bannerbanner
Белый Тюльпан. Самые пронзительные турецкие рассказы ХХ века. Уровень 1
Белый Тюльпан. Самые пронзительные турецкие рассказы ХХ века. Уровень 1

Полная версия

Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
2 из 2

– Evlatlarım! Bindiğiniz atları, takımları, üstünüzdeki elbiseleri, belinizdeki işlemeli hançerleri size bağışlıyorum. Bana hakkınızı helal ediyor musunuz?

– Helâl olsun!

Cevabını alınca, onları başından savdı. Geniş bir nefes aldı. Evine uğramadan deniz kıyısına koştu. Bir kayığa atladı.

Sadrazamın konağına gitti. Mektubu, Şah’a verdiğinde, hiçbir hakarete uğramadığını Şah’ın müsaadesini istemeden habersizce kalkıp İstanbul’a döndüğünü söyledi. Zaten sadrazam, onun vazifesini yapabileceğinden son derece emindi. Yollara, derebeylerine, aşiretlere dair bazı şeyler sordu. Çelebi kalkıp gideceği zaman:

– Ben satın almak istiyorum, oğlum, kaftanın burada mı? dedi.

– Hayır, getirmedim.

– Acemistan’da[49] mı sattın?

– Hayır, satmadım.

– Çalındı mı?

– Hayır.

– Ya ne yaptın?

– Hiç!

Sadrazam ısrar etti, tekrar tekrar sordu. Kaftanın ne olduğunu bir türlü anlayamadı. Muhsin Çelebi, yaptığı ile iftihar edecek kadar küçük ruhlu değildi. O akşam Üsküdar’a döndü. Ertesi günü yedi bin altına geri almak için kendisini bulan sırmakeş Toroğlu’na da kaftanı ne yaptığını söylemedi. İstanbul’da hiç kimse meşhur “Pembe İncili Kaftan”ın nasıl, nerede, niçin bırakıldığını öğrenemedi. Tebriz sarayındaki macera, tarihin karınlığına karıştı, sır oldu. Fakat eski zengin Muhsin Çelebi, bu kaftan için girdiği borçları verip çiftliğini, mandırasını rehinden kurtaramadı. Elçilikten yadigâr kalan atı ile mücevher takımını satıp Kuzguncuk’ta mini mini bir bahçe aldı. Onu ekip biçti. Ailesinin ekmeğini çıkardı. Ölünceye kadar Üsküdar pazarında zerzevatçılık etti. Pek fakir, pek acı, pek mahrum bir hayat geçirdi. Ama ne kimseye boyun eğdi, ne de bütün servetini bir anda yere atmakla gösterdiği fedakarlığa dair gevezelikler yaparak boşu boşuna pohpohlandı!

(‘‘Yeni Mecmua’’, C. I, 1917, sayı: 17)

УПРАЖНЕНИЯ

1. Заполните пропуски нужным словом.

a. Vezirler, sevgili padişahının sükûnunu bozmamayı en büyük _________ sayarlardı.

b. Sadrazam, ‘‘Ben tam bu elçiliğe ____________ bir adam biliyorum,’’ dedi.

c. Sadrazam bir an eteğine ____________________ bekledi.

d. Muhsin Çelebi’nin yaşı ____________________ geçiyordu.

e. Sadrazamın ____________________ hakkı vardı.


2. Составьте фразы, расставив слова в верном порядке.

a. gayet / giyinmişti / elçisi / Şah İsmail’in / ağır

b. nafakalarını / verdi / altı aylık / ellerine

c. açık / Muhsin Çelebi / serbest adımlarla / girdi / kapıdan

d. tekrar tekrar / Sadrazam / sordu / ısrar etti

e. macera / Tebriz sarayındaki / karınlığına / tarihin / karıştı


3. Составьте словосочетания, соединив существительное с глаголом.

a. müsaade –          1. etmek

b. rehine –            2. istemek

c. ısrar –             3. geçirmek

d. fiyat –             4. sıkmak

e. dişler –            5. vermek

f. haber –            6. koymak

g. ele –              7. artırmak


4. Ответьте на вопросы.

a. Bayezid’in divanı nereye elçi göndermek istemişti?

b. Muhsin Çelebi, Şah İsmail’e gitmek için hangi elbiseyi satın almıştı?

c. Muhsin Çelebi, Pembe İncili Kaftan’ın parasını nereden almıştı?

d. Muhsin Çelebi, Pembe İncili Kaftan’ı nerede bırakmıştı?

e. Muhsin Çelebi, elçilikten döndükten sonra ne yapmıştı?


