
Полная версия
Entelektüelin kutsal kitabı – biyografiler
2- Metinler üzerinde hahamlar tarafından yapılmış olan yorumlar Talmud adıyla anılmaktadır.
3- Ölümünden 500 yıl sonrasına kadar, Hillel’in soyundan gelenler Kudüs’ün önde gelen dini kişileri oldular.
Chandragupta Maurya
Chandragupta Maurya (MÖ 340-296) etkili bir Hint monarkıydı. Maurya Hanedanı’nı kurdu ve ülkesini Yunan istilasından kurtardı. Onun soyundan gelenler 200 yıl boyunca hakim oldular ve neredeyse günümüz Hindistan’ının tamamını kuşatan büyük bir imparatorluk kurdular.
Büyük İskender (MÖ 356-323) MÖ 326 yılında Kuzey Hindistan’ı işgal etti. İskender batıya dönerken fethettiği yerleri yerel valilere emanet etti. Bunlar bölgelerini onun adına yöneteceklerdi. Birkaç yıl içinde Chandragupta yerel valileri etkisiz kıldı ve kendi krallığını kurdu.
İmparatorluğu kurduğu sırada henüz yirmi yaşındaydı. Küçük Hint devletlerini fethetmiş ve pek sevilmeyen Nanda Hanedanı’nı devirmişti. Böylece Hint tarihinde ilk kez bütün ülke bir çatı altında toplanıyordu. Gücünün doruğundayken batıda Afganistan’dan doğuda Bangladeş’e kadar uzanan bir imparatorluğu kontrol etti. Hindistan’ın neredeyse tamamı bu imparatorluğun sınırları içerisindeydi.
MÖ 305 yılında bir Yunan generali olan Seleucus Nikator (MÖ 358-281), İskender’in imparatorluğunu yeniden kurmak istedi. Pek çok doğu bölgesini ele geçirdi ve Mauryan İmparatorluğu’na yöneldi. İki taraf arasında görüşmeler yapılmaya başlandı. Chandragupta, topraklarından vazgeçmeleri karşılığında Yunanlılar’a beş yüz savaş fili vermeyi önerdi. Anlaşmayı uzun bir süre geçerli kılmak için Seleucus’un kızlarından biri ile evlendiği de tahmin edilmektedir.
Kısa süre sonra Chandragupta tahtı oğlu Bindusara’ya bıraktı. Caynizm dinini benimsedi ve ömrünün son yıllarını Bangalore yakınlarındaki dini bir toplulukla birlikte geçirdi. Söylendiğine göre kendisini her şeyiyle dini inancına adayarak bir mağarada açlıktan öldü.
Ek Bilgiler1- Chandragupta’nın Yunanlı düşmanları ona Sandrocottus ya da Androcottus diye hitap ediyorlardı.
2- Caynizm dünyanın en eski dinlerindendir. 3 bin yıl önce kurulduğu düşünülmektedir. Günümüzde 12 milyona yakın taraftarı olduğuna inanılmaktadır. Bu dine inananlar yaşayan hiçbir şeye zarar vermemeye çalışırlar. Dolayısıyla vejetaryendirler. Bazı cayniler böcekleri incitmemek için üzerinde yürüdükleri toprağı süpürürler.
3- Chandragupta’nın torunu Büyük Ashoka (MÖ 304-232) Budizmi benimsemiş, bu inancı bütün Hindistan’a yaymıştır.
Epikür
Zevk… Kutsal yaşamın başı da sonu da odur.
– EpikürPlaton’un (MÖ 429-347) ölümünden sonraki birkaç yüzyıl boyunca Yunan felsefesi iki rakip gruba ayrıldı. Stoacılık hayatın acımasız, acı dolu ve zalim olduğunu söylüyordu. Onlara göre mutluluğa giden tek yol erdemli yaşamak ve maddi zevklerden sıyrılmaktı.
Epikürcüler ise rakiplerine şunu söylüyordu: “Hayat kısa. Öyleyse keyfimize bakalım.”
