bannerbannerbanner
Kuzin Bette
Kuzin Bette

Полная версия

Kuzin Bette

текст

0

0
Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
9 из 9

“Sakin olunuz, şekerim…”

Bu garip kız otururken “Valérie, meleğim, sakin olacağım.” diye karşılık verdi. “Bir tek şey aklımı başıma getirebilir: Bana bir delil gösteriniz.”

“Kuzininiz Hortense; litografyası bir mecmua tarafından neşredilen Samson eserine sahip bulunuyor, bu esere biriktirdiği paraları verdi. Müstakbel damadının menfaati için de Baron onu meydana çıkardı, her şeyi temin etti.”

Lisbeth litografyaya bakıp altında da “Matmazel Hulot d’Ervy’ye ait heykel”i okuyunca “Biraz su, biraz su!..” dedi. “Biraz su! Başım tutuşuyor, çıldırıyorum!..”

Madam Marneffe su getirdi. İhtiyar kız takkesini çıkardı, siyah saçlarını çözdü, yeni dostunun tuttuğu leğene başını uzattı; birkaç defa alnını ıslattı, başının tutuşmasını durdurdu. Su ile başını ıslattıktan sonra tamamen kendine geldi.

Alnını kurularken Madam Marneffe’e “Artık bunları istemiyorum.” dedi. “Bir tek kelime istemiyorum. Görüyorsunuz ya, sakinim, hepsini de unuttum, başka şeyler düşünüyorum!”

Madam Marneffe, Lorenliye bakarak kendi kendine “Yarın tımarhanede soluğu alır muhakkak.” dedi.

“Ne etmeli?” diye sordu Lisbeth. “Görüyorsunuz sevgili meleğim, susmak, başını eğmek, suyun doğruca nehre aktığı gibi mezara gitmek lazım. Ne mi yapacağım? Elimde olsa bütün dünyayı, Adeline’i, kızını, Baron’u yok etmek isterdim. Ama fakir bir ailenin zengin bir aileye karşı elinden ne gelir? Bu, toprak saksının demir saksıya karşı gelmesi hikâyesine benzer.”

“Evet, hakkınız var.” diye Valérie karşılık verdi. “Eline fırsat geçince ambarı doldurmak! İşte, Paris’te hayat budur.”

“Hem…” dedi Lisbeth. “Her zaman kendisine bir ana gibi hizmet edeceğimi sandığım, kendisiyle bütün hayatımca beraber yaşamayı kurduğum bu çocuğu kaybedersem artık çok yaşamam.”

Gözleri yaşla doldu, sustu. Bu barut, bu ateş kızdaki hassasiyet Madam Marneffe’in tüylerini ürpertti.

Valérie’nin elini yakalayarak “Neyse ki…” dedi. “Bu büyük kederde sizinle teselli buluyorum. Birbirimizi çok seveceğiz, birbirimizi niçin terk edelim? Hiçbir zaman sizinle rekabete girişecek değilim. Hiç kimse beni sevmez! Zaten beni isteyenlerin hepsi de kuzinimden himaye görmek için benimle evlenecek değiller miydi? İnsanda cennete tırmanmak kudreti olsun, sonra da bu kudreti ekmek, su, paçavra, bir tavan arası temin etmek için kullansın! Ah, şekerim, bu bir kurban hâli! Kupkuru kaldım.”

Birden sustu. Madam Marneffe’in mavi gözlerine öyle kara bir bakışla baktı ki sanki bu bakış, kalbine bir hançer saplanmış gibi bu güzel kadının ruhunu delip geçti.

Kendi kendini ayıplayarak, “Söylemek neye yarar?” diye bağırdı. Lisbeth. “Hiçbir zaman bu kadar laf etmemiştim, neyse!..” Biraz durduktan sonra, çocuk dilince “Mızıklanan cezasını bulur!” diye ilave etti. “Şu söylediğiniz akıllıca bir laf: Dişlerimizi bileyelim, elimize fırsat geçince her şeyi yapalım.”

