
Полная версия
Hayvan Çiftliği
Sonra sıra hâlinde yürüyerek çiftlik binalarının yolunu tuttular. Çiftlik evinin kapısının dışında sessizce durdular. Burası da onlara aitti artık ama içeri girmeye korkuyorlardı. Ne var ki bir süre sonra Snowball ve Napolyon omuzlarıyla açtılar kapıyı ve hayvanlar tek sıra hâlinde içeri girdiler. Bir şeylere zarar verme korkusundan çok dikkatli hareket ediyorlardı. Odaları ayak parmakları ucunda dolaşıyor, fısıltıdan daha yüksek sesle konuşmaya korkuyorlardı. Etraflarında gördükleri inanılmaz lükse, kuş tüyü yataklara, aynalara, at kılı koltuğa, Brüksel halısına ve oturma odasındaki şömine rafının üzerindeki Kraliçe Elizabeth’e ait taş baskısı portreye hayranlık ve hayretle bakıyorlardı. Mollie’nin kayıp olduğunu fark ettiklerinde merdivenlerden iniyorlardı. Geri döndüklerinde Mollie’nin en güzel yatak odasında kaldığını gördüler. Bayan Jones’un tuvalet aynasından aldığı bir parça mavi kurdeleyi omzuna tutuyor, şapşal bir halde aynada kendini seyrediyordu. Diğerleri onu sertçe azarlayıp dışarı çıktılar. Mutfakta asılı vaziyette duran domuz butları gömülmek üzere alındı ve kilerdeki bira fıçısı Boxer’ın çifte darbesiyle yerle bir oldu. Bunların dışında hiçbir şeye dokunulmadı. Çiftlik evinin müze olarak muhafaza edilmesine oy birliğiyle karar verildi. Hiçbir hayvanın burada yaşamaması gerektiğine karar verdiler hep birlikte.
Hayvanlar kahvaltılarını yaptıktan sonra Snowball ve Napolyon onları tekrar çağırdı.
“Yoldaşlar.” dedi Snowball. “Saat altı buçuk ve önümüzde koca bir gün var. Ot biçmeye bugün başlayacağız. Ancak bundan önce ilgilenilmesi gereken başka bir mesele var.”
Domuzlar son üç ay içinde Bay Jones’un çocuklarına ait çöpe atılmış bir heceleme kitabından okuma yazma öğrendiklerini açıkladılar. Napolyon siyah beyaz boya kaplarını getirtti ve diğer hayvanları ana yola çıkan dış kapıya doğru yönlendirdi. Sonra Snowball, (Yazı yazma konusunda içlerinde en iyi olanı Snowball’du çünkü.) ön ayaklarının eklemleri arasında bir fırça koydu ve kapının üst kısmındaki KÖŞK ÇİFTLİĞİ yazısını boyayla kapatarak HAYVAN ÇİFTLİĞİ yazdı. Artık çiftlik bu isimle anılacaktı. Daha sonra tekrar çiftlik binalarına döndüler. Snowball ve Napolyon merdiven getirilmesini istemişti. Getirilen merdiveni büyük ahırın uç tarafındaki duvara yasladılar. Son üç ay içinde domuzların Animalizm ilkelerini yedi maddeye düşürmeyi başardıklarını açıkladılar. Bu yedi madde duvara yazılacak ve Hayvan Çiftliği’ndeki tüm hayvanların uymakla yükümlü olduğu değiştirilemez kanunlar olacaklardı. Biraz güçlük çekerek (Bir domuzun merdiven üzerinde dengesini sağlaması kolay değildi çünkü.) Snowball merdivenden tırmandı. Squealar ise birkaç basamak aşağıda boya kovasını tutuyordu. Emirler katranla kaplanmış duvara iri beyaz harflerle yazıldı. Böylece otuz metre öteden bile okunabilecekti.
Maddeler şu şekildeydi:
YEDİ EMİR
1. İki ayaklı herkes düşmandır.
2. Dört ayaklı ya da kanatlı herkes dosttur.
3. Hiçbir hayvan giysi giymeyecektir.
4. Hiçbir hayvan yatakta uyumayacaktır.
5. Hiçbir hayvan alkol kullanmayacaktır.
6. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecektir.
