bannerbannerbanner

Cimri

текст

0

0
Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
1 из 2

Molière

Cimri

Jean Baptiste Poquelin Moliére, 15 Ocak 1622 yılında Fransa’nın başkenti Paris’te doğdu. O dönemde XIII. Louis tarafından yönetilen Fransa’da iç karışıklıklar hâkimdi. Moliére, on bir yaşına geldiğinde annesini kaybetti. Babasının yeniden evlenmesi üzerine bir üvey anneye sahip olsa da ona da birlikte geçirdiği üç yılın ardından veda etti. Anne sevgisi ve şefkatinden yoksun kalan Moliére’in, yaşamının ilerleyen safhalarında ortaya koyduğu tiyatro eserlerinde bu durumun yansımaları tespit edilebilmektedir.

Moliére, henüz küçük yaştayken dedesi ile birlikte Paris’in ünlü bir tiyatro topluluğu olan Hotel de Bourgogne’nun oyunlarının müdavimi idi. Yıllarca sürecek ve giderek artacak olan tiyatro merakı burada başladı.

Döşeme ustası bir babanın oğlu olan Moliére, döneminde saygınlığı ile ön plana çıkmış ve Cizvit papazları tarafından yönetilen College de Clermont adlı okulda öğrenim gördü. Dinî çatışmaların hüküm sürdüğü bir dönemde Moliére, Katolik bir kurumun baskıcı ve disiplinli eğitimi altındaydı. Burada felsefe, dil bilgisi ve edebiyat gibi alanlarda dersler de alan Moliére’in tiyatro merakı, o yıllarda da devam etti.

College de Clermont sonrasında hukuk eğitimi alan Moliére, bir süre avukatlık yaptı. Babası, onun kendisi gibi döşeme ustası olmasını istiyordu ve Moliére, babasının sözünü dinleyerek saraydaki işlerinde ona yardımcı oldu. Tiyatroya mesleki bağlamdaki ilk adımlarını da bu süreçte attı. XIII. Louis tarafından döşeme ustası olarak bir tiyatro topluluğu ile birlikte turneye gönderildi ve orada, Madeleine Bejart adlı oyuncuya âşık oldu. Bunun üzerine döşeme işini bırakıp tiyatroya başladı.

1643 yılında Madeleine Bejart ile birlikte Lll’ustre Theatre adı altında özel bir tiyatro kurdu. Aslında bir kasabanın adı olan “Moliére”i de burada sahne adı olarak kullanmaya başladı.

Maddi sorunlar nedeniyle çıkmaza düşen tiyatro, 1646 yılında dağıtıldı. Moliére, ekibinde kalan güvenilir kişiler ile birlikte bir gezici tiyatro kurdu ve on üç yıl boyunca Fransa’nın birçok yerini gezerek oyunlar sahneledi.

Soytarının Kıskançlığı ve Hekim Uçtu adlı iki kısa güldürüsünden sonra ilk başarılı oyunu olan Şaşkın’ı yazdı. Elde ettiği başarı, onu komedya yazmaya yönlendirdi. Bunun üzerine Küskün Âşıklar ve Bencil adlı komedyaları kaleme aldı.

1658 yılında Louvre’a geldi ve oyununu, dönemin kralı XIV. Louis’ye sundu. Kralın gösteriyi beğenmesi üzerine Moliére ve ekibi, kralın koruması altına girerek yerleşik bir tiyatro sistemine geçti.

Moliére, 10 Şubat 1673 tarihinde, kendi yazdığı Hastalık Hastası adlı oyununu sahnelerken şiddetli bir öksürük krizine girse de oyununu tamamladı. Evine döndüğünde aynı krize tekrar tutulan Moliére, o gece hayatını kaybetti.

Tartuffe adlı oyunu yüzünden kilise ile arası açılan Moliére’in Hristiyanların mezarlığına gömülmesi başta papazlar tarafından kabul edilmese de kralın araya girmesi üzerine naaşı, 24 Şubat 1673 tarihinde Saint-Eustache Mezarlığı’na defnedildi.

KİŞİLER

HARPAGON: Cléante ile Élise’in babaları ve Mariane’a âşık olan kişi.

CLÉANTE: Harpagon’un oğlu ve Mariane’in sevgilisi.