5. Определите, верны (doğru) фразы, или нет (yanlış).

a. Bayezid-i Veli’nin karakteri son derece yumuşaktı.

b. Muhsin Çelebi, hazineden para almak istemedi.

c. Muhsin Çelebi bahçesini rehine koydu.

d. Muhsin Çelebi, Şah İsmail’in sarayında oturamadı.

e. Muhsin Çelebi, Şah İsmail’in sarayından yavaş yavaş döndü.

ОТВЕТЫ

1. a. Vezirler, sevgili padişahın sükûnunu bozmamayı en büyük vazifeleri sayarlardı.

b. Sadrazam, ‘‘Ben tam bu elçiliğe münasip bir adam biliyorum,’’ dedi.

c. Sadrazam bir an eteğine kapanılmasını bekledi.

d. Muhsin Çelebi’nin yaşı kırkı geçiyordu.

e. Sadrazamın şaşmaya hakkı vardı.


2. a. Şah İsmail’in elçisi gayet ağır giyinmişti.

b. Altı aylık nafakalarını ellerine verdi.

c. Muhsin Çelebi, açık kapıdan serbest adımlarla girdi.

d. Sadrazam ısrar etti, tekrar tekrar sordu.

e. Tebriz sarayındaki macera, tarihin karınlığına karıştı.


3. a. 2. müsaade istemek – просить разрешения;

b. 6. rehine koymak – оставить в залог;

с. 1. ısrar etmek – настаивать;

d. 7. fiyat artırmak – повысить цену;

e. 4. dişler sıkmak – стиснуть зубы;

f. 5. haber vermek – сообщать;

g. 3. ele geçirmek – захватывать.


4. a. Bayezit’in divanı İran’a Şah İsmail’e elçi göndermek istemişti.

b. Muhsin Çelebi, Şah İsmail’e gitmek için kaftan satın almıştı.

c. Muhsin Çelebi, Pembe İncili Kaftan’ı almak için çiftliğini, mandırasını, evini, dükkanlarını, bahçesini rehine koydu.

d. Muhsin Çelebi, Pembe İncili Kaftan’ı Şah İsmail’in sarayında bırakmıştı.

e. Muhsin Çelebi, elçilikten kalan atı ve mücevher takımını sattı ve küçük bir bahçe satın aldı.


5. a. doğru.

b. doğru, Muhsin Çelebi, ‘‘Hazineden bir pul almam,’’ dedi.

c. doğru.

d. yanlış, çünkü Muhsin Çelebi sırtından Pembe İncili Kaftan’ı çıkardı, yere serdi ve üzerine bağdaş kurdu.

e. yanlış, çünkü Muhsin Çelebi gece gündüz dörtnala döndü.

Beyaz Lâle

Hudutta bozulan ordu iki günden beri[50] Serez’den[51] geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve kırmızı, giysileri paramparça idi. Dursalar düşeceklermiş gibi, omuzlarındaki çamurlu tüfeklerin altında iki büklüm olmuş; yorgun ve perişan, ağır ağır yürüyorlardı.

Askerin çekilmesi bitince Bulgarlar, Türk mahallelerinde gezinmeye başladılar. Şehrin Rum ve Bulgar olmayan kısmı[52] derin bir sükût içinde uyuyordu. Bütün perdeler inmişti. Kafeslerde heyecanlı gölgeler oynaşıyor, sararmış erkekler demirleri vurulmuş kapıların arkasında kalplerinin çarpıntısını dinler gibi, bütün gün bütün gece pinekliyorlardı.

Bu sıkıcı, bu üzücü sükûnet çok sürmedi. Ertesi gün Bulgar ordusu mızıka çalarak şehre girdi, hükümeti ve kışlaları doldurdu. Aynı zamanda birçok komitacı[53] da karınca gibi sokaklara üşüşmüştü. Galipler sevinçlerinden bir yerde duramıyorlar, ayaklarında görünmez kanatlar varmış gibi, oraya buraya koşuyorlardı.

Şehrin yağmasının ve ahalinin katliamının intizamını belirtmek ve usule göre idare etmek, Binbaşı Radko Balkaneski’nin vazifesiydi. O, daha içeri girilmeden merkez kumandanı tarafından tayin edildi.