Atina’nın dost canlısı, neşeli öğretmeni Epikür (MÖ 341-270) zevki kutsayan felsefe geleneği ile tanınmaktadır. Bu düşünce acı ve korkulardan kaçınmayı öğütler. Epikürcülük olarak bilinen filozofun öğretisi, Roma ve Yunanistan’da yüzyıllar boyunca büyük bir etkiye sahip olmuştur.

Epikür, Sisam adasında doğdu. Atinalı bir sömürgeci ve askerin oğluydu. 14 yaşındayken felsefe çalışmaya başladı. Ailesi diğer Atinalılarla birlikte Sisam’dan sürgün edildiğinde bir mülteci oldu. MÖ 311 yılında kendi felsefe okulunu kurdu ve MÖ 307 yılında bu okulu Atina’ya taşıdı.
Epikür Atina’da büyük bir şaşkınlık yarattı. Filozoflardan beklenilen pek çok şeyi yapmıyordu. Bu dönemde filozofların Sokrat (MÖ 470-399) gibi alçak gönüllü ve çileci bir hayat yaşamaları beklenirdi. Epikür ise öğrencilerine zevkin kötü bir şey olmadığını öğretiyordu. Özellikle dostluk en asil zevkti. Büyük bölümü kaybolmuş olan Üç yüz kitap yazdığı düşünülmektedir. Kitapları felsefede önemli sarsıntılara neden olmuştur. Epikür hazcı değildi. Basit bir hayat yaşamış ve seksten uzak durmuştu. Diğer taraftan dostluğu ve rahat bir yaşam sürmeyi reddetmenin anlamsız olduğunu düşünüyordu.
Epikür acı ve korkudan mümkün olduğunca kaçınılması gerektiğini öğretiyordu. Korku duygusuna yaklaşımı, onun Antik Yunan dinini pek çok açıdan eleştirmesini sağladı. Ona göre bu din, Yunanlılara ölümden sonra cezalandırılacaklarını söyleyerek onların ölümden korkmasına neden oluyordu. Epikür tanrılara inansa da onlardan korkmak için hiçbir neden olmadığını söylüyordu.
Öldüğü gün, bir dostuna “Gerçekten mutlu bir gün” başlıklı bir mektup yazmıştı.
Ek Bilgiler1- Günümüzde epikürcü deyimi boğazına düşkün kişiler için kullanılmaktadır. İronik bir şekilde Epikür’ün kendisi hiç de boğazına düşkün değildi. Neredeyse sadece ekmek yiyip su içerek yaşıyordu.
2- Epikür çocukluk öğretmenlerine karşı öfkeliydi. Özellikle Nausiphanes’i sonraki yazılarında Mollusk (yumuşakça) olarak anacaktı.
3- Stoacılardan farklı olarak Epikürcüler politikadan uzak durdular. Onlara göre çekişmeli Yunan siyasetinde güç sahibi olmak, bir kişiye ancak acı dolu bir son getirebilirdi.
Yaşlı Pliny
Vezüv Yanardağı, 79 yılının 24 Ağustosu’nda taş ve kül fışkırtmaya başladığında çevre yerleşimlerde yaşayanlar güvenli bölgelere kaçmak zorunda kaldılar. Garip bir şekilde bir adam aksi yöne gidiyordu. Yazar Yaşlı Pliny (23-79) kaçmak yerine felaketin yaşandığı yere giderek, olan bitene yakından bakmak istemişti.
Yüksek rütbeli bir Roma askeri olan Pliny, 37 ciltlik ünlü ansiklopedik eseri Historia Naturalis’i iki yıl önce yazmıştı. Şarap yapımından madenciliğe, tıptan coğrafyaya pek çok alanla ilgili bilgiler bulunan bu kitap, neredeyse antik dünyada bilinen her şeyi içermekteydi. Ne var ki kitapta volkanlarla ilgili bir bölüm yoktu. Tam da bu nedenle büyük patlama Pliny’nin merakını cezbetmişti.
