
Полная версия
Babil Mitolojisi
Tabletin üzerindeki en ilginç figürler dördüncü kesittedir, çünkü yeraltı dünyasının en önemli iki ilahi figürünü tasvir etmektedir. Ortadaki dişi figür, ölülerin kraliçesi Tanrıça Allatu’dur. Bir kadın bedeni üstünde aslan başı taşımaktadır. Her bir elinde yılan tutmaktadır ve göğüslerinin her birinde aslan asılıdır. Bir geminin üstündeki atın önünde diz çökmüştür ve yeryüzünün altında kabaran en eski okyanus, Apsû’nun bitişiğindeki “Ölüler Denizi”ne açılmaktadır. Arkasındaki çirkin kanatlı iblis, onun arkasında bekleyip emirlerini yerine getirmeye hazır olan salgınların şeytanı Namtar’dır. Allatu’nun önündeki nesnelerin ne olduğu kesin olmasa da ölüyle birlikte mezara koyulan adakları temsil etmeyi amaçlıyor olabilirler. Tabletin yapılış amacı, ölü adamın Arallû’ya yani ölüler diyarına güvenli geçişini sağlamak gibi görünmektedir.
Daha az korunmuş durumdaki benzer bir bronz tabletse İstanbul’daki Osmanlı İmparatorluk Müzesi’ndedir10 ve Güney Babil’deki Surgul’da bulunduğu söylenmektedir. Bu tabletin arkasında, tepeden aşağı bakan canavarın ayaklarının altında ya ölen kişinin adı ve unvanlarını kaydetmek üzere ya da onun yararına dokunması beklenen tılsımlı sözlerin yazılması için dört satırlık bir boşluk bırakılmıştır. Daha küçük olmasına karşın buna benzeyen bir başka tabletin arkasında da aynı amaçla kullanılması düşünülen daha uzun bir yazı bulunmuştur (daha büyük tabletlerde bulunan tabut ile salgın iblisi Namtar ve diğer ilahi varlıklarla şeytanların eksik olmasına karşın sadece tanrıça Allatu temsil ediliyor olsa da). Bu tablet Lajard tarafından yayımlanmıştır, fakat metin o kadar kötü bir biçimde kopya edilmiştir ki kesin olarak okunması mümkün değildir.11 Aynı özellikte daha da küçük bir tabletse British Museum’da muhafaza edilmektedir.
Babilliler ölülere karşı yaklaşımlarından başka hiçbir konuda, Mısırlılara karşı daha çarpıcı bir tezat oluşturamazlardı muhtemelen. Mezopotamya’nın nemli, alüvyonlu topraklarında cansız bir beden çabucak çürür ve Nil vadisinin her iki tarafında yükselen tepeler gibi sıra sıra yükseltilerin yokluğunda ölmüş insanların bedenlerinin muhafaza edilebileceği kayalardan oyulmuş mezarların yapılması mümkün değildi. Muhtemelen bu sebepten dolayı Babilliler, mezarın ötesine geçtiklerinde kasvetli bir yaşam biçimi sürdüreceklerine inanıyorlardı. Bununla birlikte Babillilerin, defin törenlerine hiç önem vermedikleri de düşünülmemelidir. Aksine bir insanın başına gelebilecek en büyük talihsizlik, cenaze merasiminden yoksun kalmaktı, çünkü böyle bir durumda ölen kişinin ruhunun Arallû’ya ulaşamayacağı ve kederle yeryüzünde dolaşmak zorunda kalacağı, sürekli açlık çekeceği ve yeryüzünde de sokaklarda bulabileceği artıklar ve çerçöple yetinmeye mecbur kalacağı düşünülüyordu. Susa’yı fethettiğinde Asurbanipal, düşmanları böyle bir kadere saplanıp kalsın diye yıllar önce ölüp gömülmüş kralların mezarlarının altüst edilip kemiklerinin Asur’a sürüklenerek getirilmesi emrini vermiştir. Aynı amaçla savaş alanındaki cesetlerin uzuvlarının kesilmesini ve ölü bedenlerin kuşlar ve yırtıcı hayvanlara yem olması için etrafa savrulmasını buyurmuştur.