ÉLISE: Harpagon’un kızı ve Valère’in sevgilisi.

VALÈRE: Anselme’in oğlu ve Élise’in sevgilisi.

MARIANE: Cléante’ın ve Harpagon’un sevgilisi.

ANSELME: Valère ve Mariane’ın babaları.

FROSINE: Entrikacı kadın.

SIMON EFENDİ: Simsar.

MUTFAK ŞEFİ JACQUES: Harpagon’un arabacısı ve aşçısı.

LA FLÈCHE: Cléante’ın uşağı.

LEYDİ CLAUDE: Harpagon’un hizmetçisi.

BRINDAVOINE ve LA MERLUCHE: Harpagon’un uşakları.

KOMİSER ve STAJYERİ

Sahne Paris’te geçmektedir.

BIRINCI PERDE

BIRINCI SAHNE

VALÈRE VE ÉLISE

VALÈRE: Hey, ne oluyor Élise? Bana umut verdikten sonra bu kadar dertli olmanızın sebebi nedir? Ne yazık ki sevinçlerimin ortasında iç çekişlerinizi görüyorum. Beni mutlu etmiş olmak sizi pişman mı etti? Bana verdiğiniz sözü zorla mı verdiniz? Nişanlandığımız için pişmanlık mı duyuyorsunuz?

ÉLISE: Hayır Valère, sizin için yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorum. O kadar narin bir güç sayesinde yaptım ki tüm bunları, pişman olmam söz konusu bile değil. Ama doğruyu söylemek gerekirse, bu kadar büyük bir mutluluk beni endişelendiriyor ve ben sizi olması gerekenden daha fazla sevmekten korkuyorum.

VALÈRE: Bana göstermiş olduğunuz nezaket sizi neden korkutuyor ki?

ÉLISE: Ne yazık ki yüzlerce şey var: babamın hiddetlenmeleri, aile bireylerinin serzenişleri, insanların durmadan kınamaları ve aslında beni en çok korkutan şey kalbinizin değişmesi… Siz erkekler oldukça garipsiniz, bir insan sizi tüm kalbiyle sevdiğinde o kişiden soğuyorsunuz.

VALÈRE: Ah! Beni başkalarıyla kıyaslamayın, Élise. Benden ne tür kötülük görürseniz görün, beni başkalarıyla kıyaslamayın. Size karşı hissettiklerim tükenecek türden duygular değil, hayatımın sonuna kadar sürecek olan duygulardır.

ÉLISE: Ah! Valère, herkes buna benzer nutuklar çeker. Bütün erkekler konuşmada aynıdır ve onları farklı kılan sadece eylemlerdir.

VALÈRE: Madem önemli olan şey eylemler; o hâlde beni yargılamadan evvel neler yapacağımı bir görün ve yersiz korkularınızla beni suçlamayın. Yalvarırım, acımasız şüphelerin hassas darbeleri ile yakmayın, bekleyin de sizi hislerimin gerçekliğine inandırayım, yüzlerce kanıt sereyim önünüze.

ÉLISE: Sevdiğimiz insanlar tarafından ikna edilmemize ne kadar kolay izin veriyoruz! Evet, Valère, kalbinizin beni aldatmayacağına inanıyorum. Beni gerçek bir aşkla sevdiğinize ve bana sadık kalacağınıza inanıyorum: Bütün bunlardan bir kez daha şüphe duymak istemiyorum, bana yüklenebilecek suçların endişesinden üzüntü duyuyorum.

VALÈRE: Peki bu korkuya sebep olan şey nedir?

ÉLISE: Sizi herkes benim gözlerimle görebilseydi böyle bir korku duymazdım. Sizin kişiliğinizi bildiğim için sizinle yaptığım her şeyi doğru buluyorum. Kalbim, kendini savunurken iyi bir insan olduğunuzu ve cennetin beni size adadığını dile getiriyor. Bizi birbirimize denk getiren o şaşırtıcı tehlikeyi her saat kendi kendime hayal ediyorum; dalgaların gazabından benimkini sakınmak için kendi hayatınızı riske atmanıza neden olan o şaşırtıcı cömertlik; beni sudan çekip çıkardıktan sonra gösterdiğiniz şefkat dolu bakımlar ve ne zamanın ne de zorlukların ertelediği bu ateşli aşkın özverili saygısı; ebeveynlerinizi, memleketinizi aramaktan vazgeçip burada kalabilmek ve beni her gün görebilmek için babamın uşağı olmaya razı oldunuz. Bütün bunlar şüphesiz üzerimde harika bir etkiye sahip; bu saydıklarım benim gözümde bu nişanı kabullenmek için yeterli sebeplerdir; belki bir başkasına kanıtlamak için yeterli olmayabilir fakat kimsenin hislerimi anlayabileceğini zannetmiyorum.