Tam adı Gaius Plinius Secundus olan Pliny, asiller sınıfının bir üyesi olarak dünyaya geldi. Alman kabileleri ve Britonlara karşı verilen savaşlar sırasında Roma lejyonlarında yer aldı. Roma’ya döndükten sonra bugün kaybolmuş olan bir savaş tarihi yazdı.

İmparator Vespasian’ın (9-79) temsilcisi olarak seçildi. Doyumsuz bir merakla günümüz Fransa ve İspanya’sının bulunduğu coğrafyayı dolaştı. Ziyaret ettiği her yerde, şaraphanelerde, altın madenlerinde, dağlarda notlar aldı. Pliny 70 yılından ölene kadar ansiklopedisini yazmak için uğraştı. 77 yılında biten ansiklopedi İmparatora adanmıştı. Yüzyıllar boyunca standart bir başvuru kaynağı olacaktı. Minnettar kalan Vespasian, Pliny’i Roma ticaret filosunun başına geçirdi. Bu göreve geldiği gün korkunç bir yanardağ patlaması oldu.
Volkan patlamaya devam ettiği sırada, Pliny Napoli Körfezi’nde ilerliyordu. Kraterin üzerindeki dumanların oluşturduğu mantarı gözlemlemeyi ve belki de hayatta kalanları Pompei’den kurtarmayı umuyordu. Şehir on sekiz saat süren patlamalar sırasında gökten düşen kül ve taşlarla harap olmuştu.
Karaya ayak bastıktan sonra Pliny’nin mürettebatı taşlardan, korlardan ve volkandan fışkıran sülfür gazından öldüler. O ise ertesi gün, dumandan zehirlenerek ya da kalp krizinden öldü.
Ek Bilgiler1- 79 yılında Vezüv’de yaşanan volkanik patlama tipi, Vezüv’ün en meşhur kurbanının onuruna “Philian patlama” olarak anılmaktadır. Bu tip patlamalarda dumanlar volkandan büyük bir sütun halinde yükselir.
2- Pliny’nin yeğeni Gaius Plinius Caecilius Secundus (61-113) da ünlü bir yazar ve devlet adamıydı. Genellikle amcasıyla karıştırılmaması için “Genç Pliny” olarak anılmaktadır.
3- Ansiklopedide bitki ve hayvanlardan yararlanılan binlerce tedavi yöntemi yer almaktadır. Örneğin Pliny, yeni öldürümüş keçi derisinin yılan ısırığının tedavisinde kullanılabileceğini yazıyordu.
Yahuda
Aslında on iki havariden biri olan Yahuda İscariot, Hz. İsa’yı Romalı otoritelere ihbar etmesi ile ünlenmiştir. Yahuda, Hz. İsa’nın yakalanması ve çarmıha gerilmesine neden olan ihanetinin karşılığında otuz gümüş almıştı. İhbarcı, Hıristiyan teolojisinin en önemli kötü karakterleri arasında yer almaktadır.
Yahuda İscariot (soyadı büyük ihtimalle Latince katil anlamına gelen sicarius kelimesinden türetilmiştir) havarilerin mali işlerine bakıyordu. On iki havariden biri olduğu için yaşamı boyunca Hz. İsa’ya çok yakın olmuştu. “John İncili”nde fakirler için toplanan yardımları çalan bir hırsız olarak tasvir edilmektedir.

İncil’de anlatılanlara göre Hz. İsa ve takipçileri Hamursuz Bayramı sırasında Kudüs’e gelirler (MS 33). Tapınaktaki tefecilere saldırmaları, dönemin önde gelen kişilerini çileden çıkarır. Hz.
İsa’yı tutuklamayı kafasına koyan Romalı vali Pontius Pilate ve yüksek rahip Joseph Caiaphas, Yahuda’ya rüşvet vermeyi kararlaştırırlar. Tutuklama, Gethsamane Bahçesi’ndeki son akşam yemeğinden sonra gerçekleşir. Havariler burada dua etmek için buluşmuşlardır. Yahuda, Hz. İsa’yı öperek askerlere işaret verir. Böylece ona bir öpücükle ihanet etmiş olur.