Ne var ki bir cesedin gömülmeden bırakılması yaşayanlar için de tehlike içermiyor değildi, çünkü ölü kişinin hayaleti, yeryüzündeki başıboş gezintileri esnasında karşılaştığı herhangi birini büyüleyip ona çok ağır rahatsızlıklar verebilirdi. Bir kişinin yeryüzündeki hayaletine ekimmu (hortlak) adı verilirdi ve büyücülerle cadılar ekimmu’nun insanlara zarar verebilmesini sağlayabilecek bir büyü yapma gücüne sahip olduklarını iddia ederlerdi. Diğer yandan bir ekimmu bazen kendiliğinden, sırf kurbanı onu yakalandığı zorluğun pençesinden cenazesini kaldırırarak kurtarır umuduyla herhangi birini seçip onun başına musallat olabilirdi. British Museum’da, üstüne bir ekimmu bağlanmış birisinin okuması için tasarlanan ilginç büyülü sözler bulunmaktadır.12 Bu sözlerden anladığımız kadarıyla sonuçta hastalanan kişi ıstırap içindeyken şöyle haykırabilirdi:
Ah Ea! Ah Şamaş! Ah Marduk! Kurtarın beni, Merhametinizle rahatlamama izin verin.Ah Şamaş! Korkunç bir hortlak günlerdirBindi sırtıma hiç ayrılmayacakmış gibi.Bütün gün boyunca zulmediyor bana ve geceleri de içimde terör estiriyor.Üstümü kirletiyor, saçlarım diken diken oluyor. Bedenimden tüm gücümü çekip alıyor, gözlerim yuvalarından çıkacak gibi oluyor.Sırtıma musallat oldu, kanımı zehirledi, Bütün vücuduma musallat oldu.Hasta adam çaresizlik içinde Şamaş’a, her kim olursa olsun bu ekimmu’dan onu kurtarması için dua etmektedir:
Hortlak ister ailem ve akrabalarımdan biri olsun,İster katledilen biri olsun,İster arada bir bana dadanan herhangi birinin hortlağı olsun.Hortlağın ölüler diyarına yola çıkması için bundan sonraki adımsa doğru dürüst gömülmemiş adamın ruhunun ayrılmasını sağlayacak gerekli adakların sunulmasıydı ve şunlar söylenirdi:
Giymesi için bir kıyafet ve ayakları için de ayakkabılar,Beline bir kemer ve içmesi için de bir tulum dolusu su,Ayrıca yol azığı için … 13 verdim ona.Bırakın gitsin batıya,Ölüler diyarının kapıcısı Nedu’ya sevk ediyorum onu.Bırak ölüler diyarının kapıcısı Nedu emniyet altında tutsun onu,Parmaklıklar ve sürgüleri üzerine sıkı sıkıya kapansın.Birinin arkadaşlarının ve akrabalarının, o kişinin cenazesinin uygun biçimde kaldırılması için gerekli özeni göstermelerinin ve mezarına ona güç versin diye yiyecek ve içecek sunarak ölüler diyarına güvenle gitmesini sağlamalarının, ölmüş kişi kadar onların da yararına olduğu açıkça görülmektedir. Bu gibi bağışlar, kişinin ölüler diyarının kasvetli ortamına vardıktan sonra çekeceği talihsiz yazgısının yükünü hafifletmeyi de amaçlamaktadır. Elimize mezar başında gerçekleştirilen törenler hakkında çok fazla bilgi ulaşmamış olsa da birinin ölümünün ardından, ölümünün neden olduğu kederin açıkça ifade edilmesi için evinin, ailesi tarafından kiralanmış kadınlı erkekli yas tutanlarla doldurulduğunu biliyoruz. British Museum’da bulunan Asurlulara ait mektup tabletler arasında, hüküm sürmekte olan bir kralın ölümü ve sarayda izlenmesi gereken düzenlemelerle ilgili bir tablet bulunmaktadır. Mektupta yazılanlara göre kral ölmüştür ve Asur şehrinin sakinleri yas tutmaktadır. Mektubun yazarı, daha sonra şehrin valisinin eşiyle birlikte saraydan ayrılışını, bir kurbanın bağışlanışını ve tüm saray sakinlerinin yas kıyafetleri giymelerini tasvir etmektedir. Son olarak da bir orkestra şefiyle tamamen kadınlardan oluşan müzisyenlerin gelip tüm sarayın huzurunda ağıtlar okumaları için düzenlemeler yapıldığını belirtmektedir. Sivil bir vatandaşın ölümü üzerine yas tutma merasimiyse haliyle çok daha mütevazı bir biçimde gerçekleştirilirdi.