7. Tüm hayvanlar eşittir.
Emirler oldukça düzgün bir yazıyla yazılmıştı. “Dost” kelimesinin “Dsot” şeklinde ve “s”lerden birinin ters yönde yazılması sayılmazsa imlası da doğruydu. Snowball, bu emirleri herkesin duyması için yüksek sesle okudu. Tüm hayvanlar emirleri kabul ederek kafalarını salladılar ve içlerinden daha zeki olanları hepsini kısa sürede ezberlediler.
“Şimdi yoldaşlarım.” dedi Snowball elindeki boya fırçasını yere bırakarak. “İstikamet çayır! Jones ve adamlarından çok daha hızlı hasat edebilmek bizim için şeref meselesi.”
Fakat o sırada bir süredir rahatsız görünen inekler böğürmeye başladılar. Tam yirmi dört saattir sütleri sağılmamıştı ve memeleri neredeyse patlamak üzereydi. Bir müddet sonra domuzlar kova getirtip sütleri başarılı bir şekilde sağdılar. Ne de olsa ön ayakları bu işi yapabilmeye müsaitti. Kısa süre sonra hayvanların çoğunun ilgiyle baktığı köpük köpük beş kova süt çıktı ortaya.
“Peki tüm bu süt ne olacak?” dedi biri.
“Jones bazen bizim lapamıza süt katardı.” dedi tavuklardan biri.
“Sütü boş verin yoldaşlar!” diye haykırdı Napolyon kovaların önüne geçip. “O iş hallolur. Hasat daha önemli. Yoldaş Snowball önden ilerlesin. Ben de birkaç dakika sonra arkanızdan geleceğim. İleri yoldaşlarım! Çayır bizi bekler.”
Böylece hayvanlar çayırın yolunu tutup hasada başladılar. Akşam olup da geri döndüklerinde ise sütün kaybolduğunu gördüler.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Hasat için çalışıp didinmiş, ter dökmüşlerdi. Ancak çabalarının karşılığını aldılar çünkü hasat beklediklerinden daha başarılı olmuştu.
Çalışmak bazen zor oluyordu. Alet edevat hayvanlar için değil, insanlar için tasarlanmıştı ve iki arka ayak üzerinde durmayı gerektiren aletleri hiçbir hayvanın kullanamaması büyük bir eksiklikti. Ancak domuzlar her güçlüğün hakkından gelmeyi başaracak kadar zekilerdi. Atlar ise arazinin her bir karışını iyi biliyor, biçme ve tırmıklama işlerini Jones ve adamlarından çok daha iyi hallediyorlardı. Domuzlar asıl işi yapmıyor, diğerlerini denetliyorlardı. Üstün bilgilerinden dolayı liderlik görevlerini almış olmaları gayet doğaldı. Boxer ve Clover kesme aletine ya da at tırmığına kendi kendilerini bağlıyor, (Tabi ki artık gemlere ya da yularlara gerek yoktu.), arazinin etrafında düzenli bir şekilde yürüyorlardı. Arkalarından yürüyen bir domuz, “Deh yoldaş!” ya da “Çüş yoldaş!” diye bağırıyordu duruma göre. En âciz hayvan da dâhil olmak üzere herkes hasat biçme ve toplama görevinde çalışıyordu. Ördekler ve tavuklar bile güneşin altında tüm gün koşuşturuyor, gagalarında ince saman yığınları taşıyorlardı. En sonunda hasadı Jones ve adamlarının yapacağı süreden iki gün önce bitirmeyi başardılar. Dahası, çiftliğin o güne kadar gördüğü en büyük hasat gerçekleşmişti. Tavuklar ve ördekler keskin gözleriyle her bir sapı görüp topladıklarından hiç fire verilmemişti. Üstelik çiftlikteki hiçbir hayvan bir lokma dahi olsa saman çalmamıştı.