Yahuda’nın Hz. İsa’nın ölümündeki rolü, 2 bin yıl boyunca anti-semitik şiddetin önemli bir kaynağı olmuştur. Yahuda, Hz. İsa ve diğer havariler gibi Yahudiydi. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesini emreden Pontius Pilate ise Romalı bir pagandı. Ancak 1965’e kadar, Yahuda’nın ihaneti Roma Katolik Kilisesi tarafından Hz. İsa’nın öldürülmesinden dolayı tüm Yahudilerin suçlu olduklarının bir kanıtı olarak yorumlanmıştı (II. Dünya Savaşı sırasındaki Yahudi Soykırımı’ndan sonra 2. Vatikan Konferansı ile kilise tavır değişikliğine gitti. Buna göre Hz. İsa’nın ölümünden dolayı “bütün Yahudiler sorumlu tutulamazdı.”)
İncil’de Yahuda’nın başına gelenlerle ilgili çelişkili ifadeler vardır. Matthew’da, Juda’nın çok utandığı ve rüşvet olarak aldığı gümüşü geri verip kendini astığı söylenir (günümüzde Juda ağacı olarak bilinen bir ağaca asmıştır kendini). Luka İncili’nin devamı olan “Elçilerin İşleri” kitabında ise parayı bir tarla almak için kullandığı ve daha sonra kendini öldürdüğü ifade edilir.
Ek Bilgiler1- “Yahuda İncili”, Hz. İsa’nın ölümünü Juda’nın gözünden anlatır. 1970’li yıllarda Mısır’da bir mağarada bulunmuş, 2006 yılında yayınlanmıştır. Bu İncil’de Juda’nın ihaneti, kutsal görevin yerine getirilmesi ve Hz. İsa’nın insanlığı kurtarması için gerekli olan bir adım olarak gösterilir.
2- Yahuda, Hz. İsa’nın ölümü ile ilgili bir rock operası olan Süperstar İsa’da İngiliz şarkıcı Murray Head (1946-) tarafından canlandırılmıştır. Opera Andrew Lloyd Webber (1948-) ve Tim Rice (1944-) tarafından 1971 yılında yazılmıştır.
3- Martin Scorsese (1942-) tarafından yönetilen tartışmalı film The Last Temptation of Christ’ta (1988) Juda’yı Harvey Keitel (1939-) canlandırmıştır. Film kimi Hıristiyan grupları tarafından Juda’yı pozitif bir figür olarak gösterdiği ve Hz. İsa’nın Mary Magdalane ile evlenmeyi hayal ettiğini ileri sürdüğü iddiasıyla sert bir biçimde eleştirilmiştir.
Catullus
Esprili, satirik ve yer yer müstehcen olan Catullus (MÖ 84-54), bir Antik Roma şairidir. Çalışmalarının Rönesans’ta yeniden keşfi ile Batı kültürü üzerinde önemli bir etkisi olmuştur. Aşk şiirleri, güzelliklerinin yanı sıra taşıdıkları mizah ve erotizm ile de büyük bir ün kazanmıştır.
Gaius Valerius Catullus Roma’nın kuzeyindeki bir şehir olan Verona’da doğdu. Elit bir aileye mensuptu. Babası, Julius Sezar’ın (MÖ 100-44) yakın bir dostuydu. Catullus, Bithynia’da Roma ordusuna hizmet etti. Ne var ki bir yıllık askerliğin ardından ordudan ayrıldı. Böylece politikada kariyer yapma umudunu da bir kenara bırakmış oldu.

Catullus’un hayatına dair pek çok ayrıntı bilinmemektedir. Onunla ilgili en önemli kaynak ise yine kendi şiirleridir. Orduya katılmadan önce Roma’da yaşamış ve yaşlı bir kadına, Clodia Metelli’ye aşık olmuştur. Bu kısa süreli ilişkisi pek çok aşk şiirine ilham vermiştir. Ordudayken kardeşinin Truva yakınlarındaki mezarını ziyaret etmiş ve bu ziyaret ona bir ağıt yazması için ilham vermiştir, “Daima, Kardeşim, sana selam ve elveda olsun.”