VALÈRE: Bütün bu söylediklerinizin içinde değer verebileceğiniz yegâne şey sevgimdir ve sahip olduğunuz vicdan azabına gelince, babanız sizi haklı çıkarmak için çok fazla çaba sarf ediyor. Bir tarafta cimriliği, öteki tarafta çocuklarına olan davranışlarındaki sertlik, garip düşünceler uyandırıyor. Babanız hakkında bu şekilde konuştuğum için beni affedin, Élise. Bu huylarının kimse tarafından övülemeyeceğini siz de iyi bilirsiniz. Ama her neyse, eğer umduğum gibi ailemi bulabilirsem, onun gönlünü almak çok zor olmayacak. Her gün sabırsızlıkla onlardan yeni haberler bekliyorum, eğer haber gecikirse onları gidip kendim arayacağım.

ÉLISE: Ah Valère, size yalvarıyorum burada kalın ve kendinizi babama sevdirmeye çalışın.

VALÈRE: Bunun için neler yaptığımı görün, hizmetine girmek uğruna çok çaba sarf ettim; onu memnun etmek adına bir sempati ve duygu maskesi altında sevgi ve hassasiyetini kazanmak için kılık değiştiriyorum. Takdire şayan bir ilerleme kaydettiğimi düşünüyorum. İnsanları kazanmanın en iyi yolunun onların sevdiklerini sevmek, doğrularını kabullenmek, hatalarını övmek ve yaptıklarını alkışlamak olduğunu düşünüyorum. Yaranacaksan aşırılıktan korkmayacaksın. Doğruyu söylemediğin belli olsun, dalkavukluklara en zeki insanlar bile inanırlar. Yarandığınız takdirde en yüzsüz biçimde söylenen cümleleri bile kabulleniyorlar. Bu davranış biçimleri, insanın dürüstlüğünü yitirmesine neden olsa da insanlara muhtaç olduğunuz takdirde onlara uymak zorunda olduğunuz için yapmanız gerekenlerdir. Onları farklı bir yolla kazanmak mümkün görünmüyorsa kabahat dalkavukluk edende değil, dalkavukluk yapılmasını isteyendedir.

ÉLISE: Peki ya kardeşimin desteğini kazanmak için neden uğraşmıyorsunuz? Ya hizmetçi kız sırrımızı ifşa edecek olursa?

VALÈRE: İkisini birden kazanmak mümkün değil. İkisinin kafa yapıları çok farklı olduğu için ya birini kazanabilirim ya da ötekini. Fakat siz kardeşinizle de aranızı iyi tutun ki yeri geldiğinde bizden yana olsun. Ben gidiyorum. Bu fırsatı kaçırmayın ve onunla konuşun. Fakat ne kadar açılmak gerekiyorsa o kadarını yapın, fazlasına lüzum yok.

ÉLISE: Ona güvenecek gücüm olacak mı bilmiyorum.

İKINCI SAHNE

CLÉANTE, ÉLISE

CLÉANTE: Sizi yalnız gördüğüme çok sevindim kardeşim, sizinle konuşmayı ve sırrımı açmayı arzuluyordum.

ÉLISE: Sizi dinlemeye hazırım kardeşim. Bana söyleyecek neyiniz var?

CLÉANTE: Söyleyecek çok şeyim var kardeşim fakat tek kelimeyle: Seviyorum!

ÉLISE: Seviyor musunuz?