Bu, gayet mükemmel tahsil ve terbiye görmüş bir gençti. Lise öğrenimini İstanbul’da Galatasaray Sultanisi’nde bitirmiş, bin dokuz yüzde Sofya Harp Okulu’ndan çıkmış, birkaç sene sonra yedek orduya geçmişti. Asil ve zengin bir çiftçi olan babasının bitmez tükenmez denilen parasıyla[54] yaşıyor, hayatının bir kısmını çılgın eğlencelerle, bir kısmını da milli işlerle, yani Makedonya teşkilatıyla[55], bomba amirliğiyle geçiriyordu. Bekârdı. Evlenmeye vakit bulamamıştı. Çünkü hayatının bütün yazlarını Makedonya’da geçirir, teşkilatı teftiş eder, komite mahkemesince verilip de nasılsa uygulanmayan muallâk ve mukaddes kararları yerine getirirdi. Çok zengin olduğundan paranın önemi yoktu. Bütün ruhu, bütün mevcudiyeti hayalde toplanmış: Büyük Bulgaristan İmparatorluğu…

Elbise giydirilmiş bir tunç kadar güzel ve mütenasip vücudu vardı. Boyu uzundu, yalnız biraz fazla semizdi. Sol kolunu yürürken ve ayakta dururken hep kalçasına dayardı. Az lâkırtı söyler, sık ve siyah kaşlarının altında asla kırpmadığı iri, parlak, sabit ve siyah gözlerini hep önüne dikerdi.

Hükümetin karşısındaki Türklerin merkez kumandanlık dairesine[56] girince şapkasını çıkardı. Çok ve sert saçlarını eliyle geriye attı.

– Ne kadar çete reisi[57] varsa, beş dakikaya kadar hepsi buraya… diye emir verdi.

Yaver koşarak dışarı çıktı. Biraz sonra şehrin bütün sokaklarında süvariler dörtnala koşmaya başladılar. Henüz nizamiye ve gönüllü taburlarının neferleri dağılmamıştı. Radko beş dakikayı boş geçirmek istemedi. Sabahtan beri hiçbir şey yememişti. Hizmetçisini çağırdı. Onun getirdiği kızarmış eti, şarabı, iri ve sulu elmaları acele yuttu. Sonra Türk kumandanının daha toz konmamış olan yumuşak ve geniş koltuğuna yerleşti. Sigarasını yaktı. Burası kalın fes rengi[58] perdeli, halı döşeli süslü bir oda idi. Bir askeri mevkiden ziyade dul ve ihtiyar bir kadının hücresine benziyordu. Duvarlarda askerliğe ait ne bir levha, ne bir program, ne bir timsal vardı. Radko, insana uyku getiren bu yumuşak koltukta duramadı. Ayağa kalktı, gitti, açık pencerenin kenarına dayandı. Aşağıda kaynaşan askerlere bakarak planını zihninden geçirdi. Serez’de Türkler çok zengindiler. Şimdi bunların kaçamayanları toplanacak, önce işkence ile kasalarındaki ve bankalardaki paraları alınacak, sonra hepsi öldürülecekti. Bu yarım saatlik bir işti. Lâkin geriye güç bir şey kalıyordu. Şehirde en güzel Türk kızının hangisi olduğunu anlamak… Kendisine Cuma’dan, Osenova’dan seçilen on dört – on beş yaşında dokuz tane kız getirmişlerdi. Beğenmedi. Bunların ikisi güzelce idi ama pek zayıf idiler. Yedisi adeta köylü idi. Avazları çıktığı kadar ağlıyorlar, işte kabalaşan elleriyle yüzlerini kapamaya çalışıyorlardı. Gürültülerinden, hıçkırıklarından hiddetlenmiş, hepsini ihtiyattaki taburun askerlerine vermişti. Kendisine layık kız burada, Serez’de idi.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «ЛитРес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на ЛитРес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

Примечания

1

«-maya/-meye mecbur etmek» – вынуждать, заставлять что-то делать. Здесь: «Бедного парня вынуждала носить белую одежду».

2

«Takır takır» – подражание звуку «так-так», «тук-тук».

3

«-maya/-meye başlamak» – начинать что-то делать. Здесь: «В конце концов, у нее начала кружиться голова».

4

«-mayı/-meyi düşünmek» – думать что-то сделать. Здесь: «Однако тапочки опять надевать не думала».

5

«…-(y)an/-(y)en» – причастие, отвечающее на вопрос «какой?». Здесь: «В синем, фиолетовом весеннем свете, проникавшем в окна…».

6

«…-daki/-deki/-taki/-teki» – находящийся. Здесь: «…находящийся перед ними…».

7

«Mevcut olmayan» – несуществующий.

8

«-maya/-meye çalışmak» – стараться что-то сделать. Здесь: «Несомненно, он постарается ответить взаимностью».

9

«İsmail Safevi» – Исмаил Сефеви (1487–1524), также Исмаил I или Исмаил Бахадур-шах, шах Ирана, основатель династии Сефевидов.

10

«-acak/-ecek + – tı/-ti» – собираться что-то сделать. Сочетание этих аффиксов передает планы на будущее. Здесь: «Этот посол должен был быть отправлен к Сефеви…».

11

«Büyük baba» – дед.