Bir dönem, şiirlerinden birinde alay ettiği Sezar’ın öfkesine maruz kalmıştır. Sezar, arkadaşının oğlunu affetmiş ve söylendiğine göre barışmalarını kutlamak için birlikte bir akşam yemeği yemişlerdir. Catullus ordudan ayrıldıktan sonra İtalya’ya dönmüş ve Tivoli yakınlarındaki bir villaya yerleşmiştir. Otuz yaşındayken bilinmeyen bir nedenle burada ölmüştür.
Roma edebiyatında, Catullus neoterik şairlerden biri olarak sınıflandırılmaktadır. Bu akım, şiirde günlük dili kullanarak Latin şiirinde çığır açmış ve genellikle sıradan konular üzerine yazmıştır. Catullus’un eserleri, Cicero (MÖ 106-43) gibi şiirin moral verici olması gerektiğini düşünen gelenekselciler tarafından eleştirilmiştir.
Catullus’un şiirleri Orta Çağ’da kaybolmuştur. Sonraları ise Verona’da çalışmalarının bir kopyasına ulaşılmıştır. Günümüzde önemli Latin yazarlarından biri olarak kabul edilmektedir. John Milton (1608-1674) ve William Worthswort (1770-1850) gibi modern şairler üzerinde etkili olmuştur.
Ek Bilgiler1- Catullus, kendisi gibi aşk şiirleri yazan Midillili Sappho’ya (MÖ 630-570) hayrandı. Bu nedenle sevgilisi Clodia’ya Lesbia lakabını takmıştır.
2- Lesbia’ya yazdığı aşk şiirlerinden birinde onu defalarca öpmek istediğini belirtir. “Cyrene Silphium sahillerindeki kumlar kadar.” Arkeoloji dergisinde 1994 yılına yayınlanan bir makalede bu satırların ilkel bir doğum kontrol yöntemine yapılan bir gönderme olduğu iddia edilmiştir. Söz konusu doğum kontrol yönteminde günümüzde soyu tükenmiş olan Silphium bitkisinden yararlanılmaktadır.
3- Catullus’un şiirleri başlıksızdır ve genellikle numaralandırılarak tasnif edilmişlerdir: “Catullus 50” ya da “Catullus 101” gibi.
Brütüs
O Romalıların en asiliydi.
– Antony, Julius Sezar’danBrütüs (Marcus Junius Brutus) (MÖ 85-42), Romalı bir senatördür. Julius Sezar’ı (MÖ 100-44) öldürmek için yapılan komployu düzenleyenlerin arasında yer almaktadır. MÖ 44 yılında, Mart ayının 15’inde Brütüs ve komplocu arkadaşları Sezar’ı senatonun merdivenlerinde bıçaklayarak öldürdüler. Bu olay tarihin en meşhur cinayetlerinden biri oldu.
Brütüs’ün bu olaydaki rolü genellikle büyük bir ihanet olarak görülmüştür. Zira Sezar onu henüz bir yıl önce çok önemli bir pozisyona getirmişti. Gerçekten de eski müttefikini karşısında görmek Sezar’ın meşhur son sözlerini söylemesine neden olmuştur: “Sen de mi Brütüs?”

Brütüs ve karısı Porcia’nın da (MÖ 70-42) aralarında bulunduğu komplocular, bir tiranlığın ortaya çıkmasını önlemenin ve Roma Cumhuriyeti’nin yeniden kuruluşunun tek yolunun Sezar’ı öldürmek olduğuna inanmışlardı. Korkularında haklıydılar. Sezar’ın ölümünden yirmi yıl geçmeden Roma İmparatorluğu kurulmuş ve 500 yıllık cumhuriyetçi yönetim son bulmuştur.