CLÉANTE: Evet, seviyorum. Fakat şimdilik yalnızca sevmekle yetiniyorum. Her şey babama bağlı, bilmiyorum. Onun dediğine uymak zorundayım. Yaşantımızı borçlu olduğumuz kişiye danışmadan kimseye bağlanamayız. Yüce Tanrı içimizde doğabilecek istekleri babamızın emrine vermiş. Onlar bizim için ne isterlerse bizim de onu yapmamız münasiptir; onlar bizden çok daha az yanılabilecek ve bize uygun olanı çok daha iyi görecek bir konumdalar; tutkumuzun körlüğüne inanmaktansa onların sağduyusunun ışıklarına inanmayı tercih etmemiz gerektiğini ve gençlik patlamasının çoğu zaman bizi talihsiz uçurumlara sürüklediğini düşünüyorum. Bütün bunları size söylemeye zahmet etmeyesiniz diye anlatıyorum kardeşim çünkü kalbim söz dinlemek istemiyor. Size yalvarıyorum, beni azarlamayın.

ÉLISE: Sevdiğiniz kişiyle nişanlandınız mı kardeşim?

CLÉANTE: Hayır fakat kararım kesin, yeniden yalvarıyorum size, lütfen beni kararımdan vazgeçirmeye çalışmayınız.

ÉLISE: Ben o kadar anlayışsız bir insan mıyım gözünüzde?

CLÉANTE: Hayır, kardeşim fakat siz sevmediğiniz için beni anlayamazsınız, sevginin insanı deli eden tarafını bilemezsiniz. Hem siz çok bilge bir insansınız.

ÉLISE: Ne yazık ki! Kardeşim, benim bilgeliğimden söz etmeyelim: Hem dünyada bir kez olsun aklını kaybetmemiş kimse var mı? Kim bilir, belki ben de içimden geçenleri size anlatsam beni kendinizden daha akılsız bulursunuz.

CLÉANTE: Ah! Yoksa siz de mi?

ÉLISE: Önce sizin konunuzu bitirelim, sevdiğiniz kişi kim?

CLÉANTE: Kısa bir süredir bu mahallelerde yaşayan ve kendisini gören herkesi çılgına çeviren bir kız! Doğa, ondan daha sevimlisini ve güzelini yaratmış olamaz! Onu görür görmez âşık oldum. Adı Mariane, neredeyse her zaman hasta olan annesiyle birlikte yaşıyor. Kız annesini o kadar çok seviyor ki anlamak imkânsız. Ruhunuza dokunacak bir şefkatle ona hizmet eder, ona acır ve onu teselli eder. Yaptığı işlere dünyanın en çekici havasıyla bağlanır ve insan; onun tüm eylemlerinde parıldayan binlerce zarafet, çekiciliklerle dolu bir tatlılık, her şeyi içine alan bir iyilik, sevimli bir dürüstlük görür. Ah! Kardeşim, keşke onu görseydiniz!

ÉLISE: Siz anlattıkça onu görür gibi oluyorum. Nasıl biri olduğunu anlamam için sizin onu seviyor olmanız yeterli benim adıma.

CLÉANTE: Onların iyi bir şekilde barınmadıklarını ve sağduyulu davranışlarının, sahip olabilecekleri iyiliği tüm ihtiyaçlarına yaymakta zorluk çektiklerini gördüm. Bir düşünün, ne büyük bir sevinçtir sevdiğini dardan kurtarıp biraz olsun kalkındırmak fakat belli etmeden, gururunu kırmadan. Babamızın cimriliği yüzünden bunu yapamıyorum, sevdiğim insana cömertlik gösteremiyorum. Bundan duyduğum üzüntüyü anlıyor musunuz?

ÉLISE: Anlamaz olur muyum? Üzülmekte haklısınız.

CLÉANTE: Ah! Ne kadar üzgün olduğumu anlamanız mümkün değil. Ne de olsa üzerimizde uygulanan bu sıkı tasarruftan, içinde hapsolduğumuz bu garip kıtlıktan daha acımasız bir şey var mı? Ah! Tadını çıkaracak yaşlarımız geçtikten sonra bu kadar zenginliğe sahip olmamız ne işimize yarayacak? İkimiz de iyi giyinebilmek için her gün tüccarları dolaşıp borç istedikten sonra yarınki zenginliği ne yapacağız? Son olarak, sizinle konuşmak istediğim bir diğer konu; birini sevdiğimi söyleyip babamızı yoklamanızdı. Bu dileğimi reddedecek olursa buralardan çekip gideceğim. Sevdiğim kadınla başka bir yere gider, Tanrı’nın bize bahşedeceği imkânlarla hayatta kalmaya çalışırız. Bu amaçla her yerde ödünç para arıyorum; kardeşim, eğer siz de benimle aynı durumdaysanız ve babamız isteklerimize karşı çıkacak olursa, ikimiz de onu bırakır gideriz, bunca zamandır cimriliği yüzünden çektiğimiz çileye bir son veririz.