12

«Akla gelmedik» – невообразимый.

13

«Sağına, soluna» – налево и направо.

14

«Bayezid-i Veli» – Баязид II (1447–1512), султан Османской империи, сын и преемник Мехмеда II, завоевателя Константинополя в 1453 г.

15

«-maya/-meye dayanmak» – выносить, терпеть что-то. Здесь: «…не могли стерпеть воспоминания о его диких выходках».

16

«Zülkadiriye hakimi Alaüddevle» – Алауддевле, правитель бейлика Зулькадар, или Дулкадир, в южной Анатолии.

17

«Diyarbakır, Harput kaleleri» – крепости Диярбакыр и Харпут.

18

«Osmanlı toprağına geçtiği için özür diliyor» – извинялся за то, что прошелся по османским землям.

19

«Birbiri ardına» – один за одним.

20

«Trabzon valisi» – губернатор Трабзона. Во времена Османской империи молодые шехзаде (принцы) отправлялись в какой-нибудь регион империи (бейлик, санджак), где правили, благодаря чему набирались знаний и опыта. Так, Селим I управлял Трабзоном.

21

«Şehzade Yavuz» – шехзаде (принц) Явуз, в будущем османский султан Селим I.

22

«Tebriz, Bayburt, Erzincan» – Тебриз, Байбурт, Эрзинджан.

23

«…ile bir tutmak» – считать кого-то или что-то равным чему-то, кому-то.

24

«Tuğlu kavuk» – объемный мужской головной убор с кисточкой.

25

«Ne iş yapıyor?» – чем он занимается?

26

«…-ınca/-ince/-unca/-ünce» – деепричастие образа действия, отвечающее на вопрос «что сделав?». Здесь: «…позвав, придет ли к Вам?».

27

«…-a/-e dair» – относящийся к чему-либо, кому-либо.

28

«…-madan/-meden» – отрицательное деепричастие образа действия. Здесь: «Не прошло и двух минут, как…».

29

«İki büklüm» – сложившись пополам.

30

«Çekinmeden, sıkılmadan, ezilip büzülmeden» – без колебаний, стеснения и ужимок.

31

«…-arak/-erek» – деепричастие образа действия, отвечающее на вопрос «как?», «каким образом?». Здесь: «…всё ещё смотря на бумаги, которые он держал в руках…».

32

«Ne biçim adam?» – что это за человек?

33

«Din, millet, padişah aşkını kalbinde duyanlardandı» – был из тех, кто испытывал любовь к падишаху, нации и религии.

34

«-a/-e göre» – по мнению…

35

«…-a… – а/-e… – e» – деепричастие образа действия, отвечающее на вопрос «как?», «каким образом?». Здесь: «…виляя хвостом…».

36

«Gureba Bölükleri» – иррегулярные пешие и конные войска в Османской империи, формировавшиеся из нетюркских мусульманских народов; в их первоначальные обязанности входила охрана знамени Пророка в походе.

37

«Gedik Ahmet Paşa» – Гедик Ахмед-паша, великий визирь Османской империи.

38

«Şehname» – «Шахнаме», или «Книга царей», национальный эпос иранских народов.

39

«Sırmakeş Toroğlu» – золотых дел мастер Тороглу.

40

«Hint» – индийский.

41

«Venedik» – Венеция.

42

«Gittikçe» – чем больше ходили.

43

«Geriye kalan» – оставшиеся.

44

«İşe yaramak» – пригодиться, быть полезным.

45

«Her vakitki gibi» – как всегда, как обычно.

46

«Dünya yaratıldığından beri» – с момента сотворения мира.

47

«Divan durmak» – потакать, кланяться.

48

«Taş kesilmek» – превратиться в камень, замирать.

49

«Acemistan» – Иран.

50

«İki günden beri» – уже два дня.

51

«Serez» – Серре, крупный город на территории современной Греции; с XIV века находился под управлением Османской империи; в начале XX века оказался местом вооруженного противостояния болгар и местных греков; по результатам Балканской войны 1912–1913 лет отошел к современной Греции.

52

«Şehrin Rum ve Bulgar olmayan kısmı» – не являющаяся греческой и болгарской часть города.

53

«Komitacı» – член тайной организации, использующей вооруженные методы для достижения своих политических целей; террорист.

54

«Bitmez tükenmez denilen parasıyla» – на его деньги, которые никогда не заканчивались.

55

«Makedonya teşkilatı» – группировка македонских повстанцев.

56

«Türklerin merkez kumandanlık dairesi» – Центральное командование армии Османской империи.

57

«Çete reisi» – руководитель местной разбойной группировки.

58

«Fes rengi» – темно-красный цвет.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
2 из 2