O yaz çiftlik işleri yerli yerince halledildi. Hayvanlar hayal bile edemeyecekleri kadar mutluydular. Ağızlarına aldıkları her bir lokma onlara müthiş zevk veriyordu. Ne de olsa artık acımasız bir efendinin lütfettiği yiyecekleri değil, kendi kendilerine ürettikleri, tamamen kendilerine ait yiyecekleri yiyorlardı. Değersiz, parazit insanlar aradan çıkınca herkese daha fazla yiyecek düşüyordu. Ayrıca her ne kadar işlerinde tecrübesiz olsalar da daha fazla dinlenme zamanları oluyordu. Çok fazla zorluk yaşadılar. Örneğin yılın ilerleyen aylarında, hasat vakti geldiğinde çiftlikte harman makinesi olmadığı için başakları eski usule göre ayaklarıyla ezip tahıl kabuklarını nefesleriyle üflüyorlardı. Ancak domuzların zekâsı ve Boxer’ın muazzam kas gücü bir kez daha yardımlarına koşmuştu. Boxer herkesin hayranlığını kazanmıştı. Jones zamanlarında da çok çalışkandı ama artık tek bir atın değil, üç atın gücüne sahip gibi görünüyordu. Çiftlikteki tüm işin onun güçlü kuvvetli omuzlarına yüklendiği zamanlar oluyordu. Sabahtan akşama kadar çalışıp didiniyordu. İşin en zor olduğu yerlerde her zaman hazırda bekliyordu. Kendisini sabahları herkesten yarım saat önce uyandırması için yavru horozlardan biriyle anlaşmıştı. Böylece günün olağan işleri başlamadan önce en çok ihtiyaç duyulan konularda gönüllü olarak çalışma fırsatı buluyordu. Her bir soruna ve engele karşı verdiği cevap, “Daha çok çalışacağım.” cümlesiydi. Bu onun benimsediği şahsi bir ilkeydi.
Ancak herkes kendi kapasitesine göre çalışıyordu. Tavuklar ve ördekler, etrafa saçılmış tahıl tanelerini toplayarak beş kile1 mısır kurtardı. Hiç kimse bir şey çalmıyor, kendilerine düşen paydan şikâyet etmiyordu. Eski günlerde hayatın akışında sıradan kabul edilen kavgalar, ısırmalar ve kıskançlıklar neredeyse kaybolmuştu. Kimse çığlık atmıyordu, yani neredeyse kimse… Mollie sabah kalkma konusunda pek başarılı değildi ve toynağına taş sıkışmış olması gerekçesiyle işten erken ayrılmanın yolunu buluyordu. Ayrıca kedinin davranışları da tuhaftı. Kısa süre sonra fark edildi ki ne zaman yapılacak bir iş olsa kedi ortadan kayboluyordu. Saatlerce ortalıkta gözükmez, yemek vaktinde ya da akşam olup da iş bittikten sonra döner, hiçbir şey olmamış gibi davranırdı. Ama her zaman mükemmel bahaneleri olurdu ve öylesine sevilesi bir şekilde mırlardı ki iyi niyetine inanmamak imkânsız hâle gelirdi. İhtiyar eşek Benjamin Başkaldırı’dan beri pek değişmemişti. Jones’un zamanlarındaki yavaş ve inatçı iş yapma biçimi aynen devam ediyordu. İşten kaçınmasa da asla fazla iş için gönüllü olmuyordu. Başkaldırı ve sonuçlarıyla ilgili olarak fikir beyan etmiyordu. Jones gittiği için mutlu olup olmadığı sorulduğunda ise “Eşeklerin ömrü uzun olur. Hiçbiriniz ölü bir eşek görmediniz.” diyordu. Diğerleri bu gizemli cevapla yetinmek zorundaydı.