ÉLISE: Her geçen gün bize annemizin ölümünden üzüntü duymamız için daha fazla sebep verdiği oldukça doğru…

CLÉANTE: Sesini duyuyorum. Biraz uzaklaşıp konuşalım. Daha sonra onun sert öfkesini yıkmak için güçlerimizi birleştirerek iş birliği yapalım.

ÜÇÜNCÜ SAHNE

HARPAGON, LA FLÈCHE

HARPAGON: Hemen çık git buradan! Cevap verme! Hadi defol git evimden! Seni düzenbaz! Seni ip kaçkını!

LA FLÈCHE: Bu lanetli yaşlı adam kadar pislik bir herif daha görmedim! İçinde şeytan var, belki de şeytanın ta kendisidir!

HARPAGON: Ne söyleniyorsun?

LA FLÈCHE: Neden kovuyorsunuz beni?

HARPAGON: Neden diye sormak senin ne haddine haydut! Çık diyorum çabuk! Elimde kalacaksın yoksa!

LA FLÈCHE: Size ne yaptım?

HARPAGON: Sana defol git diyorum!

LA FLÈCHE: Efendim, oğlunuz, onu beklememi emretti.

HARPAGON: Git, dışarıda bekle! Olup biteni öğrenmek ve yarar sağlamak için bir kazık gibi dikilme evimde. Bütün yaptıklarımı gözetleyen birini istemiyorum. Bir casus istemiyorum, kör olası gözlerin dört yanımı kuşatmış, bütün servetimi yemek istercesine bakıyorlar bana, evimde çalacak bir şeyler arıyorlar.

LA FLÈCHE: Sizden bir şey çalmak mı? Siz bir çöpünüzü bile çaldırmazsınız, her şeyinizi saklamışsınız, gece gündüz nöbettesiniz!

HARPAGON: İstediğim gibi nöbet bekler; istediğim şeyi istediğim yere saklarım. Şu muhbire bak sen! (Kendi kendine) Bu adam altınlarımın kokusunu almış olmasın! (Yüksek sesle) Sen gidip herkese bu evde saklı para olduğunu da söylersin! Senden her şey beklenir.

LA FLÈCHE: Bu evde saklı para mı var?

HARPAGON: Hayır, serseri, onu söylemiyorum. (Kendi kendine) Bu adam beni delirtecek. (Yüksek sesle) Söylemek istediğim, bana kötülük etmek için gidip insanlara para sakladığımı söylersin.

LA FLÈCHE: Olsun veya olmasın, sizin paranızdan bize ne fayda gelir ki?

HARPAGON: (Tokat atmak için elini kaldırır.) Ukala herif! Koparırım kafanı! Defol git buradan!

LA FLÈCHE: Gidiyorum.

HARPAGON: Dur. Benden bir şey mi çaldın?

LA FLÈCHE: İnsan sizin neyinizi çalabilir ki?

HARPAGON: Buraya gel, aç ellerini.

LA FLÈCHE: Buyurun!

HARPAGON: Diğer elini de aç.

LA FLÈCHE: Diğer elimi mi?

HARPAGON: Evet! Diğer elini!

LA FLÈCHE: Buyurun! İşte diğer elim!

HARPAGON: (Pantolonunu işaret ederek) Şurada bir şey yok mu?

LA FLÈCHE: Siz bakın.

HARPAGON: (Pantolonun diz kısımlarını yoklar.) Bu yüksek pantolonlar, çalınan şeylerin alıcısı olmaya meyillidir; böyle pantolon giyenleri asmalı!

LA FLÈCHE: Ah! Bu adam korktuğu şeyi hak ediyor! Ona ait bir şeyler çalmaktan zevk duyardım.