Brütüs Roma’nın kalburüstü bir ailesinin çocuğuydu. Politikaya atıldı. Başlarda Sezar’ın düşmanıydı ve MÖ 49’daki iç savaşta ona karşı mücadele etti. Ne var ki Sezar genç senatörü affetti ve onu bir Roma vilayeti olan Gaul’un valisi olarak atadı.
William Shakespeare (1564-1616), Julius Sezar oyununda Brütüs’ün Sezar suikastine gönülsüz bir şekilde katıldığını ileri sürer. Zira Brütüs, Sezar’ı kişisel olarak sevmektedir. Shakespeare’in çizdiği portreye göre onu öldürmeyi Roma’ya karşı bir görev kabul etmektedir. Sezar’ın diktatöryel planları hayata geçmeden önce, bu görev yerine getirilmelidir.
Suikastten sonra Sezar’ın evlatlığı Octavian (MÖ 63-MS 14) büyük bir güç elde etmiş, Brütüs diğer komplocularla birlikte Roma’dan kaçmak zorunda kalmıştır. Octavian’a karşı muhalefet etmeye çalışmışsa da MÖ 42 yılındaki Philippi Savaşı’nda genç diktatörün karşısında yenilince kendini öldürmek zorunda kalmıştır. Genç diktatör daha sonra Brütüs’ün en büyük korkusunu hayata geçirerek ilk Roma İmparatoru Augustus olacaktır.
Ek Bilgiler1- Efsaneye göre Porcia kocasının ölümü üzerine çılgına dönmüş ve kızgın korları yutarak intihar etmiştir.
2- Brütüs’ün kayınbiraderi Gaius Cassius Longinus (MÖ 85-42), Sezar suikastinin ortakları arasında yer almaktadır. Longinus Julius Sezar’da Cassius karakteriyle temsil edilmektedir. O da Brütüs gibi Philippi Savaşı’nda intihar etmek zorunda kalmıştır. Kölesine kendisini öldürmesini emretmiş ve bu şekilde ölmüştür.
3- Roma’da rakipler bile akraba olabilirler. Brütüs’ün annesi Servilia Caepionis (MÖ 107-42) ömrünün son yirmi yılında Sezar’ın metresiydi.
Vaftizci Yahya
MS 30 yılında ateşli bir Yahudi hatibi, Galilee’nin Roma kuklası kralı Herod Antipas’ı (MÖ 21-MS 39) zina, ensest ve benzeri şeytani günahları işlemekle suçladı. Öfkelenen Kral Herod vaizi tutukladı ve onu Ölü Deniz’e bakan sarp kayalıklara kurulmuş bir cezaevine yolladı.
İşte bu ateşli hatip Vaftizci Yahya’dır (MÖ 6 – MS 30). Hıristiyanlığın temel metni olan İncil’deki en önemli kişilikler arasında yer almaktadır. Vaizlik yaptığı süre içerisinde Herod’a saldırıları ve yaklaşan kıyamete ilişkin vaazlarıyla Vaftizci Yahya büyük bir taraftar kitlesine sahip olmuştur. Tutuklandığı sırada, daha yeni kendi vaazlarını vermeye başlayan Hz. İsa’nın üzerinde çok büyük bir etkisi vardır.
Yahya’nın hayatı ile ilgili pek az tarihi kayıt bulunmaktadır. İncil’deki bilgiler ise oldukça dağınıktır. “Luka İncili”ne göre Yahya, Hz. İsa’nın kuzeniydi. Yahudi peygamberlerinin yolundan giderek eski giysiler giymekte, çekirge ve yaban balı yiyerek yaşamını sürdürmekteydi. Vaazlarına başlamadan önce uzun yıllar Yahuda Çölü’nün insansız bölgelerinde dolaşmıştı.