Pazarları iş olmuyordu. Kahvaltı her zamanki saatinden bir saat geç veriliyordu ve sonrasında her hafta aksatmadan gerçekleştirilen bir tören söz konusuydu. İlk olarak bayrak çekiliyordu. Snowball koşum odasında Bayan Jones’a ait yeşil renkli eski bir masa örtüsü bulmuştu ve üzerine beyaz boyayla toynak ve boynuz çizdi. Bu bayrak her pazar çiftlik evi bahçesindeki bayrak gönderine çekiliyordu. Bayrağın yeşil rengi İngiltere’deki tarlaları, toynak ve boynuz ise insan ırkı nihayet ortadan kaldırıldığında yükselecek olan Hayvanlar Cumhuriyeti’ni temsil ediyordu Snowball’un açıklamasına göre. Bayrak göndere çekildikten sonra ise tüm hayvanlar toplantı adıyla bilinen genel görüşmeye katılmak üzere büyük ahıra gidiyorlardı. Gelecek haftanın çalışmaları burada planlanıyor, önergeler sunuluyor ve tartışılıyordu. Önerge sunanlar her zaman domuzlar oluyordu. Diğer hayvanlar nasıl oy verileceğini anlamış olsalar da kendi önergelerini teklif etmek akıllarından bile geçmiyordu. Tartışmalarda en faal olanlar Snowball ve Napolyon’du. Ancak bu ikisinin hiçbir konuda fikir birliğine varmadıkları görülüyordu. Birinin yaptığı teklife diğerinin muhalefet etmesi kaçınılmazdı. Hiç kimsenin itiraz edemeyeceği konularda dahi sorun yaşadılar. Meyve bahçesinin arkasına çalışamayacak hayvanların dinlenmesi için küçük bir alan yapma konusunda dahi hayvanların türlerine göre emekli olacakları yaş meselesi hararetli tartışmalara sebep oldu. Toplantı her zaman “İngiltere’nin Hayvanları” şarkısının söylenmesiyle sona eriyordu. Öğleden sonra ise dinlenmeye ayrılıyordu.
Domuzlar koşum odasını kendileri için merkez hâline getirdiler. Çiftlik evinden getirdikleri bir kitaptan demircilik, marangozluk ve diğer gerekli zanaatları öğrenmek için akşamları burayı kullanıyorlardı. Snowball bir de diğer hayvanları Hayvan Komitesi adını verdiği gruplara ayırmakla meşguldü. Bu işi bıkmadan usanmadan yapıyordu. Tavuklar için Yumurta Üretim Komitesi, inekler için Temiz Kuyruklar Birliği, Yaban Yoldaşların Yeniden Eğitilmesi Komitesi (Bu komitenin amacı fareleri ve tavşanları evcilleştirmekti.), koyunlar için Daha Beyaz Yün Hareketi ve birkaç farklı grup yanında okuma yazma sınıfları düzenliyordu. Bu projelerin tamamı fiyaskoydu. Örneğin yaban hayvanlarını evcilleştirme teşebbüsü neredeyse başlar başlamaz başarısız olmuştu. Yaban hayvanları eskisi gibi davranmaya devam ediyor, kendilerine cömert davranıldığında bundan istifade ediyorlardı. Kedi, Yeniden Eğitim komitesine katıldı ve birkaç gün boyunca faal bir şekilde çalıştı. Bir gün çatıya oturup uzanamayacağı mesafedeki serçelerle konuşmaya başladı. Serçelere artık tüm hayvanların yoldaş olduğunu ve isterlerse pençesine tüneyebileceklerini söyledi. Ama serçeler mesafelerini korudular.
Ancak okuma-yazma sınıfları çok başarılı olmuştu. Sonbahara gelindiğinde neredeyse tüm hayvanlar iyi kötü okuma biliyorlardı.
Domuzlar ise okuma yazmayı çoktan mükemmel bir şekilde öğrenmişlerdi. Köpekler okumayı iyice öğrenmiş olsalar da Yedi Emir dışında hiçbir şeyi okumak ilgilerini çekmiyordu. Köpeklerden daha iyi okuyabilen Keçi Muriel, çöp yığınında bulduğu gazete parçalarını okuyordu zaman zaman. Benjamin herhangi bir domuz kadar iyi okuyabiliyordu ancak bu becerisini hiçbir zaman hayata geçirmiyordu. Bildiği kadarıyla okumaya değer hiçbir şeyin olmadığını söylüyordu. Clover alfabeyi öğrense de kelimeleri bir araya getiremiyordu. Boxer ise “D” harfinden sonrasına gidemiyordu. Kocaman toynağıyla tozların üzerine “A, B, C, D” yazıyor ancak sonra kulaklarını geriye atıp harflere bakakalıyor, bazen perçemini savurup tüm gücüyle bir sonraki harfi hatırlamaya çalışıyor ancak asla başarılı olamıyordu. Zaman zaman “E”, “F”, “G”, “H” harflerini de öğrendiği oluyordu. Ancak daha sonraları “A”, “B”, “C” ve “D” harflerini unuttuğu anlaşılıyordu. Nihayet ilk dört harfle yetinme kararı aldı ve bu harfleri aklında tutabilmek için günde bir iki kez yazdı. Mollie, kendi adının harfleri dışında diğer harfleri öğrenmeyi reddetti. İnce dalları bir araya getirip adını düzgünce yazdıktan sonra bir ya da iki çiçekle süslüyor sonra da hayranlıkla seyrediyordu.