Ölen kişi adına yas tutma merasimi gerçekleştirildikten sonra defin işlemi için uygun şekilde hazırlanmış naaş mezara taşınırdı. Babil’de çok eski dönemlerden bu yana ölen kişinin defnedilişinin törenler ve adaklar eşliğinde gerçekleştirildiği bilgisi, Şirpurla şehrinin eski kralı Eannadu’nun (büyük bir ihtimalle MÖ 4000 yılında hüküm sürmüş) zaferlerini kaydetmek amacıyla yapılan bir dikilitaş üzerindeki tasvirle kanıtlanmaktadır. Dikilitaşın bir bölümünde, savaşta hayatını kaybeden kralın savaşçılarının cenaze törenine dair bir tasvir bulunmaktadır. Ölüler sıra halinde yan yana dizilmiştir ve üzerlerine de bir öbek toprak yığılmıştır. Arkadaşlarıysa ya tümsek için biraz daha toprak ya da muhtemelen ölü için sunaklar dolu sepetleri taşırken tasvir edilmektedir.14 Geç dönem Babil ve Asur krallarına ait anıtların üzerinde cenaze merasimlerine dair herhangi bir tasvire rastlamamaktayız, fakat ismi ne yazık ki zarar görmüş geç dönem Asur krallarından birinin kırık kitabesinde, babasının cenazesinde yerine getirdiği kısa, ancak çok ilginç bir öykü bulunmaktadır. Kralın anlattıkları şöyledir:
Mezarın içine,Gizli bir yere,Krallara layık yağın içine,Usulca yatırdım onu.Mezar taşıEdebi yatağını gösteriyor.Sağlam bronzla,Kapısını mühürledim,Büyülü sözlerle muhafaza ettim.Altın ve gümüş dolu kapları,Tıpkı babamın sevdiği gibi,Mezarına yakışan bütün eşyalarıSaltanatına yaraşır biçimde,Güneş Tanrısı’nın huzurunda sergiledim,Beni peydahlayan babamın yanına,Mezarına bıraktım hepsini.Sonra da prensler için,Yeryüzünün cinleri için,Mezarda yaşayan tanrılar için,Hediyeler sundum.Buradan, kralın tanrıya ithaf edilen sunağa kaplar dolusu altın ve gümüş koyduğunu ve mezarın girişini mühürledikten sonra kabrin hırsızlar tarafından soyulmasını engellemek üzere güçlü bir büyü okuduğunu çıkarıyoruz. Ayrıca kral, ölüler dünyasının sakinleriyle iblisleri teskin etmek için bağışlarda da bulunuyordu.
Bu kayıtla ilgili bir başka ilginç noktaysa ölünün bedeninin krallara layık yağ içine konulduğundan bahsetmesidir, çünkü açıkça görülüyor ki yağın cesedin çürümesini engelleyeceği düşünülmektedir. Ayrıca tuz da cesedin muhafaza edilmesi maksadıyla kullanılmış gibi görünmektedir. Asurbanipal, Nabubelşumati’nin düşmanı Asurbanipal’ın eline canlı olarak düşmesinin önüne geçmek için hizmetkârına kendisini öldürttüğünde cesedinin Ummanaldas tarafından tuza konularak Asur’daki kralın huzuruna taşındığından bahsetmektedir.15 Babillilerin tuz ve yağın yanı sıra balı da ölülerini muhafaza etmek için kullandıkları görülüyor. Herodot, Babillilerin ölülerini muhafaza etmek için bala yatırarak gömdüklerinden bahseder ve balın ölüyü muhafaza etmede çok kuvvetli olduğunun kanıtı olarak Mısırlıların da balı bu amaçla kullandıklarını belirtmektedir.16 Dahası Büyük İskender de ölüm döşeğindeyken kendisini bala yatırarak gömmelerini emrettiği kayıtlara geçmiştir ve görünüşe göre emirlerine de uyulmuştur.17 Anlatılara göre Marcellus’lardan biri, Aziz Peter’ın cesedini bolca mür ve baharatla cenaze için hazırladıktan sonra bal dolu “uzun bir sandık” içine yerleştirmişti.