HARPAGON: Huh?

LA FLÈCHE: Ne?

HARPAGON: Ne çalmaktan bahsediyorsun?

LA FLÈCHE: Bir şeyler çalıp çalmadığımı anlamak için dokunmadığınız yerim kalmayacak dedim.

HARPAGON: (Ceplerini karıştırır.) Kalmaz, bakarım elbette.

LA FLÈCHE: Bütün cimrilerin canı cehenneme!

HARPAGON: Kimin canı cehenneme dedin?

LA FLÈCHE: Bütün cimrilerin.

HARPAGON: Kimmiş o cimriler?

LA FLÈCHE: Korkunç ve aşağılık insanlar!

HARPAGON: Kim onlar?

LA FLÈCHE: Siz neden üzerinize alınıyorsunuz?

HARPAGON: Alınırsam alınırım.

LA FLÈCHE: Size söylediğimi mi zannettiniz?

HARPAGON: Nasıl anlamak istersem öyle anlarım. Sen kime cimri diyorsun onu söyle.

LA FLÈCHE: Külahıma diyorum.

HARPAGON: O külahını sana yediririm.

LA FLÈCHE: Cimrileri lanetlemek de mi yok?

HARPAGON: Var, var ama benim karşımda dedikodu yapmak yok. Anladın mı? Kapat çeneni!

LA FLÈCHE: Kimsenin adını vermedim ki.

HARPAGON: Konuşursan seni döverim.

LA FLÈCHE: Sırları olan düşünsün!

HARPAGON: Çenene sahip çıkacak mısın?

LA FLÈCHE: Evet ama zoraki bir şekilde.

HARPAGON: Zorla mı, tabii!

LA FLÈCHE: (Bir cep daha göstererek) İşte bir cebim daha var. Ona da bakın. Mutlu musunuz şimdi?

HARPAGON: Hadi aratma ceplerini, ver.

LA FLÈCHE: Neyi vereyim?

HARPAGON: Ne aldıysan, onu geri ver.

LA FLÈCHE: Sizden hiçbir şey almadım ki.

HARPAGON: Öyle mi?

LA FLÈCHE: Evet, öyle.

HARPAGON: Defol git o zaman. Cehennemin dibine kadar yolun var.

LA FLÈCHE: Ne güzel kovuldum.

HARPAGON: Çaldığın herhangi bir şey varsa vicdanına otursun!

DÖRDÜNCÜ SAHNE

HARPAGON

HARPAGON: Elbette, büyük miktarda parayı evde tutmak hiç de küçük bir sorun değil; bütün mal varlığını iyi saklamış ve sadece masrafı için gereken kadarını evinde tutanlar kutsanmıştır. Bütün bir evin içinde sadık bir saklama yeri icat etmek kabalık olmaz. Çünkü benim için kasalar şüphelidir ve onlara asla güvenmek istemem. Onları hırsızlara açık bir yem olarak görüyorum ve insanın saldıracağı ilk şey her zaman bu olur.

BEŞINCI SAHNE

HARPAGON, ÉLISE, CLÉANTE

HARPAGON: Ancak evdeki bahçeme on bin altın gömmekle iyi ettim mi bilmiyorum, oldukça büyük bir meblağ… (Burada erkek ve kız kardeş alçak sesle konuşarak gelirler.) Aman Tanrı’m! Kendime ihanet ettim. Sinir başıma vurmuş olmalı, tek başıma akıl yürütürken yüksek sesle konuştuğuma inanamıyorum. Hayrola?

CLÉANTE: Bir şey yok, baba.

HARPAGON: Ne zamandan beri buradasınız?

ÉLISE: Şimdi geldik.

HARPAGON: Söylediklerimi işittiniz…

ÉLISE: Neyi baba?

CLÉANTE: Biz bir şey duymadık.

HARPAGON: Duydunuz, duydunuz.

ÉLISE: Affedersiniz baba, biz bir şey duymadık.

HARPAGON: Birkaç cümle duyduğunuzu biliyorum, kendi kendime bugünlerde para bulmanın ne kadar zor bir şey olduğunu söylüyordum, evinde on bin altını olanlar ne mutlular diyordum.