Çiftlikteki diğer hayvanların hiçbiri “A” harfinin sonrasına geçemedi. Ayrıca koyunlar, tavuklar ve ördekler gibi daha aptal hayvanların Yedi Emir’i ezberleyemediğini gördüler. Uzun uzun düşündükten sonra Snowball, Yedi Emir’in “Dört ayak iyi, iki ayak kötü” ilkesine indirgenerek de geçerli olabileceğini ilan etti. Dediğine göre bu söz, Animalizm’in en temel prensibini içinde barındırıyordu. Bu ilkeyi esaslıca kavrayan herkes insanların etkilerinden korunmuş olurdu. İlk başlarda kuşlar buna itiraz ettiler. Çünkü onlar da iki ayaklı gibi görüyorlardı kendilerini. Ancak Snowball, durumun öyle olmadığını onlara izah etti.
“Yoldaşlarım.” dedi. “Bir kuşun kanatları, hareket etme organıdır, iş yapmak için kullanılmaz. Dolayısıyla ayak olarak kabul edilmelidir. İnsanın ayırt edici özelliği ELİDİR. Tüm kötülükleri gerçekleştirdiği araç yani.”
Kuşlar, Snowball’un uzun sözlerini anlayamasalar da açıklamasını kabul ettiler. Daha âciz olan tüm hayvanlar da bu ilkeyi ezberlemek için çalışmaya başladılar. “DÖRT AYAK İYİ, İKİ AYAK KÖTÜ” cümlesi ahırın uç duvarına, Yedi Emir’in üzerine büyük harflerle yazılmıştı. Koyunlar, bu ilkeyi ezberledikten sonra çok sevdiler. Çayırda uzandıkları zamanlarda “Dört ayak iyi, iki ayak kötü” diye melemeye başladılar ve bunu hiç yorulmadan saatlerce devam ettirdiler.
Napolyon, Snowball’un komitelerini hiç umursamadı. Gençlerin eğitiminin yetişkinler için yapılabilecek herhangi bir şeyden çok daha önemli olduğunu söyledi. Meğer Jessie ve Bluebell saman hasadı sonrasında çiftleşmiş ve dokuz sağlıklı köpek dünyaya getirmişlerdi. Napolyon, yavruları sütten kesilir kesilmez annelerinin yanından almış, eğitimlerinden bizzat kendisinin sorumlu olduğunu söylemişti. Yavruları koşum odasından merdivenle çıkılabilen bir çatı odasına götürmüş ve orada tecrit etmişti. Öyle ki kısa süre sonra tüm çiftlik bu hayvanların varlığını unutmuştu.
Sütlerin kaybolması gizemi ise kısa süre sonra çözüldü. Süt, domuzların günlük yemlerinin içine karıştırılmıştı. Erken elmalar olgunlaşmaya başlamış, meyve bahçesinin çimenleri rüzgârdan düşen meyvelerle dolmaya başlamıştı. Hayvanlar bu meyvelerin hâliyle eşit olarak paylaşılacağını düşündüler. Ancak bir gün yere düşen meyvelerin, domuzların kullanımı için toplanıp koşum odasına götürülmesi emredildi. Bu durum üzerine diğer hayvanlardan bazıları söylenmeye başladılar. Ancak bunun faydası yoktu. Tüm domuzlar bu konuda fikir birliğine varmışlardı. Snowball ve Napolyon bile. Gerekli açıklamaları yapmak üzere Squealer diğerlerinin yanına yollandı.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Kile: Tahıl ölçmede kullanılan ölçek.