Gördüğünüz üzere, Babillilerin ölülerine özen gösterdikleri ve cenazeleri için zahmet çektiklerine dair bolca kanıt bulunmaktadır. Bu yüzden Mezopotamya’da gerçekleştirilen sayısız kazı çalışmalarında, görece az sayıda mezarın keşfedilmesi oldukça şaşırtıcıdır. Bulunan mezarlardan bazıları tuğlalardan yapılmış ve tonozlu küçük odalar biçimindeyken, diğerlerinin tuğla altyapısıyla desteklenmiş düz ya da kubbeli çatıları vardır. Bu mezarlara ek olarak kilden lahitler ve ölünün küllerinin saklandığı kavanozlar bulunmuştur. Mezarlarda iskeletlerin yanında genellikle birkaç vazoyla süs eşyası bulunmuştur. Bununla birlikte ne bu mezarlar ne de içindeki eşyalar hakkında hiçbir yazı bulunmadığından, bunların tarihini tahmini olarak bile kestirmek oldukça güçtür. Aslında bazıları hiç tereddüt bile etmeden tarihlerini, antik Babil ve Asur imparatorluklarından çok daha sonraki bir dönem olarak belirlemektedir. Mezarların bu kadar az sayıda olmasının nedenini açıklamak üzere Babillilerin ölülerini yaktıkları öne sürülmüştür, ancak çivi yazılarında bu görüşü destekleyecek tek bir paragraf bile bulunamamıştır. Kraliyet, Prusya Müzesi’nin 1886 kışı ile sonraki yılın baharında bir keşif heyeti gönderdiği ve heyetin Sorgul ile El Hiba’da gerçekleştirdiği kazılardan sonra Babillilerin ölülerini yaktıklarına dair kesin kanıt elde ettiklerini düşündükleri doğrudur.18 Öte yandan kazdıkları kabirlerin, Babil İmparatorluğu’nun yıkılmasını takip eden bir döneme ait olduğu o zamandan beri öne sürülmektedir. Diğer yandan yakılmış insan kalıntılarının yarı yanmış görünüşü, cesetlerin cenaze amaçlı yakılmayıp yangında kazara yanmış olduğuna işaret etmektedir. Bulunan az sayıda mezar da buna açıklık getirebilir. Tereddüt etmeden Babillierle Asurluların tarihlerinin büyük bir kısmında cesetlerini yakmak yerine gömme alışkanlığında olduğuna güvenle inanabiliriz. Cenaze töreni gerçekleştirme ve kabrin başında sunulan adakların, ölmüş kişinin akıbetini iyileştirdiğine inandıklarını düşünmekte ve muhtemelen ölünün yararına olacak tüm ayinleri gerçekleştirmede genelde titiz olduklarını düşünmeye de hakkımız vardır.
Üçüncü Bölüm
Yaratılma Efsaneleri
Arkalarında herhangi bir kalıntı veyahut yazılı eser bırakan medeniyetler, dünyanın oluşumu hakkında birtakım teoriler geliştirmişlerdir. Kozmogoni olarak da isimlendirilen bu gibi teoriler, genellikle efsaneler ya da hikâyeler biçiminde dile getirilmiştir ve biz bu efsanelerin yalnızca daha geç dönemlerdeki son halini almış metinlerini bulsak da kökenlerinin oldukça eski dönemlere uzandığı farz edilmektedir. Şayet günümüzde az gelişmiş ırklar hakkında gerçekleştirilmiş çalışmalar ve gözlemleri göz önüne alarak bir değerlendirme yapacak olursak ilkel insanın doğasında, “efsane yaratıcılığı” özelliğinin olduğu sonucuna varabiliriz. Bu insanlar, doğadaki her bir nesnenin ve gücün kendisine benzer bir karakteri ve iradesi olduğuna inandığından, etrafındaki dünyada gerçekleştiğine tanık olduğu değişiklikleri de efsaneler ve hikâyeler yoluyla açıklayacaktır. Bu değişikliklerin nedenlerini, kendi eylemlerini kontrol edenlere benzeyen ve doğal dünyayı canlandırıyor gibi görünen gizemli varlıklara yükleyecektir. İlkel insan, gelişimindeki daha olgun bir döneme gelindiğinde gündüz ile gecenin birbirini izlemesi, yıldızların hareketleri ve mevsimlerin düzenli aralıklarla tekrarlanması gibi doğanın çeşitli hareketleri arasında bir bağ ya da ilişki olduğunu algılamaya başlamıştır. Tüm bunlar, dünyanın yaratılışında bir tür düzenin ya da sistemin varlığına işaret ediyor gibi görünmektedir ve efsane benzeri şeylerin nedenini ararken, zaman içinde bir kozmogoni ya da yaratım hikâyesi geliştirecektir. Babil ve Asur’da, tarihin daha geç dönemlerinde buna benzer en az iki hikâyenin yaygın olduğuna dair elimizde kanıtlar bulunmaktadır.
