “Tarihin esrarengiz bir sahifesi” unvanı ile yazılan makale serilerinde, onun adı Saptay Sivi şeklinde yazıldığı gibi doğduğu şehrin de İzmir değil, Edirne olduğu ileri sürülmüştür. Güya Benî İsrail tarihlerine göre, onun Edirne’de doğduğu muhakkak imiş. Vatan’ın yazı dizisinin bu iddiası sağlam görünmüyor. Çünkü bütün Avrupalı yazarların araştırmaları, Sabatay’ın İzmir’de doğduğunu göstermektedir. Profesör Abraham Galanti, babasıyla amcasının mezar taşlarını İzmir’de bizzat görmüştür. O mezarlar, Sabatay’ın mutlaka İzmir’de doğduğuna bir delil teşkil etmese dahi, galip olan anane bu şekildedir ve onun soyca Edirne’ye mensup olduğu hakkında başka hiçbir emare de yoktur. Bilhassa Mesih’in peygamberi sıfatı ile onun için propagandalar yapmış olan Nathan’ın o zaman yayımladığı İbranice bir beyannamenin Fransızcaya tercümesinde, Sabatay’ın İzmir’de doğduğu tekrar ediliyor.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
2 из 2