Vaazları sırasında Yahya, taraftarlarına günahları için tövbe etmelerini, açgözlülük ve zorbalığı reddetmelerini öğütledi. Onlara Ürdün Nehri’nde vaftiz olarak tanrının dünyaya gelişine hazırlanmalarını tavsiye etti. Yahya’nın çağrısına yanıt veren Yahudilerden biri de Hz. İsa’ydı. Yahya yakalanmadan hemen önce Hz. İsa’yı vaftiz etmişti.
Yahya yakalandıktan sonra Hz. İsa’nın, cüzzamlıları iyileştirdiğini, ölüleri dirilttiğini ve daha nice mucizelere imza attığını öğrendi. Bunun üzerine öğrencilerine bu konuyu araştırmalarını salık verdi. Onlar Hz. İsa’nın “Tanrıdan sonra gelen kişi,” yani Mesih olduğunu doğruladılar. Hıristiyan teolojisinde Yahya, Hz. İsa’nın müjdecisi olarak kabul edilmektedir. Mesih’in gelişini önceden bildirmiştir.
Ne yazık ki kısa bir süre sonra Yahya hayatını kaybetmiştir. Herod, Yahya’nın ensestle suçladığı karısının gönlünü almak için peygamberin başını kestirdi ve bir tepsinin üzerinde doğum günü hediyesi olarak üvey kızına gönderdi.
Ek Bilgiler1- Tarihçi Flavius Josephus (37-100), Yahya’nın yakalanması ile ilgili farklı bir hikaye anlatır. Buna göre Herod, Yahya’nın taraftarlarının bir isyan başlatabilecek kadar kalabalıklaşmış olmasından endişe duyduğu için onu idam ettirmiştir.
2- Resmen hiçbir zaman aziz ilan edilmemiş olmasına rağmen Yahya, Katolik Kilisesi tarafından aziz olarak kabul edilmektedir. Pek çok başka yerin yanı sıra Ürdün ve Porto Riko’nun koruyucu azizidir.
3- Yahya’ya ait olduğu söylenen kesik insan başı Roma’daki San Silvestro Kilisesi’nde sergilenmektedir.
Julius Sezar

“O daracık dünyayı bir dev gibi yönetti” diye yazar William Shakespeare Sezar’dan (MÖ 100-44) bahsederken. Romalı general ve politikacı, çağının en etkili insanları arasında yer almaktadır. Aynı zamanda Batı tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Sezar Galya’yı feth etmiş ve Roma Senatosu’nun gücünü ortadan kaldırmıştır. Antik dünyanın en büyük imparatorluğunun kurucusudur.
Sezar ömür boyu diktatör ilan edilmesinden kısa bir süre sonra suikaste uğradı. Roma’nın cumhuriyetten imparatorluğa geçiş süreci ise manevi oğlu Octavian’ın (MÖ 63-MS 14) döneminde son buldu ve Octavian İmparator Augustus unvanını aldı.
Sezar’ın yaşamı antik dünyanın en iyi bilinen yaşam öyküleri arasında yer almaktadır. Bunu büyük ölçüde kendi kaleme aldığı savaş anılarına borçluyuz. Aristokrat bir ailede dünyaya gelmiş ve henüz genç bir delikanlıyken orduya katılmıştı. Çok bilinen bir hikayede anlatıldığına göre, Ege Denizi’nde korsanlar tarafından kaçırılmış ve ailesinden serbest bırakılması için fidye istenmişti. Sezar korsanların kendisi için istediği bedeli düşük bularak çok öfkelenmiş ve onlardan kendisi için istenen bedeli arttırmalarını talep etmişti. Serbest kalmasının ardındansa korsanları yakaladı ve onları çarmıha gerdi.
Sonraki birkaç on yıl içerisinde Sezar askeri ve politik kariyerinde hızla yükseldi. MÖ 69 yılında günümüz İspanya’sında bulunan Roma eyaleti Aşağı Hispania’ya vali olarak atandı. MÖ 63 yılında ise Roma’nın en büyük dini makamı olan “pontifex maximus” seçildi.