Babil’de yaklaşık MÖ üç yüzlü yıllarda anlatıldığı haliyle dünyanın yaratılma hikâyesinin, Berossus’un yazdığı tarihi kayıtlardan bizlere kadar ulaşan bölümlerinden oluşan kısa bir taslağını biliyoruz. Berossus, Kaldea’lı bir keşişti ve MÖ dördüncü yüzyılın sonu ile üçüncü yüzyılın başlarında Babil’deki Bēl tapınağında hizmet etmişti. Dünyanın yaratılmasından başlayıp yaşadığı döneme kadar uzanan bir Babil tarihçesi yazmıştı ve Yunancaya tercüme ettiği bu çalışması kaybolmuş olsa da tarihçesinden yapılan alıntılar, ondan sonra gelen yazarların kitaplarında muhafaza edilmiştir. Örneğin Berossus’un yaratılma tanımını, Alexander Polyhistor kopyalamıştı ve Eusebios ise Kilise Tarihi
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Dicle’nin doğu kıyısında bulunan ve Asur Devleti’nin merkezi olan Ninova, bir antik çağ şehridir. Modern Musul şehrinin hemen yanı başında bulunmaktadır. (e.n.)
2
Tablet, British Museum’daki Ninova salonunda muhafaza edilmektedir.
3
Bkz. Morris Jastrow’un Religion of Babylonia and Assyria (Babil ve Asur Dini) adlı eserinde derlenen bazı ilahi varlıkların isimleri ve sembolleri, s. 51 ve sonrası.
4
Modern Hilla şehrine yaklaşık 15 km mesafede bulunur.
5
Bkz. Jensen, Die Kosmologie der Babylonier (Babil Kozmolojisi), s. 134 ve sonrası.
6
Denizlerin dibinde ikamet eden Bilgelik Tanrısı Ea’nın yaşadığı yer.
7
Sicilya’da doğmuş, MÖ birinci yüzyılda yaşamış ve kırk kitaplık bir dünya tarihi yazan Yunan bir tarihçi.
8
Babilliler ile Asurlular tarafından kullanılan tekneler, Herodot tarafından da tasvir edilmiştir. Ona göre, tekneler bir kalkana benzer biçimde daireseldi. İskeletleri söğüt dallarından yapılmış ve dışları hayvan derileriyle kaplanmıştı. Pruvalarıyla kıç tarafları arasında bir ayrım yoktu. Günümüzde üzerine katran sıvanan ağaç dallarıyla hayvan derilerinden yapılan benzer tekneler Bağdat’ta kullanılmaktadır. (Bkz. Layard’ın Nineveh and its Remains isimli eseri, cilt II, s. 381).
9
Bkz. Clermont-Ganneau, Rev. Archeol., Nouv. Ser., (Arkeolojik Araştırmalar) cilt 37, s. 343.
10
1869 yılında Osmanlı İmparatorluk Müzesi adıyla kurulan bu kurum, günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzeleri adını almıştır. (ç.n.)
11
Bkz. Lajard, Recherces sur le culte … de Vénus, pl. XVII, No. 1.
12
Bkz. King, Babylonian Magic and Sorcery (Babil Sihir ve Büyücülüğü), s.119.
13
Metnin yazarı, bu kısımdaki işaretleri çeviremediğini yazmıştır.
14
Bkz. De Sarzec, Découvertes en Chaldée, pl. 3.
15
Cuneiform Inscriptions of Western Asia (Batı Asya Çivi Yazıları), V. Cilt, s. 38 sonrası.
16
Bkz. Budge, The Mummy (Mumya), s. 183.
17
Bkz. Budge, The Life and Exploits of Alexander the Great (Büyük İskender’in Hayatı ve Maceraları), II. Cilt, s. 349 ve sonrası.
18
Bkz. Koldewey, Zeitschrift für Assyriologie (Asuroloji Dergisi), 11. Cilt, s. 403 ve sonrası.