Bu buhrandan korkmuş olan, bu kibar kelamı söylediğini hiç hatırlamayan Madam Marneffe:

“Hakkınız var.” dedi. “Size inanıyorum, şekerim. Haydi canım, hayat o kadar uzun değildir. İnsan ondan iyice nasibini almalı, başkalarını kendi arzusuna hizmet ettirmeli. Gençken bu benim kafama dank etti! Şımarık bir çocuk olarak büyütülmüştüm; babam beni taparcasına sevdikten, bir kraliçe kızı gibi büyüttükten sonra tamaha kapılarak evlendi; beni unutuverdi! Beni çok güzel hülyalarla besleyen anneciğim, bir kürek mahkûmu gibi her kötülüğe alışmış, tıpkı sizi bir servet vasıtası telakki edişleri gibi, beni de bir servet vasıtasından başka bir şey telakki etmeyen otuz dokuz yaşında ihtiyar ve soğuk bir hovarda ile, bin iki yüz frank geliri olan küçük bir memurla evlendiğimi görünce kederinden öldü. Neyse, sonunda gördüm ki bu alçak adam kocaların en iyisidir. Köşe başındaki şırfıntı kadınları bana tercih ederek beni kendi hâlime bırakıyor, bütün maaşını kendisine harcıyor ama hiçbir zaman bana nasıl para kazandığımın hesabını da sormuyor.”

Sır söyleme heyecanıyla sürüklendiğini hisseden bir kadın gibi, Lisbeth’in de kendisini nasıl dikkatle dinlediğini görerek sustu; son sırlarını söylemeden önce ondan emin olmak lüzumunu hissetti.

“Görüyorsunuz ya, şekerim, ne kadar güvenim var sana.” diye Madam Marneffe devam etti. Lisbeth de pek kuvvetle temin eden bir işaretle karşılık verdi.

Çoğu zaman gözlerimizle, bir baş işaretiyle cinayet mahkemesindekinden daha fazla bir haşmetle yemin ederiz.

Madam Marneffe, sanki Lisbeth’in de inanmasını istermiş gibi elini onun elinin üstüne koyarak “Namuslu bir insandan neyim eksik?” dedi. “Evli bir kadınım, kendi başıma buyruk bir kadınım. O kadar ki sabahleyin işe giderken Marneffe’in aklına esip de bana Allah’a ısmarladık diyecek olsa kapımın kapalı olduğunu gördü mü usulcacık çıkar gider. Çocuğunu, benim Tuileries’deki iki ırmak başında oynayan mermerden çocuklardan birini sevdiğim kadar bile sevmez. Akşam yemeğine gelmezsem hizmetçi ile pekâlâ yemeğini yer çünkü hizmetçi mösyönün emrindedir. Marneffe akşamları, yemekten sonra çıkar; ta gece yarısı veya saat birde gelir. Maalesef bir yıldır oda hizmetçim yok demek istiyorum ki bir yıldır dulum. Biricik ihtirasım, bir saadetim vardı… O da zengin bir Brezilyalı idi, gideli bir yıl oluyor; bu, benim kendi hatamdır! Fransa’da yerleşmek için mallarını satmaya, işlerini yoluna koymaya gitmişti. Gelince Valérie’sinin yerinde ne bulacak? Bir aptal! Bak! Bu, onun hatası, benim değil; gelmekte ne diye gecikti? Tanrı bilir, belki o da benim namusum gibi boğulup gitmiştir.”

“Allah’a ısmarladık şekerim.” dedi Lisbeth birdenbire. “Birbirimizden hiçbir zaman ayrılmayacağız. Sizi seviyorum, takdir ediyorum, sizinim! Kuzinim, Vanneau Sokağı’ndaki müstakbel evinizde oturayım diye beni zorluyor, bunu istemiyorum! Çünkü bu yeni iyiliğin sebebini iyice anladım.”

“Bana nezaret etmek için olacak, bunu biliyorum.” dedi Madam Marneffe.

“Cömertliğinin sebebi de budur.” dedi Lisbeth. “Paris’te iyiliklerin yarısı dalaveredir, nasıl ki nankörlüklerin yarısı da intikamsa! Fakir bir aileye, önüne bir parça domuz yağı atılmış farelere yapılanı yaparlar. Baron’un teklifini kabul edeceğim çünkü bu evden iğreniyorum. Demek ki bize zarar verecek şey karşısında susacak, söylenmesi lazım şeyi söyleyecek kadar ikimizin de aklı varmış. Neyse, boşboğazlık etmeyelim, bir dostluk ki…”

Hürmet edilecek bir insanı, sırlarını söyleyeceği bir kimseyi, iyi kalpli teyze gibi bir şey bulduğu için mesut olan Madam Marneffe neşe ile “Her şeyin üstünde…” diye haykırdı. “Dinleyiniz! Baron, Vanneau Sokağı’ndaki tesisatta cimrilik etmiyor.”