Sezar dört yıl sonra, MÖ 59 yılında Galya’nın fethine girişti. İki generalle birlikte Roma hükümetini kontrol eden üçler erkini oluşturdu. MÖ 50 yılında Sezar’ın büyüyen gücünden korkan senato ondan ordusunu dağıtmasını istedi.
Sezar’ın senato kararına uymayı reddetmesi ve MÖ 49 yılının Ocak ayında Rubicon Nehri’ni geçmesi sonraki yıl kendi zaferiyle sonuçlanacak olan bir iç savaşın başlamasına neden oldu. Güçleri elinden alınmış olan senato onu geçici bir süre için diktatör ilan etti. Daha sonra ise ömür boyu diktatör yani “dictator perpetuo” ilan edildi. (MÖ 44)
Bu son adım onun bir monarşi kuracağından korkan karşıtları için bardağı taşıran son damla oldu. Bir grup komplocu Roma Forumu’nun merdivenlerinde onu bıçaklayarak öldürdüler (15 Mart, MÖ 44).
Ek Bilgiler1- Sezar’ın ailesi, Roma’nın aşk ve bereket tanrıçası Venüs’ün soyundan geldiklerini iddia ediyordu.
2- Mükemmel bir hatip ve yazar olarak kabul edilen Sezar’ın iki savaş hatıratı bulunmaktadır. Birisi Galik Savaşları’na diğeri ise İç Savaş’a ilişkin yorumlarını içermektedir. Bu kitaplar Roma tarihinin ilgili dönemlerine ait en önemli kaynakları oluşturmaktadır. Sezar yazarken kendisinden üçüncü şahıs olarak bahsetmesiyle ünlüdür. Örnek vermek gerekirse Gallik Savaşları’nın bir bölümüne şöyle başlar: “Nice savaşçı ulusları fetheden Sezar…”
3- Ölümünün ardından “sezar” adı askeri liderler ve imparatorlar için genel bir unvan haline geldi. Alman ve Rus monarkları için kullanılan kayzer ve çar unvanlarının her ikisi de “sezar” sözcüğünden türetilmiştir.
Seneka
Felsefe tarihin trajik bir figürü olan Seneka (MÖ 4-MS 65), İmparator Neron’un (36-78) danışmanı ve öğretmeniydi. Genç imparatoru retorik, politika ve stoacı felsefe alanlarında eğitmiştir. Buna rağmen ihanete uğramış ve ünlü öğrencisi tarafından intihar etmeye zorlanmıştır. Böylece Roma’nın en önde gelen düşünürlerinden birinin kariyeri trajik bir biçimde son bulmuştur.
Seneka bugün İspanya sınırları içerisinde yer alan Cordoba’da doğdu. Roma’da prestijli bir akademide eğitim gördü. Genç bir öğrenciyken Yunan felsefe okulu Stoacılığa merak sardı. İlk olarak 200 yıl önce Atina’da ortaya çıkan Stoacılar, basit, erdemli bir yaşamın ve kaderi olduğu gibi kabullenmenin mutlululuğa giden yegane yol olduğuna inanmışlardı.

Ancak Stoacı bir kişiye göre Seneka’nın gençlik döneminde son derece hızlı bir yaşamı vardı. Politikaya girdikten sonra çapkınlıkları ile ün kazanmış ve 41 yılında İmparator Kaligula’nın (12-41) yeğeni ile birlikte olduğu için Korsika Adası’na sürgüne gönderilmişti. Seneka’nın günümüze kadar ulaşan yazılarının bir bölümü sekiz yıllık sürgün döneminde yazılmıştır.
49 yılında Roma’ya döndükten sonra Seneka, Neron’un öğretmeni oldu. Oyunlar, şiirler ve denemeler yazmaya devam etti. Neron 54 yılında henüz 16 yaşındayken imparator olduğunda Seneka genç imparatorun en yakın danışmanları arasına girdi. Hatta Neron’un, annesi Agrippina’yı (15-59) öldürmek için düzenlediği komploya bile ortak oldu. Seneka defalarca emekli olmak istemişse de Neron danışmanının Roma’da kalması için ısrar etti.