CLÉANTE: Biz sizi rahatsız ederiz diye yaklaşmıyorduk.

HARPAGON: İçiniz rahat etsin diye söylüyorum, ağzımdan çıkanları yanlış anlayıp on bin altınım var zannetmeyin diye.

CLÉANTE: Biz sizin işlerinize burnumuzu sokmayız.

HARPAGON: Keşke on bin altınım olsa ama nerede!

CLÉANTE: Sanmıyorum ki…

HARPAGON: Neler yapardım o altınlarla.

ÉLISE: Bu mevzular…

HARPAGON: Paraya o kadar çok ihtiyacım var ki bugünlerde.

CLÉANTE: Bildiğim kadarıyla…

HARPAGON: O kadar çok işime yarardı ki…

ÉLISE: Ama siz…

HARPAGON: Param olsaydı hâlimden hiç bu kadar yakınır mıydım?

CLÉANTE: Aman Tanrı’m, baba, siz yakınacak bir durumda değilsiniz, herkes yeterince paranızın olduğunu biliyor.

HARPAGON: Nasıl? Yeterince param mı varmış? Bunu söyleyenler yalan söylemiş. Bundan daha büyük bir yalan olamaz. Bu söylentiyi çıkaranlar alçak heriflerdir!

ÉLISE: Öfkelenmeyin baba.

HARPAGON: Olmaz olsun böyle şey! Kendi çocuklarım kuyumu kazarak bana düşman kesiliyorlar.

CLÉANTE: Paranızın olduğunu dile getirerek size düşmanlık mı etmiş oluyoruz?

HARPAGON: Tabii! Bir tarafta bu tür söylentiler, diğer yanda da sizin çarçur ettiğiniz paralar yüzünden beni boğazlamaya gelecekler.

CLÉANTE: Çarçur ettiğimiz paralar da nedir?

HARPAGON: Ne mi? Şehirde gezintiye çıktığınızda üzerinize giyindiğiniz ihtişamlı kıyafetler? Daha dün kız kardeşinizin giyimini eleştiriyordum fakat sizinki daha beter. Tanrı bu denli ihtişamlı olmanızdan hoşnut olmaz, o giysilerinizi biri üzerinizden çalacak olsa zengin olup mağaza işletmeye başlar. En az yirmi kez söyledim, yaşam tarzınız hoşuma gitmiyor. Hele o marki hâlleriniz! Markilere benzemeye çalışırken akıl sağlığınızı kaybedeceksiniz! Bir şeylerimi çarçur ettiğiniz aşikâr.

CLÉANTE: Size ait bir şeyi nasıl çarçur edebilir ki bir insan?

HARPAGON: Ben nereden bileyim? Üzerinize giydiklerinizi satın almak için nereden para alıyorsunuz?

CLÉANTE: Ben mi? Ben kumar oynayarak kazanıyorum harcadığım parayı.

HARPAGON: Yanlış yapıyorsunuz. İyi oynayabiliyorsanız o hâlde kazandıklarınızı harcamak yerine bir yere yüksek faizle verip artmasını beklemelisiniz. Bu konuda daha fazla konuşmak istemiyorum fakat merak ettiğim bir şey var. Bu tepeden tırnağa üzerinizde taşıdığınız kurdeleler ne işe yarıyor? Beş-altı tanesi yetmez miydi? İnsan hiç kendi saçlarından vazgeçerek peruğa para verir mi? Bu kurdeleler ve peruk yılda yirmi altın eder. Yirmi altını en azından yüzde beş buçuk faizle versen yılda on sekiz lira doksan kuruş eder.

CLÉANTE: Haklısınız.

HARPAGON: Neyse başka şeylerden konuşalım. Ne oluyor orada? Biri ötekine işaret ediyor. Kesemi çalacaklar. Bu jestler ne anlama geliyor?

ÉLISE: Kardeşimle aramızda hangimizin daha önce konuşacağı konusunda pazarlık ediyoruz. İkimizin de size söylemesi gereken şeyler var.

HARPAGON: Benim de ikinize söylemek istediğim şeyler var.

CLÉANTE: Bizim sizinle konuşmak istediğimiz şey, evlilik konusu…

HARPAGON: Benim de sizinle konuşmak istediğim şey evlilik konusuydu.