“Zannederim…” diye karşılık verdi Lisbette. “Otuz bin frank harcadı! Bu parayı nereden buldu, bilmiyorum. Çünkü Josépha, şu şarkıcı kadın, onu kuru hasır üstünde bırakmıştı. Oh! Siz iyiye kondunuz.” diye ilave etti. “Baron, kalbini beyaz ve sizinkiler gibi yumuşak iki küçük elin içinde tutan kadın için çalar da çırpar da.”

Madam Marneffe kadınların kayıtsızlığından başka bir şey olmayan bir cömertlikle “Her neyse, şekerim.” diye karşılık verdi. “Haydi, bu evden yeni eviniz için size ne lazımsa alınız. Şu komodini, şu aynalı dolabı, bu halıyı, şu perdeyi…”

Lisbeth’in gözleri delice bir sevinçle büyüdü, bu türlü bir hediyeye inanamıyordu.

“Siz bir anda bana, zengin ailemin otuz yılda yaptıklarından fazlasını yapıyorsunuz!..” diye bağırdı. “Hiçbir zaman bana mobilyam var mı, yok mu sormadılar! Birkaç hafta evvel, evime ilk gelişinde Baron sefaletimi görünce yüzünü ekşitti… Neyse, teşekkür ederim şekerim, size misliyle karşılıkta bulunacağım; nasıl olduğunu sonra göreceksiniz.”

Valérie, Kuzin Bette’i merdiven başına kadar geçirdi; iki kadın orada öpüştüler.

Güzel kadın yalnız kalınca kendi kendine, “Tıpkı teke gibi kokuyor!..” dedi. “Kuzinimi her zaman öpmeyeceğim. Bununla beraber, tetik davranmalı, onu idare etmeli. Bana çok faydası dokunacak, beni servet sahibi edecek.”

Gerçek bir Parisli melez olarak Madam Marneffe çalışmaktan nefret ederdi; onda zaruretin zoruyla koşan, atılan kedilerin tembelliği vardı. Ona göre, hayat hep zevkli olmalı, zevk de zorlanmadan olmalıydı. Çiçekleri severdi lakin evine getirtmek şartıyla. Tiyatroyu, operayı kendisine ayrılmış iyi bir locası, oraya gitmek için arabası olmak şartıyla aklı alırdı. Valérie’nin bu kibar fahişe zevkleri, Paris’te oturdukları zaman General Montcornet tarafından her arzusu yerine getirilmiş, yirmi yıl herkesi önünde eğilir görmüş, programı Napolyon’un düşmesiyle kaybolmuş debdebeli bir hayat içinde elindekini sağa sola savurmuş, her şeyi yemiş müsrif annesinden kalmıştı ona. İmparatorluğun kodamanları, çılgınlıkları içinde, bir vakitlerki büyük beyzadelerle boy ölçüşmüşlerdir. Restorasyon Devri’nde kibar sınıf ezildiğini, hakkı gasp edildiğini daima hatırlamıştır; iki üç istisna bir tarafa bırakılırsa muktesit, akıllı uslu, ileriyi gören, nihayet burjuva, büyüksüzlük olmuştur. O zamandan beri 1830, 1793’ün eserini harcamıştır. Fransa’da bundan böyle büyük isimler bulunacak lakin büyük aileler olmayacak, meğerki şimdiden tahmini güç birtakım siyasi değişiklikler olsun. Her şey şahsiyetinin damgasını alıyor. En akıllı usluların serveti kaydıhayat şartıyladır. Aileyi bu mahvetti.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Dört tekerlekli bir tür kiralık binek arabası.

2

Tartuffe, Moliere’in meşhur eserinin adı. Burada, başkahramanla Elmire’in durumuna gönderme yapılıyor.

3

Régence, XV. Louis’nin çocukluk devridir ki Orléans Dukası Philippe bu devirde Régent adıyla hükûmeti naip olarak idare etmiştir. Oeil-de-Boeuf ise Versailles Sarayı’nda kralın yatak odasına bitişik olan salondur ki bekleme salonu olarak kullanılırdı.

4

Gilbert Louis Duprez, Fransız tenor.

5

“Théatre Italien” de denir. Paris’in eski tiyatrolarından biridir.

6

Tek kadın.

7

Latince, bir eseri yapan anlamına gelir.

8

İşte mesele bu!

9

Polonya bitti!

10

Majorat: Asalet unvanına eklenen ve onunla birlikte vârise (genellikle en büyük oğul) aktarılan devredilemez mülk.

11

Boğa güreşinde at üstünde boğayı mızrakla dürten kişi.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
9 из 9