ÉLISE: Eyvah!

HARPAGON: Eyvah mı? Neden böyle bir tepki verdiniz? Sizi ürküten şey evlilik kelimesi mi yoksa evliliğin kendisi mi?

CLÉANTE: Evlilik ikimizi de korkutabilir. Sizin düşüncelerinizdeki evlilik nasıl bilemiyoruz. Sizin kararınız bizim duygularımızla uyuşamayabilir.

HARPAGON: Sabredin ve korkmayın. İkinizin de kalbinden geçenleri biliyorum. Söylediklerimi duyduktan sonra ikinizin de yakınmasına gerek kalmayacak. Hadi bakalım en baştan başlayalım; Mariane diye birini tanıyor musunuz? Bu civarda oturuyor.

CLÉANTE: Evet, baba.

HARPAGON: Ya sen, Élise?

ÉLISE: İsmini duymuştum.

HARPAGON: Kızı nasıl buluyorsunuz oğlum?

CLÉANTE: Oldukça zarif bir kadın.

HARPAGON: Dış görünüşü?

CLÉANTE: Narin ve hoş.

HARPAGON: Peki ya hâli, davranışları?

CLÉANTE: Daha iyisini görmedim.

HARPAGON: Sizce de üzerinde durulmaya değer bir kadın değil mi?

CLÉANTE: Evet, baba.

HARPAGON: Onunla evlenmeyi arzular mısınız?

CLÉANTE: Evet, baba.

HARPAGON: İyi bir eş olur, değil mi?

CLÉANTE. Kesinlikle!

HARPAGON: Bana zorluk çıkartan bir düşünce var kafamda, varlıklı bir kadın mıdır acaba? Varlıklı olmaması beni korkutuyor.

CLÉANTE: Ah! Baba, bu kadar değerli bir kadınla evlenecekken fakir olup olmadığına bakılır mı hiç?

HARPAGON: Bakılmaz olur mu hiç? Arzuladığımız şeyi bulamazsak bu eksiği bir başka şeyle kapatmak gerekecek.

CLÉANTE: Söyleyecek bir şey bulamıyorum.

HARPAGON: Hislerimi anlamanıza sevindim zira bu kadın kibarlığıyla kalbimi fethetti. Kararımı verdim: Onunla evleneceğim, tabii az da olsa varlıklıysa.

CLÉANTE: Ne? Nasıl yani?

HARPAGON: Ne oldu?

CLÉANTE: Neye karar verdiniz?

HARPAGON: Mariane ile evlenmeye karar verdim.

CLÉANTE: Kim? Siz mi?

HARPAGON: Evet ben, bu nasıl bir soru böyle?

CLÉANTE: Başım dönüyor, en iyisi buradan biraz uzaklaşayım.

HARPAGON: Hiçbir şey olmaz. Mutfağa gidip büyük bir bardak su için.

ALTINCI SAHNE

HARPAGON, ÉLISE

HARPAGON: Zamane gençlerinin tavuk kadar canları yok. İşte böyle, kendim için verdiğim karar budur. Kardeşiniz için de dul bir kadını düşünüyorum. Bu sabah ailesiyle görüştüm. Seni de Bay Anselme’e vereceğim.

ÉLISE: Bay Anselme’e mi?

HARPAGON: Evet. Olgun bir adam. Elli yaşından büyük değildir. Oldukça da varlıklı.

ÉLISE: (Eğilerek) Evlenmek gibi bir niyetim yok baba, özür dilerim.

HARPAGON: Benim ise seni evlendirmek gibi bir niyetim var, asıl ben özür dilerim kızım.

ÉLISE: (Hâlâ eğilirken) Affınızı rica ederim baba.

HARPAGON: (Élise’i taklit ederek) Affınızı rica ederim kızım.

ÉLISE: Bay Anselme’e saygı duyarım fakat müsaadenizle kendisiyle evlenmeyeceğim.

HARPAGON: Ben de size saygı duyuyorum fakat kendileriyle bu akşam evleneceksiniz.

ÉLISE: Bu akşam mı?

HARPAGON: Evet, bu akşam.

ÉLISE: Olmaz, baba.

На страницу:
1 из 2